Rahmetli Yazıcıoğlu’nun ölümünün üzerinden12 yıl geçti. Acısı hala taze, sevenlerinin gönlünde dipdiri yaşamaya devam ediyor.

Yazıcıoğlu, benzeri az görülen, namuslu, ahlaklı vatansever siyasetçilerden biriydi. Attığı her adımda, söylediği her sözde ülke ve millet menfaatlerini düşünerek hareket etti. Hem milliyetçi hem dindardı, milletin gönlüne taht kurmasının nedenlerinden biri buydu. Gırtlağını patlatarak konuşan, iktidarını uzatmak için toplumu kutuplaştıran siyasetçilerden değildi.

Uzun yıllar hapis yatmış, dinlemenin, acımanın, diyalogun önemini herkesten çok kavramıştı. Onun için karşıtlarının bile saygısını kazanmıştı. Milletin oyunu alamamış ama sevgisini almıştı.

Ölümünden az önce –Kürt Sorununun- gündeme getirileceğini öğrenmiş, çevresini uyarmaya başlamıştı. O tarihlerde muhtemelen Oslo görüşmeleri oluyordu. Yazıcıoğlu, görüşmelerin çözüm değil, ülkeyi çözmek amaçlı olduğunu görüyordu. Ölümünün üzerindeki sır perdesi hala kaldırılamadı, kim bilir belki de Kürt meselesini –eyaletleşme/özerklik bağlamında çözmek isteyenler onu bir engel olarak gördüler.

Yazıcıoğlu olayında hep kim yaptı sorusunun cevabı arandı, aslında doğru olan niçin yapıldı sorusunun cevabını aramaktı. Bu yolla faillere ulaşmak belki daha kolay olacaktı. Bugün onu anmak, günümüzle ilgili hafızaları tazelemek için iki hatıramı nakletmek istiyorum.

AKP yeni kurulmuştur, seçime az bir zaman vardır, rahmetli Yazıcıoğlu bir toplantıda Üzeyir Garih’le karşılaşır, hal hatır faslından sonra Garih:” Başkan sen vatansever, milliyetçi bir adamsın, bu Tayyip beyin partisine katıl, devlete hizmet et, AKP iktidara geliyor,” der. Yazıcıoğlu, DYP falan parti ile ittifak yaparsa şöyle olur, ANAP şunu yaparsa şu kadar oy alır dolayısıyla AKP iktidara gelemez diyerek bazı öngörülerde bulunur. Garih, bak Muhsin bey, ABD’den geliyorum, AKP kesin olarak iktidar olacak…

Garih, ABD’nin seçim tahminini mi dillendirmiştir, yoksa bu bir ABD planı mıdır, bugün ikisi de beka alenine göçtüğü için sorup öğrenme imkanımız yok.

İkinci olay daha ilginçtir, ABD’den bir yetkili muhtemelen senato başkan yardımcısı (veya bir senatör) Türkiye’yi ziyaret eder, tek tek partileri ziyaret eder, ne düşündüklerini öğrenmeye çalışır. BBP’nin de kapısını çalar. ABD gibi ülkelerin en çok korktuğu ürktüğü siyaset şekli milliyetçiliktir. Milliyetçi siyasetçiler kolay kolay sömürüye izin vermezler. Onun için bu tip ziyaretlerde muhatabın –milliyetçilik- seviyesi öğrenilmeye, diyaloga açık olup olmadığı anlaşılmaya çalışılır. Bu ABD’li Yazıcıoğlu’na BBP’nin hedeflerini ve gelecekle ilgili ne düşündüğünü sorar, BBP’nin oyu yüzde birdir. İktidar olacağız gibi absürt bir iddiada bulunmaz, ama onun derdi içinde kendisi olsun olmasın milliyetçilerin iktidarıdır. MHP şunları, şunları yaparsa en geç 2015’te iktidar olur diye bir tahminde bulunur. ABD’li Senatör, tebessüm eder;” Bak sn Yazıcıoğlu der, 2015’te bir sağ, bir sol, bir buçuk parti (bir de nurcular) olacak, MHP diye bir parti olmayacak,” der. Buçuk partiden kastı etnik bölücü partidir. Bu hatıramı 2015’ten önce 3 defa ,sonra bir defa daha yazdım, bu beşinci yazışım…

Anlattıklarının yorumunu değerli okuyucularıma bırakıyor, onu ve bu millete hizmet arzusuyla yanıp tutuşan, şimdi öteki aleme göçmüş bulunan bütün milliyetçi, dindar, imanlı, ahlaklı dava ve fikir adamlarını rahmetle anıyorum.