Çok az kaldı sevgili okurlarım. Referanduma çok az kaldı. Dizlerimizi dövmemek için, vah keşke iki kişiyi daha bilgilendirseydim dememek için, imkan ve vaktim de vardı keşke ben de kalabalığa karışıp “Hayır” çalışması yapsaydım dememek için, belki ben de çalışsaydım üzerime düşen görevi yapsaydım sonuç farklı olurdu dememek için, artık çok geç ne yapsam faydasız dememek için son fırsatları iyi değerlendirmemiz gerekli kadın arkadaşlarım.

Şimdi erkekler neden kadınlara seslendiğimi merak edecekler. Neden mi? cevap vereyim o zaman. Evet çıkarsa inanın her olumsuz durumda olduğu gibi en büyük sıkıntıyı yine kadınlar çekecek te ondan. Yayınlanan ilk yazımda demiştim ki kadın olmak zordur bu memlekette. Doğrudur. Kadın olmak zordur bu ülkede. Hele demokrasi güme giderse, vay kadınların haline. Evet çıkarsa Tek adamlık sistemi yürürlüğe girip erkek egemen sistemin dayatmaları karşımıza çıktığında, o evet veren hanımların “Ellerim kırılaydı da evet vermeyeydim” diyerek ağlamalarını şimdiden duyar gibiyim.

Kadınların bir toplumda erkeklerle en azından kanunlar karşısında eşit hak ve hürriyetlere sahip olması demokratik yönetimlerde bir takım yasalarla güvence altına alınmıştır. Bu yasalar beğensek te beğenmesek te , adalet bazı dönemlerde ülkeyi yöneten iktidarların keyfi uygulamaları ile askıya alınmış gibi olsa da er ya da geç tecelli eder ve hak hukuk yerini bulur. Ancak Tek adam rejimlerinde başkan kim olursa olsun bırakın kadınların, tüm halkın kaderi başkanın iki dudağı arasında gizli.

Şu an yazdıklarım tamamen benim varsayımlarım olup gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmiyorum. Fakat sizinle paylaşmak istiyorum. Başkanlık sisteminde çalışması ve hareketi son derece kısıtlı ve sembolik bir meclis olacak ve nerede ise başkanın isteği dışında hiç bir yasa ve uygulama yapamayacak ve en önemlisi başkanı denetleyemeyecek. Başkan Kanun Hükmünde Kararnameler ile istediği her şeyi yapabilecek. Bu noktada başkanın kim olduğunun hiç önemi yok. Biz bu konuyu kadın hak ve hürriyetleri açısından ele alalım. Başkan bir gün kadınlar artık çalışmayacak, evde çocuk ve kocasına bakacak, ev işleri dışında hiç bir alana sokulmayacak diyebilir. Yine Başkan kadınlar için belirlediğim bir kıyafet biçimi var deyip onun tanımlamasını yapabilir ve bu sınırlamanın dışına çıkılmayacak diyebilir. Başkanımız mensubu bulunduğu din ve mezhebin uygulamalarını dayatmak isteyebilir ve kız çocuklarına evlilik yaşını aşağıya çekebilir. Yine bugün kadın kanun önünde evlilik, miras, şahitlik gibi durumlarda erkek ile eşit iken başkanın isteği ile bu konumunu anında kaybedebilir. Dini hassasiyetleri yüksek bir başkan ki bu her kim olursa olsun çok eşliliği , şahitlikte iki kadının bir erkeğe denk tutulmasını, mirasta kadının erkek kardeşin göre yarıyarıya hak sahibi olabilmesini, her planda erkeğe biat etmek zorunda kalan bir varlık olarak hayatına devam etmesini sağlayabilir. Belki bunları okuyunca “Hadi Canım Sende” diyeceksiniz. Tepkinize saygı duyarım. Ancak sorum şu “Bunların olmasını kim engelleyecek?” ……..

