Önce bir arkamıza yaslanalım, sakince düşünelim. Meseleyi yalnızca Hizmet ve AK Parti gerilimi olarak göremeyiz. Bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Hukuk perspektifiyle düşünmek zorundayız.

Cumhuriyet savcıları Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kapsamlı yolsuzluk operasyonunu başlattı. Üç bakanın üç oğlu gözaltına alındı. Bakanlardan biri gözaltı uygulamasını yapan Emniyet Genel Müdürlüğü’nü yönetiyordu. Türkiye’nin en önemli müteahhidi, Fatih Belediye Başkanı, Kadir Topbaş’ın bir önceki genel sekreteri ve Halkbank’ın genel müdürü gözaltına alındı.
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bu kadar büyük bir yolsuzluk soruşturması, AK Parti’nin partizanlığın cılkını çıkardığı devirde kanıt olmadan yapılamaz. Ben AK Parti’nin kısa bir süre sonra ‘içimizdeki çürük elmalar diyerek’ üç beş bakana bu skandalı yığıp meseleden sıyrılmaya çalışacağını düşünüyorum.

Adını yolsuzluk koydum
Öncelikle yolsuzluğu konuşmalıyız. Bir bankanın genel müdürünün evinden kutular içinde nasıl 4.5 milyon dolar çıkar? Çıkmadı diyen yok. İçişleri Bakanı’nın oğlunun evinde neden 6, yazıyla ALTI, kasa çıkar. Bu kasaların içinden nasıl milyonlarca Euro çıkar. O evde nasıl para sayma makinesi olur? Parmak yalayarak bile sayamadığı çok parayı bir bürokratın oğlu nereden bulur?

İlk iki gün AK Parti, bakanlarını savundu. “Bu bir çete operasyonu” dedi. “İsrail’in kurduğu tezgâh” dedi. Hatta Başbakan partisine karşı psikolojik harp yapıldığını iddia etti. “Yargı bağımsız, polisimize güveniyoruz” diyen AK Parti, bu sefer polise saldırdı, emniyet müdürlerini, iki kentte 25 polis müdürünü görevden aldı.

Ben dediydim
Öncelikle şu ilginç ironiyi tespit edelim: Zamanında KCK’dan, ODA TV’den, Ergenekon’dan içeri alınanlar ne diyorsa bugün AK Partiler de onu söylüyor. Demek ki hukuk siyasileşince böyle oluyor.

İlker Başbuğ neden şikâyet ettiyse, BDP ne diyorsa, AK Parti bugün onu tekrar ediyorsa, bütün sath-ı vatana yayılmış bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Bu rüşvet operasyonunun sonunda en büyük maliyet AK Parti’ye çıkacak.

AK Parti’nin bu kadar büyük bir sorun yumağının içine düşmesinin en büyük nedeni basına karşı giriştiği savaş, “Basının iyisi basmayandır” demesi. Bir bakanın oğlu bu kadar rahatça, bu kadar para içinde yüzüyorsa, “İstediğimizi yaparız” psikolojisinde olduğu içindir.

Basının kontrol altına alındığı yerlerde siyaset hemen kirlenir. Demokrasilerde siyasi partilerin iktidar sigortası özgür basındır. Çünkü özgür olmayan basın, pisliği örten bir perdeye benzer. Örter, evet. Ama bir gün biri o perdeyi çekiverir.

Özgür basın perdelere karşıdır. Şeffaflık üretir. Böylece çürük elmalar, çürümeye başlar başlamaz sepetten ayıklanır. Ayıklamazsan böyle olur. Sen de kokarsın.

Efsane gazoz
Efsanenin gazoz olduğunu söyleyen çoktu. Hatta Denizfeneri rezaletinde Alman savcılar bunu kanıtlamıştı. Ama yabancı ya, bize
dokunmamıştı.

Şimdi koku dolabın içinden geliyor. Bu sefer Almanya’dan değil, bizden birileri de açıp Türkiye’ye gösteriyor. Bu noktada Erdoğan’ın yapması gereken tek şey, pisliği dolaptan çıkarıp atması, maliyeti azaltması.
İlk maliyet Gezi’deki yanlışları nedeniyle karizmasını kaybetmesi olmuştu. İkinci maliyet ‘AK’ sıfatını yetirmesi oldu. Burada da yanlış yaparsa, o koku üstüne siner.
Leke çıkar ama koku siner. Siyasette.
KORAY ÇALIŞKAN
RADİKAL

Editör: TE Bilişim