Sağlıkta “Çağ Atladık” derken boğuluyor muyuz yoksa?

Abone Ol

AKP iktidarları döneminde ve sağlık alanında bazı yatırımlarla birlikte çeşitli düzenlemelerin yapıldığı malum. İnsanların durumuna ve sağlık kuruluşlarından aldıkları hizmetlerdeki memnuniyet ölçüsüne göre takdir edenler de var etmeyenler de.

Şehir Hastaneleri furyası özellikle maliyetleri açısından çok eleştirildi. Yapılan hesaplamalardan anlaşıldığına göre hazine garantili “Yap İşlet Devret” modeli ile yapılan bu hastaneler tıpkı aynı modelle yapılan köprülerle hava alanları gibi gerçekten de devlet bütçesine büyük yük getiriyor. Hesaplarda, yapılan ihalelerde, ilgili firmalarla yapılan sözleşmelerde şeffaflık olmadığı için de söylentilerin önü arkası alınamıyor, alınması da mümkün değil. En azından milletin ödediği vergilerle yapılan işler, anlaşmalar, sözleşmeler şeffaf olmalı ki vatandaş katkı verdiği hizmetlerle gurur duyabilsin. Ancak iktidar bunun yerine gizlilik yoluna başvuruyor ve kimse ne olup bittiğini bilemiyor. “Ticari sır” ve “Milli menfaatlerin korunması” gibi gerekçelerle pek çok şey gizli kapaklı ve gizemli hale getirildi.

İktidar ise elindeki propaganda gücünü ve artık giderek büyük ölçüde tek sesli hale gelen basın yayın organlarını kullanarak “Sağlık alanında çağ atlandığını” söyleyip duruyor ve sorgulamayanlara kabul de ettiriyor. Ancak ne var ki bir de madalyonun öbür yüzü ile yaşanan gerçekler var.

Bütün dünyada olduğu gibi dokuz aydan beri bir virüs belası ile uğraşıyoruz. Tedbirlerde geç kalınmasına ve maske meselesindeki beceriksizliklerde olduğu gibi başta yaşanan bocalamalara rağmen gidişat fena da değildi. Milleti ikna edici açıklamaları ile Sağlık Bakanı bir yıldız gibi doğup büyük güven kazanmıştı. Ancak geçen zaman içinde Bilim Kurulu yoruldu, Bakan yoruldu, millet bocaladı. Devleti yönetenler kara günler için saklanan akçeleri de önceden başka işlere harcadıkları için alınması gereken sıkı tedbirler konusunda taviz verilmek zorunda kalındı. Virüsün yaz sıcaklarına dayanamayacağı söyleniyordu ama o ümit de boşa çıktı ve işte şimdi virüsün çok sevdiği kış geliyor. Geliyor da elvan elvan çeşitlenerek! Grip ile Kovid 19 ikilisi güç birliği yaparlarsa halimiz nice olur bilmiyoruz.

Kovid için aşı çalışmaları henüz sonuçlandırılamadı. Grip aşısı var ama dışa bağımlıyız. Onun için zaman zaman “Aah Hıfzıssıhha ah!” diye hayıflanıyoruz. Daha doğrusu “Sağlıkta çağ atlamak” adına çağdaş bir kuruluşun kapatılmış olmasına üzülüyor, kapatanlara kızıyoruz. Çünkü dışarıdan almak için milyarlarca döviz gerekli ve öyle anlaşılıyor ki bu imkân yok! Çünkü ABD Büyükelçisi bir süre önce “ABD’deki İlaç firmalarına 2,3 milyar dolar borcunuz var, ödemezsiniz ilaç vermeyecekler” diye ikaz etmiş, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ndeki Eczacılar Odası temsilcisi de “Hastanelerdeki alacaklarını tahsil edemediklerinden şikâyet ederek devletin istediği aşırı indirimi kabul etmelerinin de mümkün olmadığını” ifade etmişti.

Mağduriyetleri gidermek için dışarıdan yeterli miktarda aşı alma imkânının olmadığını, e-devlete girip e-nabız uygulamasından durumunu sorgulayan herkes öğrendi, öğrenmeye devam ediyor ve serzenişler yükseliyor. Öyle ki, yıllardan beri “Risk grubunda” oldukları için aşı ihtiyacı karşılananlar bile, yaşları ilerleyip hastalıklarına hastalık eklenmesine rağmen “Risk grubunda olmadıkları için aşı verilemeyeceğini” öğrenince sevinseler mi üzülseler mi bilemediler:

“İnfluenza açısından Birinci Öncelikli Yüksek Risk grubunda değilsiniz. Durumunuz ileride yeniden değerlendirilecektir.”

