KUŞAĞIM VE MEHMET BÜLENT BAŞKAN

 Anıları anlatmaya başlamak yaşlanmanın ilk delili sayılır derler… Hele ki geçmişinizde torunlarınıza dahi anlatabileceğiniz gururlu bir mazi varsa; sırtınıza yaslanıp: ”geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer” diyebilirsiniz. Herkesin kendi dünyası kendine büyüktür elbette ki… O kadar iddialı olmasak ta maziden söylenecek birkaç sözümüzün olduğu kanaatindeyim. Eh yavaş yavaş yaşlandığımızın delili olacaksa olsun…

 Ülkücü hareketin yetiştirdiği onlarca nesil vardır, hepsinin mazisi ülkenin şartlarına göre ayrı ayrı önem arz eder. Ben ise size mensubu bulunduğum dönemden; ”yokluklar” neslinden bahsedeceğim.

 Bir nesil vardır ki; o neslin önü Türkeş’tir, arkası Türkeş’tir, yanı Türkeş’tir. Bu manada; şımarık bir nesildir bu nesil.

 Aslında siyasete geç adapte olmasının da en büyük sebebi budur. Liderinin ”yüksek vasıflı Türk olacaksınız ya da bu hareketten gideceksiniz” emrine binaen; hangi şartta olursa olsun dik durmayı, sadakati, sanki onu Türkeş her an seyrediyor hissi ile hayat biçimi haline getirmiş bir nesildir bu nesil.

 Gücü genç yaşta tanıyan ama o gücü; kimin verdiğini bir an unutmayan, canını; o gücü verenin ağzından çıkacak bir kelimeye kurban edebilecek bir nesildir bu nesil.

 Yine; Liderinden aldığı güçle dönemin liselerinde, üniversitelerinde, örgüt yapılarının en güçlü olduğu dönemleri zerre umursamadan teşkilatlanan bir nesildir bu nesil.

 Garibin, gurabanın çocuğu oldukları halde cebinde üç kuruş olduğunda kendini en zenginden daha zengin sayan bir nesildir bu nesil.

 Hiç bir sosyal tabakanın tahakkümü düşünülmeden sadece ülkü birliği dairesinde konuşlanmış, işçinin, memurun, köylünün çocuklarından oluşan bir nesildir bu nesil.

 Siyasetin ağza alınmaya korkulduğu bir dönemde ebeveynlerinin karşı çıkmalarına rağmen kararlılıkla; ”benim babam Türkeş’tir” diyebilen bir nesildir bu nesil.

 Ve devamında; ülkenin vahşi kapitalizme esir edildiği dönemde çevresindeki arkadaşları yeni tanıştırıldıkları hayat tarzına hızla dalarken; bir kızın elinden dahi tutmadan, çay partileri yerine parti binalarına giden, tek hayalleri; ülkü ocaklarını büyük bir daireye taşıyıp içine güzel bir mescit yapmak olan bir nesildir bu nesil.

 Sebebini artık önemsemediğim, nerede ise tüm teşkilatların boşalarak kapanmaya yüz tuttuğu bir dönemde beş, on kişi ile harçlıklarını tabelalarımız inmesin diye harcayan bir nesildir bu nesil.

 Liderinin önderliğinde dönemin Türk dünyasında gelişen her olaya hala rastlayamadığımız şekilde tepki koyan, yaptığı mitingler ve kurultaylarla düşmanın aklını alan bir nesildir bu nesil.

 Ve en güçlü oldukları dönemde orta yaşlara doğru ilerledikleri bir zamanda Liderlerini kaybederek sudan çıkmış balığa dönen bir nesildir bu nesil.

 Bir taraftan kahraman gördükleri ağabeylerinin ceza evi şartları için ellerinden geleni yapan, bir taraftan onların bıraktığı şanlı maziye bin bir yokluk içinde sahip çıkmaya çalışan bir nesildir bu nesil.

 Ancak ne gariptir ki; bu ağabeylerinin bir ömür boyu alacaklı olarak gördükleri bir nesildir bu! Borcu ağabeylerine hiç bitmeyen bir nesildir bu! Hayattan intikam alamayan ağabeylerinin stres topu bir nesildir bu! Başbuğumuzun Vefatından sonra tekrardan siyasete dönen bu ağabeyleri tarafından üyelikleri silinen, horlanan, uzaklaştırılan bir nesildir bu! İşin en enteresanı 15 yıldır siyasetin dışına bizatihi iten ağabeylerine hala sahip çıkan, hala seven, hala onları anlayan tek nesildir bu! Ve nihayetinde saygıyı, sırayı, resmen yaşlanmaya başladıkları halde bırakmayan, maalesef ki ağabeylerinin gözünde velev ki ölseler bile; ‘’ulan ne genç öldü’’ diyecek kadar hiç büyümeyecek bir nesildir bu! Aslında gönüllerinde en yakın görseler de siyaseten uzaklaştırdıkları, ötekileştirdikleri, güvenmedikleri, horladıkları bir nesildir bu nesil!

