Fatoş TEKBAŞ / [email protected]
 CUMHURBAŞKANI GELDİ GEÇTİ...

Hazırlıklar günler öncesinden yapıldı. Göze çarpan hummalı çalışma Vilayet ve Büyükşehir’di.
Bütün güçlerini ortaya koydular. Cadde ve bulvarlar Türk bayraklarıyla donatıldı. Bilbordlara Cumhurbaşkanı Gül’ün fotoğrafları asıldı. (Kimbilir ne paralar harcanmıştır)
Yağmurla birlikte geldi Adana’ya...
Vali Atış olağanüstü çaba sarfetti, herşeyin kusursuz olması için, olay çıkmaması için, herhangi bir protestonun olmaması için azami dikkat kesilip kafa patlattı. Çok ama çok yoruldu. 
Personel az mı yoruldu, valilik, emniyet ve büyükşehir çalışanların hepsinin canı çıktı diyebiliriz. 
Birde buna yağmur eklendi. Yollar kaza kazı kazan gibi, trafik allak bullak...
***
Vali düzenlediği basın toplantısında gazetecileri bilgilendirirken soru aşamasına geldiğinde ben: “Sayın Valim Cumhurbaşkanı Mensa’ya gidebilir” dedim.
Tabii gülüşmeler falan oldu.
Çünkü proğramda böyle bişey yoktu. 
Vali Bey: “Mensa ziyaretinde yok, Temsa var” dedi.
“Ben sorumu geri alıyorum özür o zaman” dedim. Konuşmalar devam edince, tekrar aynı soruma sahiplendim.
“Sorumu geri almıyorum sayın valim” dedim.
Büyük bir nezaketle sözü verdi bana.
“Biliyorsunuz Mensa patronları yedi yüze yakın işçi çıkardı, yüzlerce keşinin tazminatını kuşa çevirdiler. İnsanlar emekli edilemedi. Bu işletmede bir çok hak ve hukuksuzluk yaşandı. Cumhurbaşkanının buraya gideceğini öğrenen emekçiler protesto da bulunabilir. Tatsız şeyler yaşanabilir” dedim.
Tabi iki günlük ziyaretinde Sayın Cumhurbaşkanı burayı ziyarete gitti. Çünkü buranın sahibi Kayserili bir işadamı. İşçilerle o kadar çok uğraştı ki, anlatılacak gibi değil. Bu işletmeden kazandığını Kayseri’ye ve İstanbul’a yatırım yaptı. 
İşçiler haklarını aramaya kalktığında söylediği tek şey:“ Kanun da nizam da benim. Hükümet arkamda” diyerek herkese gözdağı vermişti.
Bu haber yine DORUK gazetesinde sür manşetinde çıkmıştı. 
Mensa Abudllah Gül’ü çok kullandı. Fabrikanın girişinde veya odasında bilmiyorum girmedim, patronla Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafı asılı.
Bu fotoğrafı arkasına alarak bir kalkan gibi kullandı. İşçilere ağır ithamlarda bulundu. Mensa A.Ş patronu Mehmet Ulutaş: “Abdullah Gül benim çocukluk arkadaşım, bu dünyada kimsenin gücü bana yetmez...” (DORUK Gazetesi 30 Eylül 2007 Pazar) Oysa Abudullah Gül’ün en hasas ve nazik olduğu konu emekçi kesimin haksızlığa uğramasıdır. Hz. Peygamber bir hadisinde:“İşçinin hakkını alnının teri kurumadan ödeyiniz.” Cumhurbaşkanı elbette bunları bilemez. Ama müfettişleri göndererek 2005’ten 2010 yılına kadar yapılan haksızlıkları öğrenebilir. Neler olmuş, bitmiş bir rapor halinde kendisine sunulabilir.
***
Bazıları; “Ne var bunda elbette Cumhurbaşkanı arkadaşlarını ziyaret edebilir” diyenler çıkacaktır. Kazın ayağı hiçde öyle değil. Çünkü bu ziyaret şu anlama geliyor. Ey savcı, ey sendikacı, ey maliyeci, ey defterdar, SSK’cı, şucu bucu... bak ben güçlüyüm. Sakın ola ki tekerime çomak sakmayın, arkamda kimin olduğunu görüyorsunuz, diye gözdağı verebilir. Bu ziyaret aynen bu intibayı vermiştir. 
***
İkinci notum; Cumhurbaşkanına verilen onur yemeğinde ben üç numaralı masada idim. Hiltonsa salonu 500 kişilik. Akustik kötü, slaytlar kötü. Masa düzenleri kötü. Adı Hiltonsa olunca, sanki akan sular duruluyor.
Salonun dışına masa atılmıştı. O masada oturanlarda cumhurbaşkanının yemeğine geldiğini sandı. Cumhurbaşkanını göremediler ve seslerini işitemediler. 
***
Üçüncü notum; Cumhurbaşkanı Cumartesi saat birde Çakmak Caddesini gezecekti. Program böyleydi. Bizler gazeteci olarak o saatte oradaydık. Sağnak halinde yağan yağmur sanki Cumhurbaşkanını bekler gibi kesiliverdi. Proğramı uzadıkça uzadı. Cumhurbaşkanını seven Adanalılar bu caddeye akın etmişti. Esnaf Odalar Birliği Başkanı Kazım Barışık bile bütün ekibini alıp en başta yağmura rağmen beklemeyi tercih etti.
Vatandaş: “Türkiye’nin Gül’ü buradan geçecek” dedi keyifle... Çakmak Caddesinde trafik yine devam ediyordu. İtiraz edecek gibi oldum. Aniden vatandaş devreye girdi. “Demokratik Cumhurbaşkanı yolların kesilmesine izin vermiyor” dedi.
Algıya bak, sevgiye bak, tutkuya bak, mesaja bak sen...
O caddede binlerce Adanalı vardı, o yağmura rağmen, çoluk çocuk, genç yaşlı demeden Cumhurbaşkanı gelecek diye soğuğa ve yağmura aldırmadan beklediler. 
Sonra ne olduysa hava muhalefeti denerek iptal edildi.
Cumhurbaşkanı şeker değildi, erimezdi. Süraatle o caddeyi selamlayarak geçebilirdi. Vatandaş da hayal kırıklığına yaşamaz, beklediğine değerdi. Saatler öncesinden gelip bir köşede yağmura rağmen bekleyenler üzülerek ayrıldılar oradan.
***
Dip notum;
Basın danışmanına ne demeli?
Gazetecilere kök söktürdü.
Bazılarını tehdit ederek: “İstersem sizi görüşmeye aldırmam, kapalı yaptırırım” diye..
Buyrun buradan yakın. 
150 Gazetecinin yapacağı tek şey, boykot edip orayı terketmesi buyrun görüşmenizi kendi kendinize yapın demesi gerekiyordu.
Adana’dan bir Cumhurbaşkanı gelip geçti, verdiği sözler vardı, bakalım ne kadarı gerçekleşecek. Takip etmek bize düşecek...

Editör: TE Bilişim