~~

 

 


Mustafa Çalık


.

Bazı arkadaşlar, son hâdiseler hakkında ne düşündüğümü merak edip mesaj yazıyorlar; ben de vakit buldukça kendilerine cevap veriyorum; ama, artık bu husustaki kanaat-i âcizânemi herkesle paylaşmam gerekiyor.

Suriye krizi ile beraber iktidarın Orta-Doğu politikası zaten çökmüştü. Şimdi de Ayn'el Arap (hani Kürtçülerin Kobani dediği yer)'daki çatışmalar ve terör örgütünün bunu vesile edip "umumî isyan" provasına girişmesiyle birlikte Doğu-Güney Doğu politikası iflâs etti. İktidar ve iktidarın etrafında saf tutmuş "çözüm esnafı"nın, ayrılıkçı Kürt ırkçılığını, daha doğru ifadesiyle Kürt Nazizmi'ni "Kürt Meselesi" olarak görme şaşılığı, son isyan provalarıyla tam bir "apışıp kalma"ya dönüşmüştür.

Irkçı bir milliyetçilikle sosyalist fikirlerin buluşmasının ne ifade ettiğini, 19. Asır boyunca ve 20. Asrın başlarındaki Balkan İsyanlarından ve yol açtığı neticelerden pekâlâ biliyoruz. Bir de Ermeni isyanlarından... Balkan İsyanlarını doğru değerlendiremedik. Mithat Paşa'nın Tuna Vilâyeti'ndeki vâliliği esnasında giriştiği reformlar, bu günkü iktidarın sözde "çözüm paketleri"ni beşe katlar; ama, hiç bir işe yaramamıştır; sadece ayrılıkçı Bulgar, Makedon ve sair isyan komitalarına cesaret vermiş, nihaî kalkışma için zaman ve fırsat hazırlamıştır. Ermeni Meselesinde de benzeri bir gafleti onlarca yıl devam ettirdikten sonra, nihayet İttihad-Terakki'nin dolaysız iktidarı ile birlikte ve bahusus -evvel Allah ve sonra- iki büyük (hattâ "çok büyük", tarih çapında) adamın Enver ve Talât'ın dirâyet ve cesâreti sayesinde, Balkanlarda başımıza gelen felâketin Doğu Anadolu'da da tekerrür etmesine mâni olabildik. Ne var ki, isyancı Ermenilerle birlikte günahsız, mâsum ve sâdık Osmanlı Ermenilerini de büyük ölçüde kaybettik; çünkü, Taşnaksutyun terör örgütü Ermeni ahalimiz içine öylesine nüfuz ve hulûl etmiş idi ki, artık hangi Ermeni isyanların içinde yahut isyanlara destek veriyor, hangisi kenarda duruyor ve masumiyetini koruyor, bunu tefrik etmeye imkân kalmamıştı. Dolayısıyla kurunun yanında bir hayli "yaş" da yanmış oldu.

Netice-i Kelâm: Bunları niye anlatıyorum, şunun için: Osmanlı Hükûmetleri, şâyet Ermeni terör örgütlerini (başta Hınçak ve Taşnaksutyun olmak üzere), hiç değilse 1890'larda veya en geç, meselâ 1905 Rus-Japon Savaşı konjonktüründe, yani vakitlice ezmiş olsaydı belki ne Adana İsyanı (1909), ne de bardağı taşıran son damla olarak Van İsyanı (1915) çıkardı!.. Öyle bir durumda 1915 Tehcirine de belki lüzum kalmayabilirdi.

Netice'tün netice: Türkiye PKK ve uzantılarını tasfiye edip, masum ve günahsız Kürt vatandaşlarını terör örgütünün tasallutundan, tehdidinden, nüfuzundan, hulûlünden ve temsiliyetinden kurtaramazsa şayet, uzak olmayan bir gelecekte suçlu-suçsuz bütün Kürtlerinden, topyekûn "kurtulma" dışında çâre bulamaz hâle gelebilir. "Çözüm süreci" diye bir söylem var, ama muhtevasını Meclis'teki iktidar milletvekilleri de, hattâ Hükûmet üyelerinin ekseriyeti de muhtemelen bilmiyor. Tayyip Bey ve şimdi de Davutoğlu, "çözüm süreci" diye, bu kuru söylemin, âdeta "cümle içindeki kullanılışı"na destek istemeye devam ediyorlar, muhteva ile alâkalı olarak hiç bir açıklama yok.

Son isyan provalarının ardından geldiğimiz nokta, tam bir "yol ayrımı"dır: Stalinist-Irkçı-Goşist bir terör örgütünün milyonlarca suçsuz-günahsız Kürt vatandaşımızı rehin almasına, Devlet de Hükûmet de seyirci kalamaz!!! Ya terör örgütü ve gizli-açık müttefikleri bir daha ayağa kalkamıyacak şekilde ezilip suçsuz-günahsız Kürt unsurumuz terör örgütünün nüfuz ve hulûlünden kurtarılacak, ya da yakın bir gelecekte bütün Kürtlerimizden kurtulmaktan başka çare kalmıyacak... Bunların dışındaki herhangi bir "çözüm" (!) teklifinin tartışmaya değer tarafı yoktur; çünkü herkes ikna olsa bile bunca olup bitenden sonra Türkleri ikna edecek başka bir hâl çâresi gözükmemektedir.

Şu mübârek günde duâyı da eksik etmeyelim, Allah hepimizin encâmını hayır etsin.

Editör: TE Bilişim