Akit TV köşe yazarı Ali Karahasanoğlu, "Solcular ne zamandan beri Facebook’çu oldu?" başlıklı yazısında sol kesimi eleştirdi.

Karahasanoğl'nun yazısı şu şekilde:

O kadar sol dernekler, vakıflar ve diğer kuruluşlar var iken.

Onlar yetmiyormuş gibi, bir de “Dayanışma Meclisi” adı altında dernek desek dernek değil, vakıf desek vakıf değil, bir meclis kurulmuş.

Maksat; mevcut sol bakışlı tüzel kişiliklerin kotaramadığı işleri bu grup eli ile hayata geçirmek..

“Aşağıda imzaları bulunan bir grup aydın, bilim insanı, sanatçı, sendikacı, gazeteci, düzen siyasetine karşı birlikte çözümler üretmek ve toplumla paylaşmak üzere yola çıkmaktadır. TÜRKİYE’NİN YOLU AYDINLIK OLSUN!” denilmesinden siz anladınız, yapmak istediklerini..

“Biz sanatçıyız. Sanatçı muhalif olur.. Biz de AK Parti iktidarına karşı muhalefet ediyoruz. İktidarda CHP olsaydı, CHP’ye muhalefet ederdik” diye açıklamalar yapsalar da.. Siz inanmayın bunlara..

Şu an, İstanbul, Ankara ve İzmir’i CHP belediyeleri yönetmiyor mu?

Bir tane sanatçının çıkıp, muhalefet ettiğini gördünüz mü?

Müjdat Gezen’in, “Ben sanatçıyım. Sanatçı muhalif olur. Bizim derdimiz AK Parti ile değil” demesinin üzerinden onlarca yıl geçmedi..

Ama ne Kadıköy Belediyesi’ne, ne de İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik bir eleştirisini, henüz duymadık..

Solcuların en önemli çelişkilerinden birisi de bir yandan halkçı geçinir iken, bir yandan da “laiklik” propagandası yapmalarıdır.

Solculuk ve laikçilik..

Nasıl yan yana gelebilir ki?

Geliyor işte..

Kimler var grupta?

Ahmet Abakay, Barış Terkoğlu, Enver Aysever, Levent Üzümcü, Oğuz Oyan..

Ve benzeri isimler..

Bu isimlerden oluşan Dayanışma Meclisi ilk icraat olarak, bir medya raporu hazırlamış ve demişler ki:

“Laik Cumhuriyetin yıkılmasıyla ülkedeki basın da kendi üzerine çökmüş durumda. Tıpkı Abdülhamit döneminde olduğu gibi basında sansür esas, özgürlük arızi bir duruma dönüştü.”

Okuduğunuzda şaşıp kalıyorsunuz. “Laik cumhuriyet ne zaman yıkılmış!. Nasıl yıkılmış? Ne zaman varmış da şimdi yıkılmış, anlayamıyorsunuz..

Ama raporun kendi içindeki bir itiraf, her şeyi izah ediyor: “Ülkemizde bir asrı aşan basın tarihi gelgitlerle, iktidarın saldırılarıyla, sermayenin tasallutuyla şekillendi. Kısa özgürlük dönemlerini uzun sansür dönemleri izledi. Bu sansür girişimleri pek çok kez fiili saldırıya dönüştü. Bu bir asırda 65 gazeteci öldürüldü, çoğunun faili bulunamadı. Buna karşılık, bağımsız habercilik yapan gazetecilerin cezalandırılması, hapse atılması olağanlaştırıldı. Halen 127 gazeteci cezaevlerinde tutuluyor.”

Önce bir asırlık tarihten bahsediliyor.

Bu sürede gelgitlerin yaşandığı belirtiliyor. Kısmen övülen laik cumhuriyet döneminde yaşanılan gazetecilere yönelik cinayetler, genel bir anlamla “65 gazeteci öldürüldü” denilerek, ne zaman öldürüldüğü belirtilmeden aktarılıyor. Ama sonra.. Birçoğu Fetöcü olan 127 gazetecinin cezaevinde olduğu, bugünkü tarih verilerek aktarılıyor.

Gazeteci cinayetlerinin tarihleri verilmiyor.

Ama “kaç gazetecinin, hangi yıllarda cezaevinde olduğu” açıklanarak, adaletli bir kıyas yapılması gerekir iken, sadece “bugün cezaevinde olanlar” verilip, hedef tam 12’den vuruluyor..

1930’lu yıllarda acaba kaç gazeteci cezaevinde imiş?

Kaç gazeteci öldürülmüş.

1940’lı yıllarda..

Hatta CHP’nin baskısı ile Demokrat Parti iktidarında muhafazakar gazetecilere nasıl baskılar yapıldığı…

Ayrıntılı olarak açıklansa..

Bu solcu arkadaşların, gerçekten “Dayanışma” amaçlı bir işlev üstlendiklerine inanacağız..

Ama “sansür” diye karşımıza çıkanlar.

Örnek olarak bize “Berat Albayrak’ın istifasını 24 saat veremediniz”i gösterir..

Kendilerinin hem de bir suç niteliğindeki CHP’lilerin taciz-tecavüz davalarını haberleştirememesini “sansür” olarak değerlendiremezlerse…

Yaptıkları “dayanışma” değil..

“Algı operasyonu”ndan başka bir şey değildir.

Şunu da hatırlatalım.

Bu solcu arkadaşlar, “emperyalizm karşıtı” olarak kendilerini takdim etseler de..

Raporlarına bakın ne yazmışlar: “Mayıs 2020 itibarıyla, 415 bin internet sitesi, 140 bin link, 12 bin YouTube sayfası ve 6 bin 500 Facebook hesabı engellendi.”

Evet; internet sitelerini ayrıca irdelemek gerekir. Linklere bakmak gerekir. Büyük ihtimalle, youtube ve facebook’tan çok daha zararlı yayınlar çoğunluğunu teşkil ediyordur ama..

Açıkça ismini vererek, youtube ve facebook hesabının engellenmesini eleştiriyorlar..

Nerede kaldı sizin emperyalizm karşıtlığınız? Nerede kaldı sizin ABD muhalifliğiniz!?

AK Parti’ye kara çalmak için, ABD’ci de oluyorsunuz.. Emperyalist aşıklığına da soyunuyorsunuz..

Editör: TE Bilişim