Salgın saracak tedbir almak gerek denildi, dinlenmedi. Şimdi de sarsacak diyoruz inşallah tedbir alınır, aksi halde sonuçları; algıyla yönetilemeyecek kadar gerçek, altından kalkılamayacak derecede felaket olur.

Ülke olarak bize nispeten geç gelen bu salgında, aslında başlangıçta şanslıydık. İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin yaptığı hatalardan ders alıp sıkı tedbirle hızla yayılmasına mani olabilirdik. Mücadelede şu ikisi çok önemliydi; Sosyal izolasyon ve hızla çok sayıda test. Ekonomik kaygılarla sokağa çıkma yasağı gelemedi, halkın iradesine bırakılınca da etkili bir izolasyon olmadı. ABD'ne test kiti sattık sonra dönüp Çin'den biz aldık. Sanırım ilkinden iyi sonuç alamadık ki sonra diğerini almaya başladık. Her şeyimiz var eksiğimiz yok dendi ama bir türlü çok test yapamadık. Sağlık kuruluşlarında olmayan kitleri iktidara yakın aileler kolayca aldı. Hatta bir AKP milletvekilinin oğlu internetten pazarlamaya başladı. İlk vakanın yirminci gününde dahi test sayısı yetersiz, yarınlarda artacak sayı vaka ve ölümleri de katlayacak gibi.

Başlangıçta alınan tedbirlerle virüsün ülkeye girmesi frenlendi, diye düşünürken baktık ki hiç de öyle değilmiş. İşi tek başına Umrecilere yıkma da yanlış. O dönemde yurt dışından 450 bin civarı giriş olmuş ve sadece ateş ölçüp salınmış. Şimdi anlıyoruz ki kuluçka süresi geçmiş çok sayıda enfekte varmış açığa çıkmışlar.

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, günlük artış oranları %30 -50 gibi yüksek oranlarda.Testler artınca virüsün ne kadar hızlı yayıldığı çıktı açığa. Bakanın 30-Mart açıklamasında; toplam 76 bin 981 test yapıldı, toplam hasta sayısı 10 bin 827, hayatını kaybeden sayısı 168 oldu. Vaka ve ölüm sayılarını gösteren grafik eğrisi dikleşerek yükseliyor. Rakamlar İtalya İspanya'ya göre küçük ama artış hızı dehşet verici. Hükumet ne yazık ki hala salgının ardından gidiyor bir türlü önüne geçemiyor. Oysa işler kötüye gittikçe daha fazla önlem alalım mantığı fayda etmiyor.

Bilim Kurulu toplanıyor, dağılıyor, içeride uzmanlar tartışıyor, gerçeği de görüyor ama icraata dönüşmüyor. Tavsiye ediyor ama son kararı Saray veriyor. Üye Prof. Alpay tam on günce ekranlarda aynen; “Türkiye kritik olgu eşiği olan 100’e ulaştı. Az test yaptığımızı, hastaların yüzde 20’sinin hastaneye gelip tanı aldığı düşünürsek kritik eşiğe günler önce ulaşmış olmamız da olası. Hong Kong, Singapur olma şansımızı kaybettik. Bundan sonra tüm enerjimizi İtalya olmamaya harcamalıyız.” dedi. Kimse ciddiye almadı. Ama bugün oraya geldik, eğri böyle devam ederse korkarım İtalya'yı da geçeceğiz.

Bugün artık herkes kendi OHAL’ini ilan etsin, izole olsun, evde kalsın korunsun yerine hiç değilse, sosyal hareketliliği ve riski yüksek olan illerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmeliydi. Konut kredilerinde iyileştirmeyle başlanılan tedbirler, düşük gelirlilere tüketici kredisi müjdesiyle devam etti. Tarımda yeterliliğimizin yüzde yüz olduğu söylendi. Mazota zam geldi çiftçinin bahar ekimi maliyeti arttı. İşsizler zaten çoktu yüzbinler daha eklendi. Evde kalanların ne yiyeceği faturaları nasıl ödeyeceği konusuna girmedi. Ulusa sesleniş hayal kırıklığı oldu, umudu da tüketti. Özetle kasa boş, bizde para yok, başınızın çaresine bakın, hatta yardım edin dedi. Yine milletten para istendi. Sonra da ahalinin sağlıcakla kalması öğütlenip gönüllere su serpildi.

Bugünler öyle de böyle de geçer. Ancak ekonomisi ve kalkınmasıyla Almanya başta dış güçleri kıskandıran hükumetimize 18 yıldır ne yaptınız da Hazine tamtakır, kasa boş, o kadar özelleştirme geliriyle, toplanan vergiler nerede diye sorulur elbet. Bu sürecin sonunda ortaya çıkacak gerçek; hiç bir algıyla perdelenemeyecek kadar net ve sert olacak. Çünkü bu gidişle milyonlar aç kalacak. Soyut değer siyaseti, din, iman, inanç sömürüsü artık karın doyurmayacak. İstemese de Kral çıplak denilecek. Lakin bu sürecin hasarını tamir tahminlerden de uzun sürecek.