Hafta sonu, iktidar koltuğuna kendini çözülmez saydığı yapıştırıcılarla bağladığını sanan AK Parti’nin kongresi vardı. 14 yaşındaki parti, 5. Olağan Kongresini yaptı.

 

Yazılıp çizilecek o kadar çok şey var ki…

 

- Tarafsızlık yemini eden Erdoğan’ın nasıl “tapulu arazime gecekondu yaptırmam” mantığı ile önceden planlanmış yurt dışı gezisini iptal ettiği,

Davutoğlu’nun Genel Başkanlık koltuğunda “değersiz bir yalnızlık” yaşamaya mahkum olduğu,

- Delegenin bir taraftan da Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve Berat Albayrak’a en az oyu vererek, “Bu kadar da olmaz, yeter artık” demeye çalıştığını,

Abdullah Gül ve Davutoğlu ekibinin MKYK’dan bütünüyle tasfiye edildiğini;
anlatan pek çok şey anlatabilirim. Bunlara ilişkin pek çok anekdot da var.

 

Lakin devrini tamamlamış, uzatmaları oynayan bir yapı ile ilgili çok şey yazmak içimden gelmiyor. (Bu ifade, bundan sonra yazmayacağım anlamına gelmiyor. Tam tersine daha çok yazı yazacağım.)

 

Sizinle 1 Kasım’ın sürpriz partisi üzerine hasbıhal etmek istiyorum.

 

Aslında benzeri durum, 7 Haziran seçimleri öncesinde de vardı. Bugün de var. Dahası, bu tablo geride bıraktığımız seçim öncesinden çok daha fazla ortaya çıkmış durumda.

 

MHP’nin önünde iki yol var.

Birincisi iktidarın büyük ortağı olmak.

İkincisi barajın altında kalmak.

 

MHP, bu kadar avantajlı veya zor durumda. Aslında bir üçüncü yol daha var. Onu da paylaşacağım. Önce birinci ve ikinci yolu anlatacağım.


A- MHP’nin iktidarın büyük ortağı olmak için yapacağı 4 şey var:

1- Başta yönetim kadrosu olmak üzere tabana kadar yayılan ölü toprağını üzerinden atması gerek:
MHP’nin yaşadığı en büyük sorun dışarıda değil, içeride. İktidarın bilmem neler neler yapıyor olması ve muhalefetin canına okuması değil. Partinin sorunu tamamen kendisi ile alakalı.

 

Yaptığı bütün yanlışlara rağmen, bu toplum hâlâ MHP’ye büyük bir kredi vermeye hazır. Ne var ki en tepeden başlamak üzere bütün teşkilata yayılmış “beklentisizlik” ve “bir şey yapamayız ki” duygusu hakim. Tabiri caizse, kadrolar öğretilmiş acizlik psikolojisinde boğulmuş. “Bu ülke sahipsiz değil” diyerek yola çıktıklarında 45 günde çok şey yapılabilir.

 

2-Küskünleri kucaklama: 
Kurucu Genel Başkan ve Türk dünyasının Başbuğ olarak gördüğü Alparslan Türkeş’in son döneminden başlayarak düne kadar milliyetçi camiada her biri birer yıldız olabilecek pek çok isim küstürüldü. Bir kısmını benim de tanıdığım bu isimler, liderden samimi ve önyargısız bir “Gelin kucaklaşalım” çağrısı bekliyor. Bunların büyük kısmının vekillik ve parti yönetimine girme gibi bir şartları hatta beklentileri bile yok. Devlet Bahçeli, bu insanlarla kucaklaşmalı ve bunların enerjisini 1 Kasım’a odaklandırmalı.

 

3-BBP ile kurban pazarlığını andıran bir çekişme olmaksızın kucaklayıcı bir birliktelik yapması:

1990'lı yalların başında, MHP ile BBP’nin ayrışması sürecini en merkezde yaşamak durumunda kalmıştım. O ayrılık sürecinde MHP’nin yayın organı Ortadoğu Gazetesinin Haber Müdürlüğünü yapıyordum. Ne kadar sancılı bir süreç olduğunu biliyorum.

 

Şimdi her iki lider de aramızda değil. Ama aşağı yukarı aynı kaynaklardan beslenen milliyetçi kesimin iki ana akımının bir araya gelmesi, 2+2’nin 4 etmesinden daha fazla bir sinerji ortaya çıkarır. Bunun bir şartı var. O da böyle bir adım atılacaksa BBP’nin hem kurumsal, hem de kadro bazında izzet-i nefsinin rencide edilmemesi gerek.

 

4-7 Haziran’dan bu yana uyguladığı politikaları seçmene anlatması: 
MHP seçim gününden bu yana biz dizi hata yaptı. Ama bu hatalardan çok daha önemli doğru ilkelerle yürüdü. Kendi politikaları açısından iki önemli hatası vardı. Birisi Bahçeli’nin seçim gecesi yaptığı çıkış, ikincisi ise Meclis Başkanlığı seçimini AK Parti’ye hediye etmesi.

 

Bunun yanında izlediği tutarlı politikanın hakkını teslim etmek lazım. En önemlisi Erdoğan’ın bu seçimleri yok saymak için takip ettiği politikayı iyi okudu. Hükümet kurmak için çok önemli 4 şart ortaya koydu.

 

MHP'nin şartları, bu Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını isteyen, yolsuzluğa bulaşmadığından emin olan ve kim olursa olsun anayasal çizgide hareket etmesi gerektiğine inanan herkesin “Evet” diyeceği şartlar idi."Koalisyon kurmuyor" suçlaması topunu doğrudan AK Parti'nin kucağına rahatlıkla atabilirlerdi. Sahalarında tutmaya göz yumdular.

 

MHP yönetimi, yukarıdaki 4 şartı yerine getirdikten sonra bütün enerjisini son 45 güne odaklamalı. Bunu yapması halinde seçim sonrası oluşacak tabloda iktidarın büyük ortağı olma yoluna giden yolu açacaktır.

 

B- MHP barajın altında da kalabilir:
 

Önü bu kadar açık olan bir parti nasıl olabilir de barajın altına düşme riski ile karşı karşıya kalabilir? 

Unutmayın, 1 Kasım seçimleri müthiş sürprizlere gebe. MHP, kabuğuna çekilir ve toplumun kendisinden beklentisini karşılamaya talip olmazsa, seçmen çok rahat bir şekilde, “Bu çatı umut bağlamaya değmezmiş”deyip sırtını dönebilir. MHP böyle bir risk ile karşı karşıya. Tekrar 1990’lardaki gibi yüzde 6-8 bandına inebilir.

 

Üçüncü yoldan söz etmiştim. Onu da paylaşmalıyım.

 

MHP yönetimi, bütün bu beklentileri boşa çıkarmak yerine, “mış gibi” davranma yolunu seçebelir. Yani hiçbir iddiası yokmuş gibi davranmaz, kendine umut bağlayanları hayal kırıklığına uğratmaz, ama ciddi bir varlık göstermek için de ortaya atılmaz. Tıpkı 7 Haziran seçimleri öncesinde yaptığı gibi.

 

Bu durumda da yüreği bu vatanın birliği için çarpan milliyetçiler, kahrederek gidip mühürlerini üç hilalin altına vururlar. Bu durumda MHP 12 Haziran 2011 ile 7 Haziran 2015 arasında bir sonuç alır.

Hangi yolu seçecekleri MHP'nin lider kadrosuna kalmış.

 

Ünal TANIK / Rotahaber
[email protected] 
[email protected]
Twitter: @tanikunal

Facebook: www.facebook.com/pages    

Editör: TE Bilişim