Rusya'dan alınan S 400 füzeleri yandaş medya tarafından heyecanla karşılandı. Bunu Türkiye'nin ilk defa bağımsız politika izlemesi olarak yorumlayanlar oldu.

Diğer taraftan daha temkinli olanlar da vardı.

Türkiye'nin bir hava savunma sistemine ihtiyacı var mı? Var. Hangi sistemin daha güvenli olduğu ise konunun uzmanları tarafından değerlendirilmesi gereken bir husus.

Ancak iki kutupluluğa giden dünyamızda silah alımı sadece ticari bir faaliyet olarak görülmüyor. Silah alımı aynı zamanda - bir taraf seçimi- anlamına da geliyor. Başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkelerden gelen tepkilerin arka planında yatan neden bu.

Çünkü, her ülke silah alırken önce bir tehdit değerlendirmesi yapar, tehdit NATO ülkelerinden mi geliyor, yoksa Rusya-Çin ekseninden mi geliyor? Tehdit NATO'dan geliyorsa Rus-Çin ekseni ile bu tür alışverişlere girmek doğru, gelmiyorsa yanlış.

S 400'lerin gücünü, teknolojisini değerlendirecek değilim, ancak tehdidin nereden geldiğine dair bir çift söz söylemek mümkün.

Öncelikle hayatını ABD karşıtlığı ile geçiren, rüyalarında Orak-Çekiç veya Kızıl Yıldız görenlerin yaptıkları analizleri dikkate almamak gerektiği kanaatindeyim. Çünkü bu analizler herhangi bir gerçeğe değil, peşin ABD düşmanlığına dayanıyor. Keza yandaş medyanın yazdıklarının da herhangi bir değeri yok, çünkü onların görevi düşünmek, anlamak, değerlendirmek değil, alkışlamak.

Peki tehdit nereden geliyor?

ABD'nin Ortadoğu'da izlediği politikaların yanlışlığını ve Türkiye'nin bütünlüğüne yönelik oluşturduğu tehdidi hep beraber görüyoruz. Ortadoğu ABD/İsrail çıkarlarına göre şekillendirilirken içinde Irak,Suriye, İran ve Türkiye'nin bulunduğu ülkeler de parçalanma tehdidi ile başbaşa bırakılıyor. Türkiye'yi Rusya'dan S 400 almaya iten en önemli neden de budur.

Ancak Rusya'nın Ortadoğu politikaları da özellikle PKK ve terör bağlamında ele alındığında pek bir farklılık arzetmiyor. Rusya'ya göre de PYD bir terör örgütü değil. Rusya'yı farklı kılan geçmişte ekseninde olan ülkelere Komünizmi ihraç ettiği gibi bugün de dikta yönetimini ihraç etmesi, Batı demokrasilerini tehdit edecek bir yol izlemesidir.

1999'da başkanlığa getirilen Putin, iktidarını güçlendirmek için gizli polis teşkilatı vasıtasıyla Rus şehirlerindeki binaları bombalatarak bunu Çeçen mücahitlerinin üzerine atmış, ardından Çeçenistan'a müdahale ederek kazandığı başarıyı kişisel gücünü pekiştirmek için kullanmıştı. Ukrayna'da Donbass Havzası'ndaki savaşlarda düzensiz Çeçen birliklerini kullanmış,Ukrayna başkanlık seçimlerinde sisteme sızarak kendi adayını kazandırmaya çalışmıştır. Nisan 2015'te İŞİD'miş gibi davranan Rus bilgisayar korsanları, bir Fransız TV kanalını ele geçirerek Fransa'yı teröre sürükleyecek programlar yayınladılar.Sanal bir halifelik yaratarak Fransızların terör olaylarından o ana kadar hiç korkmadıkları kadar korkmalarını sağladılar. Peki amaç neydi? Amaç Fransız seçmenleri korkutarak Rusya'nın finansal olarak desteklediği Ulusal cepheye doğru yönlendirmekti.

Rusya benzer bir operasyonu da Almanya'da yaptı. Alman hükümeti Suriye'deki savaş nedeniyle yüzbinlerce insanın mülteci durumuna düştüğünü açıklayınca Rusya hemen harekete geçti. Almanya'da kaybolan bir Rus kızının Müslüman sığınmacılar tarafından sürekli tecavüze maruz kaldığını uydurdu. Bunun üzerine Almanya'daki sağcı örgütler Timothy Snyder'e göre -şüpheli bir çabuklukla- protesto gösterilerine başladılar. Almanya'nın yerel emniyet güçleri böyle bir olayın yaşanmadığını açıklayınca,Rus medyası Almanya'yı olayları örtbas etmekle suçladı. Amaç, hem Batı demokrasilerini sarsmak hem de Suriye'de sivillere yönelik bombalamalara uluslararası meşruiyet sağlamaktı. Aynı Rusya'nın ABD seçimlerinde ki rolünü ve zamanında Türkiye'den Karsı,Ardahan'ı ve Boğazları isteyerek Türkiye'yi NATO'ya mecbur ettiğini de unutmamak lazımdır.

Hiç bir uluslararası ticari iş ticaretle sınırlı kalmaz. Malların yüklendiği kargolarla o ülkenin değerleri, siyasi alışkanlıkları da gönderilir. İlişkiler giriftleştikçe bu etkileşim daha da artar. Rusya'nın bugün Suriye'de olması, Deli Petro'dan başlayarak, Sovyetlerle devam ettirilen açık ve sıcak denizlere inme politikasından hiç vazgeçmediğinin göstergesidir. Türkiye ihtiyaçlarını almalıdır ama kendisine yönelik tehdidi de iyi okumalıdır. Bu Rusya ile Sovyet Rusya'sı arasında hiç bir fark yoktur.