Normalde buna sevinmek gerekir değil mi? Gelin görün ki derdi çekenler biliyor ve e-nabız uygulamasının kendilerini kendilerinden daha iyi bildiğini (!) öğrenince de şaşırıp kalıyorlar. Biz ne desek boş, fazla söze gerek yok. İşte şaşırıp kalarak hayal kırıklıklarına uğrayanların paylaşımlarından ve paylaşımlara yapılan yorumlardan bir demet:

“Kaç senedir Sağlık Bakanlığı diyabet hastası olduğum için grip aşısının ücretsiz yapılmasına izin verdi. Bu sene izin yok. 67 yaşındayım, diyabet II hastasıyım ve kalp ritmim bozuk. Bana grip aşısı yok. E-nabızdaki nota göre durumum ileride yeniden değerlendirilecekmiş. Dışarıdan aşı getirmeye gücümüz yok desenize. Niçin kıvırtıyorsunuz?”

“Aynı dertlerden muzdarip durumdayım. Demek bana da yok aşı!”

“Eczanelere aşı vermiyorlar. Kendi imkânımızla alamıyoruz. Aile hekimliği kanalıyla bakanlık tespit ediyor. Ben de tansiyon hastasıyım, iki stendim var, üç damardan by pas oldum, karotid damarlarımda ciddi daralma var ben de risk grubunda değilmişim!”

“Vatandaşına grip aşısını temin edemeyenler Kovid 19 aşısı üretiyorlarmış! Her seçim öncesi petrol ve gaz buldukları gibi!”

“Ben de astım hastasıyım. Yıllardır grip aşısını ücretsiz yaptırıyorum. Şimdi 65 üstüyüm. Bu yıl risk grubunda değilmişim! Hayret, hayret, hayret!..”

“Hem diyabet II, hem kalpte 3 damar değişmiş, hem tansiyon var ama risk yok! Tabii aşı da yok!...”

“Ekonomik değerimiz kalmadı, maaş da alıyoruz; devlet bizden kurtulmak istemiştir!”

“Hükümete göre pandemide eve kapatılan 65 yaş üstü riskli gruba giriyor ama iş para vermeye geldi mi risk yok!”

“Raporlu koah ve hipertansiyon hastasıyım. Ürtikerim, bahar alerjim var, yaş 70 ve ben ''RİSK'' grubundan sayılmıyorum! Risk grubuna hangi hastalar giriyor merak ediyorum? Deniz suyunu çekti, geriye yalan kaldı. Döviz yok aşı ithal edemiyoruz diyemiyorlar.”

“Dahası da var: 91 yaşındaki koah, tansiyon ve böbrek hastası olan annem de risk grubunda değilmiş! Pes doğrusu.”

“Getirdikleri grip așısı miktarı kısıtlı olunca bunlar da “önce can sonra canan” mantığı ile risk grubunu tanıdık ve yakınlardan dış kapının mandalına doğru ayarlamaya çalışıyorlar sanırım!”

“Risk gurubunda olman için sarayda ikamet etmen gerekiyor!”

“Sağlık Bakanlığı'na helal olsun. Risk grubunda değilmişim. Yaş 71. Kanser tedavisi gördüm. Kalp yetmezliğim var, 3 defa anjiyo oldum. Şeker ilacı kullanıyorum. Toplu organ yetmezliğinden hastanede yattım. Safra kesesini ameliyatla aldılar. Acaba risk grubunda olmak için ölmemiz mi bekleniyor?

Şair, “Bir dokun bin ah işit kâse-i fağfurdan” demiş ama bu konuda dokunan devlet mi, devletin e-nabızı mı bilemedim. Bildiğim tek şey feryat eden millet.

Aslında ben de 70 yaşına geldim. Allah’a şükür verilen örneklerdeki riskleri taşımıyorum ya da farkında değilim. Eşimde bazı riskler var ama bunları gördükten sonra “Durum anlaşılmıştır” diyerek e-nabıza girip meşgul etmek istemedik. Kısacası, büyük vatan şairi Namık Kemal’in, “Bais-i şekva hüzn ü umumidir Kemal, kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına” diyerek milletin derdi ile dertlendiği gibi ben de âcizane milletimizin dertlerini yazıya dökmeye çalıştım. İnşaallah yerine ulaşır ve çare bulunur.