Ne öncesinde nede iktidar döneminde gün yüzü görmeyen, naçar kalan ama dik durmayı, eğilmemeyi başaran bir nesildir bu nesil!

 Dik duruşları kibirden bilinir ancak onlar Türkeş’i taklit ederler sadece; kimse anlamaz, laf geçirilmez sanılırlar ama yetimliğin acısıdır aslında onları asi yapan. Ve bahsettiğimiz bu neslin siyasi hayatı; kendi hareketlerinde uzun süre siyasetten uzak kalmalarıyla sonuçlanmıştır. Birazda yarım kalmışlardır. Kısacası yıllardır araftadır bu nesil!

 Bu nesil Merhum Başbuğumuz Alpaslan Türkeş’in yetiştirdiği son nesildir. Ve neslin son dönemine İstanbul ölçeğinde bakıldığında Başbuğumuzun atadığı son il ocak başkanı Mehmet Bülent Karataş’tır, yani çok yakın bir zamanda İstanbul MHP il Başkanlığına atanan Mehmet başkandır. Yazımın başlığında Özellikle Mehmet başkan yazmamın sebebi birazda budur. Yani soyadı başkan değildir, kendisi bizim kuşağımızın son başkanıdır.

 Mehmet Başkan hakkı olan mevkie bana göre geçte olsa geçmiş oldu, sebeplerine girmeyeceğim, sonunda doğru olan yapılmış ve böylece hiç bir uğraşın boşa gitmeyeceği anlaşılmıştır.

 Her neslin bir eksiği, noksanı vardır elbet. Bizim kuşağında en büyük eksiği birbirini çekememezliğidir. Buna bizim neslin siyasetten uzak kalması sebep olmuştur, yani biraz mesafe alan göze batmıştır. Meşhur cehennemdeki Türk fıkrası bizi anlatmaya çok uygundur mesela…

 Bir evvelki yazımı İstanbul Mhp il başkanlığı atanması üzerine yazmış; ”İtibarımızı istiyoruz” diyerek bitirmiştim. Özelikle kendi neslime sesleniyorum. Mehmet başkan bizim itibarımızdır. Artık küslüklerin, dargınlıkların önemi yoktur, onun başarısızlığı hepimizin başarısızlığıdır. Yıllardır tabandan gelen İl başkanı söylemini geliştirenler; buyurun size bu güç verilmiştir. Allah korusun, Mehmet başkanın başarısızlığında ilk söylenecek şey: ”boru boru konuşanlar gördünüz mü sonucu?” sözü olacaktır.

 Benim için ne yönetimlerin dışında kalmanın, nede şu ya da bu olmanın önemi yoktur, Mehmet başkan bendir, bizdir. Bize daha başka ne verilebilir? Arkadaşlarımızdan bazıları elinden tuttuklarını bir yerlere götürme gayretinde olmamalıdır, hatta Mehmet başkanın çalışmasını sağlamak; önce kendi arkadaşlarının sadece onun taleplerine göre vaziyet almalarıyla sonuç verecektir. Sabır ve hoş görü şarttır. Dar çerçeveli bir anlayış bize yakışmaz, bu en başta Merhum Başbuğumuzun gücüne gider, kemiklerini sızlatır. Mehmet başkan Hacı Bektaşi Veli’nin dediği gibi ”bir olalım, iri olalım, diri olalım” demek mecburiyetindedir. Töre böyle emreder, herkes kucaklanmalıdır.

 Mehmet Başkan İstanbul’daki büyük çoğunluğun arkadaşı ve kardeşidir, en büyük avantajı bu olduğu gibi, en büyük zorluğu da buradadır. Bu sebeple bir talep patlaması vardır ve bu yarınlardaki güzel günlerin habercisidir. Bu manada en büyük görev onun kuşağına düşmektedir. Çünkü bu kuşak artık bir şeyler başarmaya mecburdur ve bu sebeple Mehmet başkanın yanında olmak bu kuşağın zaruriye tidir, bu çabanın içinde resmiyet açısından içerde ya da dışarıda olmanın şahsım açısından zerre farkı yoktur.

 Bizim kuşağın içinden yetişmiş en kabiliyetli arkadaşlarımızın başında gelen bir ismin İstanbul il Başkanlığına atanması başlı başına bir övünç kaynağıdır. Bu bana yeter. Ben Mehmet başkanımın her türlü zorluğun altından o geniş yüreğiyle kalkacağı inancındayım.

 Bundan sonra laf değil çalışma zamanıdır. Tenkit değil icraat zamanıdır. Yıllardır bir şeylerden şikâyet edenlerin; kendilerini yapacakları hizmetlerle ispat zamanıdır. Mehmet Bülent Karataş Başkanıma yeni görevinde başarılar dilerken; alacağı her kararın arkasında olmanın kendi açımdan bir borç olduğunu bilerek, gerçek dostlukların ‘’bir hesapsız tavır’’dan geçeceğini düşünüyorum. ALLAH yar ve yardımcın olsun sevgili kardeşim.

 

Ferhat KIRILMAZOĞLU

Editör: TE Bilişim