1. İnsan dışı hayvanlar da yaşamak istiyor; hayatı seviyorlar ve ölümden korkuyorlar

Gıda sektörü için yetiştirilen hayvanlar, insanlık için tamamen soyut bir varlık olarak önlerine sunulur. Geçmişten beri bu tarz düşünce eğilimleri herkese öğretilir. Oysa çiftlik hayvanları da tıpkı kediler ve köpekler gibi, tıpkı insanlar gibi kişilikleri ve duyguları olan bireylerdir. Korku, üzüntü ve acının yanı sıra sevgi ve zevki hissederler. Bizim gibi derin dostluklar ve duygusal bağlar oluştururlar. Bizim gibi sevdikleri hayatlarını korumaya çalışırlar. Tabağındaki yüz ile hayvanların ölümü arasında asla bağ kurmuyorsun. Artık inkârı bırakma zamanı gelmedi mi sizce de?

2. Süt ve yumurta endüstrisi de acıya ve ölüme neden oluyor

İnsanların geneli, süt ve yumurta gibi endüstriler içinde hayvanın zarar görmediğini, ölmediğini düşünüyor. Bu iki sektör içerisindeki hayvanlar büyük acılar çekiyor, zarar görüyorlar. Bununla birlikte milyonlarca tavuk ve civciv, milyonlarca inek ve buzağı öldürülüyor.

Doğada, yabani tavuklar her yıl 12 ila 20 yumurta bırakır. Ancak evcilleştirilen tavuklar yılda 250 ila 300 tavuk yumurta üretmek için genetik olarak manipüle edilir. Bu da hayvanlarda ağrılı ve sıklıkla ölümcül üreme bozukluklarına yol açar. Yumurtaları için kullanılan tavukların yüzde 95’inden fazlası kafeslere tıkılı şekilde yaşıyorlar ve kanatlarını bile açamıyorlar. Ayrıca “kafeste üretilmemiş” ve “serbest dolaşan/mera hayvanı” etiketli yumurtaların çoğunluğu da pis depoların içinde sıkıştırılmış, perişan tavuklardan geliyor. Yumurtaları için kullanılan tavukların çoğunluğunun gagaları, aşırı kalabalık koşullar içinde sinirden birbirlerine zarar vermemeleri için acı verici şekilde kesiliyor. “İnsancıl etiketli” çiftlikler ve küçük çiftlikler de dahil tavuk çiftliklerinde, yumurtadan yeni çıkan 6 milyon erkek civciv her yıl yok ediliyor.

Benzer koşulları süt endüstrisinde de görüyoruz. Tüm memeliler gibi inekler de bebeklerini beslemek için süt üretirler. “İnsancıl etiketli” çiftlikler ve küçük çiftlikler de dahil süt çiftliklerinde, buzağılar doğdukları anda annelerinden kalıcı olarak uzaklaştırılırlar. Böylelikle annenin yaptığı süt insanlar için alınabilir. Erkek buzağılar eti için kesilir ya da ucuz sığır eti için büyütülür. Dişi buzağılar, annelerini en çok aradıkları ilk 2-3 ay boyunca, korkunç odalarda yalnız başına zaman geçirirler.

Yumurtaları için kullanılan tavuklar, sütleri için kullanılan inekler, yaşamlarının doğal bir evresi olan üreme miktarındaki düşüşler başladığında kesimhanelere gönderilirler.

3. Hayvansal ürünleri tüketmeye ihtiyacımız yok, vegan olmak yeterli

Vegan olduktan sonra dengeli beslenmeyi sürdürürseniz, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu tüm besinleri kolaylıkla alabilirsiniz. Bitkiye dayalı beslenme; obezite, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, kalp krizi, felç, diyabet ve bazı kanser türlerin azalması da dahil birçok önemli sağlık avantajı sağlayabilir. ABD’nin diyet ve beslenme konusundaki en eski, en büyük ve en yetkili organı Amerikan Diyatetik Derneği (Academy of Nutrition and Dietetics), “Dengeli şekilde gerçekleştirilen bitkiye dayalı beslenme sağlık açısından yeterlidir. Bazı hastalıkların tedavisinde ve hastalıkların önlenmesinde faydalı sayılabilir. Sporcular, ergenler, çocuklar, bebekler, hamileler, emzirme dönemi dahil yaşam döngüsünün tüm aşamasındaki bireyler için uygundur.”

4. Hayvancılığın küresel açlığa etkisi

Gezegenimiz 7 milyarlık bir nüfusa sahip. Bunun yaklaşık 1 milyarı beslenme yetersizliği çekiyor ve her yıl 6 milyar çocuk açlıktan ölüyor. Çiftlik hayvanları, küresel gıda kaynağını sağlamasından daha çok gıdayı doğrudan alıyor. Çiftlik hayvanlarının yenecek hale gelmesini sağlamak için (katledilmesi için yani) gerekli olan bitkileri yetiştirmek zorundalar ki bu da insanları doğrudan beslemek için gereken miktardan çok daha fazlasına tekabül ediyor.

Her yıl 60 milyar çiftlik hayvanı besleniyor ve katlediliyor; oysa dünyada 7,3 milyar insan var. Bir örnek vermek gerekirse, 1 pound (0.45359237 kg) sığır eti elde etmek için 13 pound (5.89670081 kg) tahıl hayvan tüketimine ayrılıyor. Oysa soya ve mercimek gibi bitkilerden de yeteri kadar proteini alabiliyoruz. Şu da bir gerçektir ki hayvanın yediği bitki enerjisinin sadece küçük bir yüzdesi proteine dönüşüyor.

