Medyanın -büyük buluşma- olarak nitelediği Yıldırım-İmamoğlu tartışması bitti, ancak yankıları sürüyor.

Herkes pozisyonunu belirlediği için tartışma programının seçmen tercihlerinde çok etkili olmayacağını yazmıştım. AKP tarafı, programda Yıldırım lehine bir kırılma olacağını, aradaki farkın kapanacağını düşünmüştü, olmadı.

Olmadığı için de CB Erdoğan tekrar sahneye çıktı, bilindik üslubu ile mitingler yapmaya başladı. Ben 31 Mart seçimlerinde AKP tarafının bazı dersler çıkardığını sanmıştım, yanılmışım, aynı nobran üslup, aynı kibir, aynı kamplaştırıcı dil devam ediyor.

Hala şunu anlayamadılar, millet İmamoğlu'na veya CHP'ye oy vermiyor. Millet, demokrasiye, adalete, özgürlüğe oy veriyor. İmamoğlu ve millet ittifakının şahsında AKP'yi yönetenlerin aşağılayıcı, anti demokratik, kibirli, nobran, ayrıştırıcı ve otokrat politikalarına itiraz ediyor.

DÜŞMAN KİM?
Geçen hafta Hayrettin Karaman'ın arka arkaya yazdığı iki yazı büyük tartışmalara neden oldu. Karar gazetesinde Taha Akyol, A.Beki, A. Taşgetiren, En politik'te A.R.Akay gibi yazarlar eleştirel yazılar yazdılar.

Özet olarak Karaman, iktidarın yanlışlarını söylemenin DÜŞMANA malzeme vermek olacağını söyledi. Düşman kim? AKP'ye oy vermeyen, siyasi tercihlerini diğer partilerden yana kullanan insanlar. Yani bu milletin çocukları.

Bu ifadenin halkı kin ve düşmanlığa sevketmek olduğunu ve ceza kanunumuza göre suç olduğunu söylememe gerek yok.

Aynı zamanda bu ahlaki ve İslami açıdan da sorunlu bir ifade.

SP'lileri, İYİ partilileri,CHP'lileri düşman olarak niteleyen bir din adamına bilmem ki ne denir?

Dinin hangi hükmü aynı dine mensup insanları sırf siyasi tercihlerinden dolayı düşman ilan etmeye cevaz veriyor?

Din adamı Allah adamıdır, bir partinin, bir hizbin, bir ideolojinin adamı olmaz. Karaman, son yıllarda yazdığı yazılarla bu vasfını çoktan kaybetti. İşte siyasal İslam dediğimiz şey budur, hakkı, hakikati bir partinin iktidarı adına feda etmek.

Bugün niçin bir İmam-ı Azam yetişmiyor? Çünkü günümüzde din adamı dediğimiz kişilerin çoğu dinin ahlakına kutup yıldızı kadar uzakta duruyor. İmam-ı Azam, İslam'ın ahlakına bürünmüş, ilimle amelini bütünleştirmiş bir müçtehitti.

Bugünküler bir ömür konuştukları, öğrettikleri şeyleri küçük bir çıkar karşılığında önce kendileri çiğniyor. Bunun onlara bakarak veya örnek alarak İslam'ı öğrenmeye çalışanlarda nasıl yıkımlara sebep olduğunu anlatmama gerek var mı? Sadece kendilerine zarar vermiyorlar onları bir şey sanarak peşlerinden gidenlerin dünya ve ahiretlerini de yıkıyorlar.

MURSİ
Mısır'ın devrik Cumhurbaşkanı Mursi çektiklerine dayanamayarak şehit oldu. Bir dönem Sisi'ye karşı onu destekleyip sonra unutanların birden bire Nursi sevgileri yeniden depreşti. Sosyal medyada paylaşımlar yapıldı, gıyabi cenaze namazları kılındı, nutuklar atıldı. En çok üzülüyor görünenler de ona seçime gitme diye telkinde bulunup sonra da kaderiyle başbaşa bırakanlardı. Türkiye'den giden telkinler olmasa belki askerin muhtırası karşısında Mursi seçime gidecek bu trajediler yaşanmayacaktı.

Mursi'ye Allah'tan rahmet diliyorum. o, adaletsizliğin, tek adam yönetiminin kurbanı oldu. Demokratik bir düzenin ve tarafsız bir yargının bir ülke için ne kadar önemli olduğunu gösterdi.

En çok da neye şaşıyorum biliyor musunuz,idamlık bir İhvan üyesini Atatürk Hava Limanında alıkoyup, SİSİ'ye teslim edenlerin şimdi Mursi'ye ağlıyor gibi yapmalarına...Acaba riyakarlığın bir resmi yapılsaydı bu sahte gözyaşlarından daha etkili bir resim çizilebilir miydi?