Bazı hastalıklar fırtına gibi kısa süreli salgınlarla yoğun bakımları doldurur, hastaları öldürür ve toplumsal paniğe yol açarak bir süre sonra kaybolur. Kronikleşip kalıcı etkiler bırakmaz. Korona ve grip virüsleri buna örnektir.

Bazı hastalıklar ise erozyon gibidir. Yavaş ve istikrarlı bir şekilde yayılır. Toplumlara maddi, manevi büyük zararlar verir. Lakin sinsi gidişli olduğu için toplumsal paniğe yol açmaz. Tipik olarak Verem, AİDS, çağımızın felaketi obezite ve sigaraya bağlı kalp hastalıkları, KOAH bu gruptaki hastalıklardır.

Ben size bambaşka gizemli bir hastalıktan bahsedeceğim.

Mahiyeti ve topluma verdiği zararlar tam olarak anlaşılamayan, bilimsel camiada önemi hakkında yoğun tartışmaların olduğu, genelde keneler olmak üzere bazı sokan böceklerle de bulaşabilen Lyme hastalığı.

Hemen her branşta hekimi ilgilendiren, sinsi uzun süreçli gidişiyle birçok farklı yakınmalara yol açan bir hastalık bu.

Kene sokması sonrası kendine has bir deri lezyonu oluşan hastalar erken aşamada uygun tedaviyle tama yakın iyileşiyor. Tedavi almayan vakaların yaklaşık %20'si kronikleşiyor. Hastalık ilerledikçe kalıcı hasarlar bırakıyor.

Lyme hastalığı için kuzey yarım küresinin sessiz pandemisi deniyor.

Nasıl denmesin ki...Örneğin ABD'de yıllık 400 bin akut vaka tespit edilirken ülkemizde bu rakam sadece 80-90 civarı.

Büyük taklitçi olarak isimlendirilen, yüzlerce hastalıkla karışabilen, halsizlik, kas, eklem baş ağrıları, sinir felçleri, depresyon gibi çok sayıda farklı yakınmaya yol açan, hastalara yıllarca hayatı zehir eden, çok güvendiğimiz kanda antikor varlığını tespit eden klasik laboratuvar testlerinin tanıda yetersiz kaldığı, kolayca gözden kaçırılabilen bir hastalık.

Nasıl bir salgınla karşı karşıyayız? Bazı hekimlerin gerçekten abartıldığını düşündükleri önemsiz bir hastalık mı? Çağın en önemli sağlık probleminden biri mi?

Bu konuda çalışmalarıyla tanınan ülkemizin önde gelen enfeksiyon hastalıkları Uzman Prof. Dr. Vedat Turhan ile kısa bir söyleşi yaptım.

Son 2 yıldır bu konuya yoğunlaştığını ve sadece kendisinin kronik Lyme olarak isimlendirilen yaklaşık 600 vakaya tanı koyduğunu, özellikle hastaların Bolu-Düzce, Sakarya, Antalya-Muğla ve Trakya bölgelerinden geldiğini, bu bölgelerin önemli bir hastalık merkezi olduğunu söyledi.

En gelişmiş ülkelerde bile şikayetlerin başlangıcından tanı konuncaya kadar geçen sürenin ortalama 8 yıl olduğunu, bu süreçte hastaların onlarca farklı hekime gittiğini ifade etti.

Ülkemizde tanı konan yeni vaka sayısının genelde bir elin parmağını geçmezken ABD'deki rakamlardan yola çıkılarak yapılacak bir tahminle yaklaşık 7 milyon kişide bu hastalığın görülmesi beklendiğini ifade ederek; Nerede bu hastalar? Biz bu hastaların binde birini bile görmüyoruz dedi.

Birçok hekimin ABD enfeksiyon hastalıkları komitesinin tanı koyma kriterlerinin yetersiz ve yanlış olduğunu düşündüğünü, bu nedenle birçok hastaya tanı ​konulamadığını, tanısal gecikme nedeniyle mağdur olduğunu düşünen hastaların ABD Enfeksiyon hastalıkları derneğini mahkemeye verdiğini ifade etti.

Tanıda tecrübeli bir göz tarafından yapılacak karanlık saha mikroskopisi ve ileri immünolojik testlerin çok önemli olduğunu ifade eden Dr. Turhan: Lyme hastalarının yaşadıklarını konu alan çok sayıda belgesel var. Hastalar adeta cehennem hayatı yaşıyor ve müracaat ettikleri her kapıdan elleri boş dönüyor. ''Your labs are normal: Labratuar testleriniz normal'' isimli senaryosu gerçek hayattan alınmış bir filmi özellikle tavsiye ediyorum. Birçok hasta orada kendi hikayelerini bulabilir dedi...

Çalıştığım Karadeniz bölgesi adeta kenelerin ana vatanı. Alerji uzmanı olarak kenelerle ilişkilendirilen ve birçok hekimin adını bile duymadığı garip bir kırmızı et alerjisi olan Alfa-Gal sendromuna o kadar sık tanı koyuyorum ki kenelerin yol açtığı hastalıkların ciddiyeti ve yaygınlığı konusunda Vedat beye hak vermeden duramıyorum. Yeter ki ne aradığınızı bilin.

Boşuna bazı hekimler ''Doktorlar ikiye ayrılır Lyme hastalığını bilen ve Lyme cahili olanlar'' demiyor.

Küresel ısınmayla birlikte kenelerin yaşam alanları geliştikçe, insanlar turistik ve sportif amaçlarla kırsalda daha çok vakit geçirdikçe ve evlerde bakılan evcil hayvanlar arttıkça bu konuları daha çok duyacağız…