Dünyadaki yenilebilir tahıl ürünün yarısı çiftlik hayvanları için üretiliyor. Aynı zamanda bu daha fazla toprağın tarım arazisine dönüştürülmesi (ormansızlaştırma da dahil buna) ve daha fazla su ve enerjinin tüketimi, israfı anlamına geliyor. Bir dönüm arazide, hayvansal gıdalardan 12 ila 20 kat fazla gıda bitkisi üretilebilir.

Küresel tarım verimi analizlerine göre, yakıt ve hayvan gıdası için yetiştirilen bitkiler yerine doğrudan insan tüketimi için yetiştirilen bitkilerin çok daha fazla insanı doyurabileceğini ortaya koyuyor.

5. Hayvancılığın iklim ve ekoloji üzerine etkileri

Hayvancılık, bugün, insan kaynaklı sera gazı salımlarının, arazi bozulmalarının ve ormansızlaştırmaların en büyük nedenlerden biri. Bundan dolayı yağmur ormanları yok ediliyor ve tatlı su kaynakları kirleniyor. Ayrıca hava kirliliğinin, yaşam alanı kaybının ve türlerin yok olmasının da önemli nedenidir. Birleşmiş Millet (gerçi dönüp kendilerine de baksınlar, bi zahmet, de neyse), iklim değişikliği, dünya açlığı ve ekolojik yıkımla mücadele mümkün olan iyi yolun bitkiye dayalı beslenmenin olduğunu dile getiriyor.

Çiftlik hayvanları hâlâ dünyanın tüm toprak yüzeyinin yüzde 30’unu kullanıyor. Ayrıca merada yetiştirilen ineklerin kapatılarak yetiştirilen ineklerden 4 kat daha fazla sera gazı ürettiği tahmin ediliyor. İneklerin büyümesi ne kadar uzun sürerse o kadar çok metan ve azot oksit yayarlar. ABD’de çiftlik hayvanlarının yüzde 98’i aynı zamanda hayvanlara yem üretmek için tarım yapıyor ve yılda milyarlarca ton gübre üretiyor. Yani, gezegenin insan kaynaklı azot oksit emisyonlarının (metandan daha güçlü bir ısı tutucudur) yüzde 65’ine neden oluyor.

Çevresel araştırma organizasyonu Worldwatch Institue’nin gözlemlerine göre insan iştahı için hayvan eti, insan geleceğini tehdit eden neredeyse her büyük ekolojik ve çevresel zararın (temiz su kıtlığı, hava ve su kirliliği, iklim değişikliği, biyoçeşitlilik kaybı, toplumsal adaletsizlik, toplulukların istikranın bozulması ve hastalığın yayılması) arkasındaki itici güç.

6. Vegan beslenme, hastalıkları önleyebilir ve tersine çevirebilir

Bitkiye dayalı beslenme en kötü hastalıkların çoğunu önleyebilir ve hatta bazı durumları tersine bile çevirebilir. Her gün yaklaşık 2 bin 600 Amerikalı, bir tür kalp hastalığından ölüyor. Bunun en yaygın biçimi koroner kalp hastalığı ve koroner arter hastalığı, ateroskleroz (damarların yağ bağlaması) olarak da bilinir. Felcin önde gelen sebeplerinden biri olan ve her yıl birçok Amerikalıların ölmesine neden olan dördüncü büyük hastalıktır.

Sigara içmek, egzersiz, kan basıncı ve kilo dahil diğer faktörler de kolesterol düzeylerini ve kalp hastalıklarını etkilerken kalp hastalığının en büyük nedenlerinden biri de diyet kolesterolüdür. Vücudumuz ihtiyacımız olan kolesterolü üretir bu nedenle hayvansal ürün tüketenler bu kolesterolün yükselmesini sağlarlar (Bitkisel gıdalarda kolesterol yoktur). Hayvansal ürünlerde bolca doymuş yağlar vardır; bunlar doymamış yağların aksine, karaciğere çok daha zararlıdırlar.

Neyse ki çoğu insan için koroner kalp hastalığını önlemek, hayvansal ürünleri elimine etmek, sağlıklı bir bitki temelli diyeti benimsemek, egzersiz yapmak ve sigara içmekten kaçınmak kadar basittir. Ancak önlemenin ötesinde bitki temelli bir diyet, kalp rahatsızlığını tersine çevirmek için bilimsel olarak kanıtlanmış tek tedavi yöntemdir.

Bitkisel beslenmenin LDL düzeylerini veya kötü kolesterolü düşürdüğü çokça ile getirildi. Amerikan Kardiyoloji Dergisi‘nde yayınlanan bir çalışmaya göre, düşük yağlı vejetaryen beslenme LDL’yi yüzde 16 oranında azaltırken yüksek miktarda besin kaynağı içeren vegan beslenme ise LDL kolesterolünü yüzde 33 oranında azaltıyor. Bitkisel gıdaların yüksek lif içeriği de kolesterol emilimini yavaşlatır. Hayvansal ürünler ise lif içermez.

Uzun vadede insan beslenmesinin sağlık üzerindeki etkilerine odaklanan Amerikalı biyokimyası Dr. T. Colin Campbell, oğlu ile birlikte Cornell Üniversitesi ve Çin Koruyucu Hekimlik Akademisi altında yapılan 20 yıllık bir araştırmanın sonucunda elde ettiği bulguları, The Chine Study kitabında paylaştı. Kitabın ne yazık ki Türkçesi yok. China Study; et, yumurta ve süt tüketimi ile kalp hastalığı, şeker hastalığı, meme kanseri, prostat kanseri ve kolon kanseri gibi kronik hastalıklar arasındaki ilişkiyi inceliyor.

Editör: TE Bilişim