Yeni Akit gazetesinin başyazarı Ali Karahasanoğlu, bugünki yazısında meydan okuyor. Ekrem İmamoğlu’nun dindarları üzen her icraatının hesâbını, onu destekleyen mahallenin kıskanç muhâfazakârından soracaklarmış.

Para, insanı nasıl da acı acı söyletiyor. İBB’nin para musluğu diğer mahalleye akmaya başlayınca kuyruğuna basılmış kedi gibi ciyaklayanlar artmaya başladı. 29 Ekim’de sahneye çıkan Şevval Sam, bilmem ne kadar para almış. İBB logosundan câmi amblemi çıkarılmış vs. vs. (Böyle bir şey yok. İBBtv’nin logosu değişmiş.)

Adama demezler mi, “Paralar Şevval Sam’a gidince, İBBtv’deki logo değişince için yandı da AK Partili İBB, Su Kasîdesi Oratoryosu’na para verirken; Külliye’deki resepsiyonda Cumhurbaşkanımız, Mîmar Sinan Operası hazırlattıklarını söylerken için yanmadı mı?”

Resepsiyon haberlerine, ayrıntılı bakmamıştım. Bir hocam mesaj gönderince Mîmar Sinan Operası’ndan haberim oldu. Yahyâ Kemal’i, Mîmar Sinan’ı, Itrî’yi çok iyi bilen Hocam, “Lâl ü ebkem kaldım.” diyor. Yahyâ Kemal de İstiklâl Harbi’nden sonra lâl ü ebkem kalmıştı.

2018’in Truva yılı ilân edilmesine, bu seneki Anzak Tâziyesine, Su Kasîdesi Oratoryosu’na yeterince şaşırdığım için, opera müjdesine şaşıracak hâlim kalmadı.

Birbirinden şık misâfirler, canlı müzik eşliğinde birbirinden nefis yiyeceklerle karınlarını doyurduktan sonra cepheye canlı canlı bağlanılmasına; konuşan askerlerin, “Burada vatan için ölmeye hazırız da oradakilerin çocukları nerede askerlik yapıyor?” diye sormamalarına da şaşırmadım. Bunu soran askere, “Vatan hâini bilmem ne!” demeye hazır MHP’liler varken hazîrûna sıra gelmez. (Belki bu yazıyı okuduklarında ben de küfürü yiyeceğim. Mühim değil.)

Yusuf yüzlü fidanların, “Başıma ne gelir?” diye değil, Allah’ın huzûruna “ama”sız çıkmak için edep ettiklerinden bu soruyu sormadıklarına ne kadar eminsem opera haberini duyunca şöyle dediklerinden de eminim:

“Biz, teröristleri destekleyen devletlerin kültür değerleri yüceltilsin diye mi burada savaşıyoruz?”

Bu sorunun cevâbını kim verecek?

Akl-ı evvel pelikancının sosyolojik fetvâsı hazır:

“Elitlerimizle barışıyoruz. Onlar da böylece toplumla barışacak.”

Zamânın Karakuş’u ne diyecek çok merak ediyorum.

Bu olanlara kim, ne kılıf bulursa bulsun şunu iyi biliyoruz ki Tel Abyad’daki, Resulayn’daki asker, Yahyâ Kemal’in bir bayram sabahı Süleymâniye’de ön safta gördüğü, vecd ile tekbir dinleyen neferdir. Mümin sîmâsı saf; gözleri yaşlı; yüzü, yiğit yüzlerin en güzelidir. Malazgirt’in şanlı komutanı, Süleymâniye’nin mîmarı, tekbirin bestekârıdır.

Bir taraf, ellerinden kayıp giden gücün derdine yanarken; diğer taraf, “Güç, tekrar bize geçiyor.” diye Onuncu Yıl Marşı’yla isterikli çığlıklar atıp sokaklarda zeybek oynarken ve her iki tarafın opera dinleyerek barışan elit çocukları askerlik yapmaz, cepheye gitmezken tek tesellimiz, bu askerdir.

“Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o

Görünür halka bu günlerde teselli gibi o

Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde

Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde” (Süleymâniye’de Bayram Sabahı)

Şehîdlerimizi ve gâzilerimizi, saygıyla selâmlıyorum.