Minâreler arasına kandillerle yazılan yazılara mahya denir. Bir rivâyete göre, Sultan I. Ahmed Han döneminin meşhur hattatlarından Fâtih Câmii müezzini Hâfız Kefevî son derece sanatkârane işlemiş olduğu bir levhayı pâdişaha sunar. Levhayı çok beğenen Sultan, Kefevî'den levhayı ışıklandırarak kendi yaptırdığı Sultanahmed Câmii'nin minareleri arasına asmasını ister. Kandillerle ışıklandırılan levhanın Sultanahmed Câmii'nin minâreleri arasına asılmasıyla da ilk mahya kurulmuş olur. Târih, 1616 veya 1617’dir.

Mahyacılık, Osmanlıya has bir sanattır. Mahyalar, sâdece yazı değil, resim şeklinde de olurdu. Resimli mahyalar, Ramazan’ın on beşinden sonra asılırdı. Mahyalar için Evkâf Nezâreti’nden tenekelerle zeytinyağı gelirdi.

Önceleri sâdece selâtin câmilerine asılan mahyalar, daha sonra başka câmilere de asılmaya başlandı. Hattâ, mahya asılabilmesi için minâre eklenen câmiler dahi vardı. Tek minâreli câmilere mahya asılamadığı için, minârenin tepesinden aşağıya kandiller sarkıtılır; buna da kaftan giydirme denirdi.

Editör: TE Bilişim