Bazı zatlar vardır, tarihe mal olmuştur. Aradan asırlar (yüzyıl), milenyumlar (binyıl) geçer ama onlar yaptıklarıyla, söyledikleriyle anılırlar ve geleceğe ışık tutmayı sürdürürler.

Bir kıssayla bunu örnekleyip, konumuza geçelim. Abbasi halifelerinden Harun Reşit, pek kıymet verdiği Behlül Dana hazretlerine bir Ramazan günü derki, “akşam namazı için camiye gittiğinde namaza gelen kim varsa onları davet et, bu akşam iftarını birlikte yapalım.”

Namaz sonrası Behlül Dana yanında beş-on kişiyle Harun Reşit’in yanına gelir. Halife şaşırır ve Behlül Dana’ya döner, “ben sana namaza gelen cemaati iftara getir dedim ama sen bir sofralık bile adam getirmemişsin, neden?” diye sorunca…

Behlül Dana müthiş bir cevap verir, “siz benden camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara getirmemi istediniz. Ben de, namazdan sonra cemaate hocanın birinci rekâtta hangi sureyi okuduğunu sordum. Sadece bunlar bildiler, ben de onları getirdim. Demek ki camiye gelenler çok olmakla birlikte namaza gelenler sadece bunlarmış” der… Ve Halife Harun Reşidin Behlül Dana’ya olan hürmeti bir kat daha artar.

Bilmek, yaratanı bilmek, özünü bilmek, kendini bilmek, haddini bilmek, bildiğini bilmek, bilmediğini bilmek, hiç olmazsa bir konuda bir şeyler bilmek.

Devletler ehil insanlar tarafından yönetildiği ölçekte gelişirler ve gelişmede süreklilik, istikrar olur. Bürokrasideyken çokça kullandığım bir ifade vardı. “Şehrin en işlek yerinde kendine ait 3-5 metrekarelik bir büfeyi emanet edebileceğin kişiye yetkinde olan bir kamu kurumunu emanet edebilirsin.”

30 Mart günü, Cuma namazı sonrası “Bir Cuma Hutbesinin Hatırlattıkları” başlığıyla sosyal medyada bir şey paylaşmıştım. Demiştim ki; bugünkü Cuma Hutbesinde birkaç hususa dikkat çekildi.

1- "Oku" yani Allah'ın (c.c) peygamber efendimize ilk emri,
2- "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu" ayet-i kerimesi,
3- "Cahillerden yüz çevir" ayet-i kerimesi...
Rabbim günah yazmasın hutbeyi dinlerken aklıma iki şey geldi.

1- "Bu ülkede cahillerin ferasetine güveniyorum" diyen prof. unvanlı bilim(!) adamının kimler tarafından, nasıl takdir gördüğü...
2- Bir kamu kurumunun üst yönetiminin tamamının o kurumun iştigal konusuyla ilgisi olmayan kişilerden oluşması...
Sonrada kendime sordum, bazılarımız alenen Allah'ın ayetlerine karşı mı geliyoruz?

Bu kısa nota gelen yorumlara baktım ve gerek mevcut hükümete gerekse gelecek yönetimlere bürokrasideki otuz yıllık tecrübemizi de kullanarak şaka yollu bir öneride bulunayım dedim.

Atamalar yapılırken, istekli olanlara veya resen atanacaklara ilgili kurumun alfabesi /terminolojisi ile alakalı basit bir şeyler sorulsun.

Örneğin;
Sağlıkla ilgili üst yönetime getirilecek kişiye, “prospektüs nedir” diye sorulduğunda “perspektif” ile karıştırıyor mu?

Hayvancılıkla, yemle ilgili kurumu yönetmek isteyene kişi, “karofil kırmızı nedir” sorusuna “karanfil kırmızısı” diyerek alay konusu oluyor mu?

Ormanla ilgili makama talip olana “kayın nedir” dendiğinde, kayın ağacından bahsetmek yerine “kaynımı severim” cevabını veriyor mu?

Dedik ya bu işin latifesi, daha doğrusu bu bir ironi ancak yaşanmış hikâyelerden kıssalardır.

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, kıssadan hisse çıkaranlara ve özellikle işi ehline verenlere…