15 yıllık AKP İktidarı sürecinde kadın ve çocukların toplumda yaşadıklarına bir göz atalım mı? Verilere net olarak ulaşılamamak ile birlikte BM istatistiklerine göre sadece 2002 ile 2013 yılları arasında 13 bin’in üzerinde Kadın cinayeti mevcut. Buna son dört yılı eklerseniz rakamın 15 binin üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye'de evliliklerin yüzde 42'sini 10 ila 16 yaş aralığındaki çocuklar oluşturuyor. Son 10 yılda şiddet, taciz ve tecavüz suçlarında 14 kat artış ortaya çıktı. Evliliklerin yüzde 36 ila 42'sinde kızlar 10 ila 16 yaş aralığında yani çocuk yaştadır. Kız çocuklarının okuldan, eğitimden ilerleyen yaşlarda da çalışma hayatından kopması kadın yoksulluğuna sebep olan bir tablodur. Kadın çiftçilerin günde 20 liraya tarlada çalışırken, emeklerinin karşılığını alamadıkları da bilinen bir gerçektir. Türkiye'nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde 136 ülke arasında 120. sırada bulunuyor. Türkiye kadın istihdamında 200 ülke arasında 190. Sıradadır. Devletin kadına şiddeti önlemede büyük eksiği vardır., 11 ilde sığınma evi yoktur, 29 ilde Bakanlığa bağlı görev yapması gereken toplum merkezi bulunmamaktadır, birçok ilde belediyelerin toplumsal dayanışma merkezi yoktur. Sadece 14 ilde Şiddet önleme ve İzleme Merkezi mevcuttur . Toplam kadın cinayetlerinin yüzde 15'ini polis korumasına rağmen öldürülen kadınlar oluşturmaktadır. Türkiye’de okuma yazma bilmeyen 3 milyon nüfusun 2 milyon 800 bini kadındır. İlköğretim mezunu kadınların ancak yüzde 20’si bir işte çalışabilmektedir ve bu işlerin ise genelde güvenceden yoksun, parça başı işlerdir. Evlenme ya da hamile kalmanın, kadınları işten çıkarmada tehdit olarak kullanıldığı büyük bir toplumsal gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aile içi şiddetin, kadına biçilen rollerin değişmediği düzende, eğitim olanaklarımız üst üste çıkan yasalarla önümüzü tıkmaya devam ediyor. 4+4+4 yasasının özellikle kız çocuklarımızı okuldan uzaklaştıran sonuçları, çocuk yaşta evlilikleri, eve kapanmayı ve yaşamda kendi ayakları üzerinde durmayı engelleyen etkenler olarak karşımıza dikilmektedir.

Günümüzde devlette çalışan 2 milyon 550 bin kişinin yüzde 36'sının yani 914 bininin kadındır, üst düzey kadın yönetici oranının ise yüzde 9 dur.

1935'te Meclisin yüzde  15'inin kadın vekillerden oluşmuştur ve bu oran 2007 yılına kadar hiç geçilememiştir. Bugün meclisteki kadın vekil oranı yüzde 15’in altında ve 80 kadın milletvekilidir. Bu sayı birçok Batı ülkesinin gerisinde olduğumuzun göstergesidir. Nüfusumuzun yüzde 49.8’ini oluşturan biz kadınlar, devlette yeterince yer alamıyor, üst kademelere yükselemiyoruz. Bakanlar Kurulunun sadece 1 kadın bakanı var, yine sadece 3 kadın valimiz var.

Bugün 2950 belediye başkanının 26’sının; 31790 belediye meclis üyesinin 1340’ı ; 3379 il genel meclis üyesinin 110’unun; 34 bin 275 muhtardan 65’inin kadındır.

Şu an demokratik parlamenter sistemde bile Türkiye’de kadınlar gelişmiş ülkelerdeki kadınlarla kıyaslandığında hak hürriyet ve statüler açısından çok aşağıda bir konuma sahip iken ve biz bunu iyileştirmek için sürekli bir mücadele içinde bulunurken, şayet tek adamlık gelip antidemokratik şartlar oluşursa halimiz nice olur? Hiç düşündünüz mü?

Sevgili kadın kardeşlerim; Bu milletin özgürlük, hürriyet ve tam bağımsızlığını kazandığı Kurtuluş Savaşında Milli Mücadeleyi erkekler kadar sizler de verdiniz. Şimdi iş yine başa düştü. Bugün geldiğimiz noktada mücadelemiz Türk Halkının Özgürlük, bağımsızlık, bölünmeme, birlik ve beraberlik mücadelesidir. Ben Türk kadınına bu hususta sonsuz güveniyorum. Türk kadını evladına aydınlık bir gelecek, özgür, tam bağımsız , demokratik ve güçlü bir Türkiye bırakmak için canını dişine takıp HAYIR çıkması için çaba gösterecektir. Ben buna canı gönülden inanıyorum.

Yine Ulu Önder Atatürk’ün bu ülkeyi, bu cumhuriyeti emanet ettiği genç kardeşlerim; ben size de Türk kadınlarına inanıp güvendiğim kadar çok  inanıyor ve güveniyorum. Bu sabah İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat haber programına konuk olan “DEMOKRATİK İTİRAZ HAREKETİ” sözcüsü gençlerin oy kullanmaya gitmeyeceklerini, referanduma çok ilgileri olmadığını ve bu durumun Evet oylarını arttıracağını söylemesi üzerine gözlerim dolu dolu oldu, içimi bir hüzün kapladı. Ve yine aynı kişi konuşmasında Hayır’ın en büyük rakibinin Evet olmadığını, Hayır’ın en büyük rakibinin “Evet çıkacak “ algısı olduğunu söyledi. Sevgili gençler lütfen Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesini Referanduma kadar günde 1 kez okuyun. Ve tüm halkım lütfen gidip sandıkta görevinizi yapıp oyunuzu kullanın, tanıdıklarınıza, eşinize, dostunuza oy kullandırın. Siz yoksanız eksiğiz.

Bu vatan bizim…. Bu cumhuriyet bizim….. Ata’mızın emanetine son nefesimize, kanımızın son damlasına kadar sahip çıkacağız..

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!