İş ciddi… Kuşatılıyoruz ve bir sonraki safhada Türkiye karşıtlarının emeli iç kargaşayı hızlandırmak olacaktır. Bu amaçlarını saklamıyorlar zaten. Ve korkarım ki, haini bunca bol olan bir ülkede iç yandaş bulmakta da zorlanmazlar.

8 Ekim Pazar günü bir röportaj okudum. VİZE tuzağında unutturulan bağımsız Kürdistan’ın bütün şifreleri var.  

Haber Türk’ten Nalan Koçak, Barzani’nin danışmanı ABD’li eski diplomat Peter Galbraith'a sormuş o da cevaplamış. Galbraith, ne sıradan bir diplomat ne de sıradan bir danışman. ABD’nin Hırvatistan’a, Doğu Timor’a atanan ilk elçisi. Afganistan da görev alanlardan… Okuduklarımdan anladığım kadarıyla, karıştırma, barıştırma ve bağımsızlık rüyaları uzmanı. Uzun süredir Barzani’ye danışmanlık yapıyor.

Diyor ki;

"ABD, Kürdistan'ın kurulacağını biliyor. Referandumu tanımaması garip. Varılacak nokta belli: Bağımsızlık… Kürdistan yeni bir şey değil ki. 26 senedir orada, kendi ordusu, sınırları, ticareti var…”

Bu sözlerle yetinmeden bölge ülkeleriyle ilgili de değerlendirme yapmış.

“Türkiye benim bildiğim halinden daha güçsüz durumda. Ankara anlaşmasını Türkiye, DEAŞ Musul’a girdiğinde, diplomatlarınız rehin alındığında bile devreye sokmadı…”

Irak’la ilgili ise “Müdahalede bulunabilecek bir Irak ordusu yok. Ne olduklarını 2014’te, DEAŞ Musul’a girdiğinde gördük” diyor.

Bununla yetinmeden ABD’nin karşısında bölge için önemli güçlerden Rusya’ya da değiniyor.

“Rusya’nın Iraklı Kürtlerle tarihsel bir bağı var. Unutmayın Barzani’nin babası Molla Mustafa, İran’daki Mahabad Kürt Cumhuriyeti dağıldıktan sonra Moskova’ya gitti. Yıllarca orada yaşadı.”

PYD’ye (PKK’nin modern gücü) kurdurulan 60.000 kişilik ordu ve verilen yüzlerce TIR dolusu ağır silahlar, Irak’ın kuzeyinde yapılan referandum, iç acımız Kerkük, aniden patlak veren vize sorunu, heybede bekletilenler Türkiye’mizi zor bir kavşağa itiyor. Ve biz bu sarmaldan ancak ve ancak kenetlenerek çıkabiliriz.

Öncelikli sorumluluk Türkiye’yi yönetenlerdedir.

Kalbi istirhamım ve niyazımdır. İktidar mensupları, en tepeden en ücra köydeki siyasi temsilciliğe kadar işin ciddiyetini görüp içeriye yönelik dili yumuşatmalıdır. Şimdi biz ötekileştirmiyoruz diyebilirler ve kendi pencerelerinden öyle bir görüntü de olabilir. Zaten ötekileştirenler gücün etkisiyle ötekileştirdiklerini bilmezler.

Bir sinema filminde ağa Şener Şen’in attan rahatça inmesi için köyün marabalarından İlyas Salman eğilir ve ağa onun sırtına basarak inerken, “kıpraşma ulan namıssız” der ya işte o misal… Oysa sırtına basılan marabadır, bırakalım da kıpraşma hakkı bari olsun.

İnşallah gerekmez ama yarın bu vatanı yeniden savunmak zorunda kaldığımızda, yük tuzu kurulardan önce bu vatanı her şartta karşılıksız sevenlere kalacaktır, unutmayalım. Tarihimizde bunun örnekleri çoktur.

Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun sarmaldan çıkışın yolu olarak bir çınar olan Türk Milleti şemsiyesinde birlikte olmayı görenlere.