Bu terimi dönemin ABD Başkanı George Bush, ilk defa 2002 senesinde yaptığı bir konuşmasında İran, Irak ve Kuzey Kore’yi tanımlamak için kullanmıştı. Bush, bu ülkeleri ABD için bir tehdit unsuru olarak görmekteydi.

Şuan İran’da yaşanan gösterileri ve zam protestolarını daha iyi yorumlamak için biraz hafızamızı yoklamamız gerekecektir; isterseniz tarihte kısa bir yolculuğa çıkalım.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika, Doğu’da genişleyen ve etkisi hissedilir derecede artan Sovyet’lerin gücünü kırmak için o bölgenin yer altı kaynakları, askeri gücü ve nüfusu bakımından ciddi bir güç olan İran ile ilişkilerine büyük önem vermeye başlar ve İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi’ye her türlü desteği vermekten çekinmez. Böylelikle, İran üzerinde Amerika ve İngiltere’nin desteği hissedilir derecede artar; verilen bu destekler akabinde de İran’ı, Amerika’nın Ortadoğu’daki jandarması, müttefiki konumuna getirir; fakat bu lale devri 1979 kışında son bulacaktır.

1979 İran Devrimi… Hoş geldin yeni düşman!

Şahın ülkede uyguladığı Batı eksenli politikaları sert dille eleştirmesi ve halkı örgütlemesi sebebiyle şah tarafından sürgüne (Irak, sonrasında da Fransa) gönderilen önemli bir dini figür olan Ruhullah Humeyni, Pehlevi’nin ülkeyi terk etmesinden sonra ülkesinde döner ve büyük sevinç gösterileriyle karşılanır. İlerleyen süre zarfında Humeyni, Şii molla hiyerarşisinde en etkili konuma ( Büyük Ayetullah) gelerek, iç ve dış politikada en yetkili karar verici seviyeye ulaşır. Bu tarihten sonra devletin yeni adı “İran İslam Cumhuriyeti” olarak güncellenir.

Dış politikada, ABD olan ilişkiler en alt seviyeye indirilir ve İran’ın gözünde ABD, kötülük ve düşmanca politikalar üreten “Büyük Şeytan” olarak adlandırılır. 1979 senesinde ABD Büyükelçiliği’nin basılması ve 50 diplomatın casusluk yaptıkları gerekçesi ile 400 gün alıkonulması, ilişkilerde düzelmesi mümkün olmayan süreci başlatır. (Bu baskında 2009’da Cumhurbaşkanı seçilen Mahmud Ahmedinejad’ın da yer aldığı hala tartışma konusudur.) Bu tarihten sonra belli yıllarda süregelen atışmalar iki ülkeyi birbirinden iyice uzaklaştırır ve savaşın eşiğine kadar getirir.

İran Devriminden sonra iki ülkenin birbirine karşı yürüttüğü düşmanca tavır ve politikalar, günümüzde de etkisi göstermekte ve düzelmesi çok zor olan ilişkileri daha da gergin hale getirmektedir. 21 Mayıs 2017 Suudi Arabistan ziyaretinde Trump,“…Lübnan'dan Irak'a, Yemen'e kadar İran, bölgede yıkım ve kaosu yayan teröristler, milisler ve aşırılık yanlısı grupları fonlar, silahlandırır ve eğitir. İran on yıllar boyunca mezhep çatışması ve terör ateşini yakmakla…”diyerek suçlamıştır. (CNN, 2017)

2019…

İran’a uygulanan sert ekonomik yaptırımlar ülke ekonomisinin dar boğaza girmesinde etkili olmuştur. Geçtiğimiz günlerde de benzine yapılan zam ile başlayan veya başlatılan protestolar, ülkenin birçok kentinde domino etkisi gösterirken, hükümetin istifasına ve rejimin sorgulanmasına varan eylemlere dönüşmüştür. Ülke genelinde 1500’e yakın kişinin gözaltına alınması, İran Merkez Bankası’nın yakılması, emniyet güçleri tarafından öldürülen göstericilerin olması… ABD’nin organize ettiği olaylar bütünü olarak düşünmemize sebep olabilir ki ben böyle olduğunu düşünüyorum. Böylelikle, parçalatılmış ve ekonomik yaptırımlarla da gücü azaltılmış bir İran, ABD’ye göre İsrail’in güvenliğini tehdit edemeyeceği gibi, İran’ın bölgede artan Şii etki alanına da darbe niteliği taşıyacaktır.

Çünkü *İran’da %90… Irak’ta %63… Lübnan’da %40… Bahreyn’de %70 oranında Şii nüfus bulunmaktadır. Tabii diğer taraftan güçsüz bir İran’ın yaratılması yakın ilişkilerinin olduğu Suriye ve Rusya’yı da etkileyecektir. Sonucunda ABD, o bölgede hem zengin petrol yataklarına hem de doğalgaz kaynaklarına sahip olma ihtimalini de güçlendirmiş olacaktır.

Türkiye olarak İran’da yapılması istenen bana göre bu şeytani planın bir an önce bozulması için aksiyon alınması gerektiği kanaatindeyim. Türkiye’nin buradaki tutum ve davranışı ülkemizin menfaati için de büyük önem arz edecektir. İran’ın toprak bütünlüğünün korunması dış politikada önceliklerimizden biri olmalıdır. Aksi halde, bölünmüş ve parçalatılmış bir İran, Türkiye’nin gelecekte iç güvenliğini tehdit edebileceği gibi, ülkemize yeni bir mülteci akınını da beraberinde getirebilecektir.

İran’dan sonraki hedef Türkiye’dir. Dikkatli olalım!

*CIA World Factbook