Selçuk Üniversitesi öğrencilerinin kurduğu Stratejik Düşünme ve Araştırma Topluluğu, ülkemizin göç sorununu konuşmak üzere düzenledikleri programa Hande Karacasu’yu davet etti. Üniversite yönetiminin izin vermemesi nedeniyle Konya Türk Ocağı’nda gerçekleştirilen programda Hande Karacasu, sığınmacılara yönelik dikkat çeken bir konuşma yaptı.

Türkiye’ye ‘ensar’, ‘muhacir’ diyerek alınan sığınmacıların birilerinin tasarladığı ve stratejik sonuçlarının beklendiği planlı bir göç olduğunu dile getiren Karacasu, “Madem bunlar sığınmacı, madem bunlar iç savaştan kaçtılar da İstanbul’da, İzmir’de, Bursa’da, Antep’te nasıl ev alıyorlar, iş yeri açabiliyorlar? Neden İstanbul’un en modern cafelerini, modern şekilde döşeyip işletebiliyorlar? Gaziantep ayakkabı sanayisi, Suriye’nin kuzeyinde bulunan bir örgütün elindedir. Eğer siz Gaziantep’te bir ayakkabı imalatı yapacak olsanız bu örgütten izin almak zorundasınız. Soruyorum bu insanlar bu parayı nereden, nasıl buluyorlar. Bu yetkiyi kimden, nasıl alıyorlar? Ayakkabı burada üretiliyor. Suriye’nin kuzeyine legalmiş gibi illegal bir geçiş söz konusu. Suriye’nin kuzeyine gittikten sonra burada üretilmiş ayakkabı, Suriyeli muhaliflerce PKK/PYD’ye satılıyor. Kürtlerin eline geçen ayakkabının son kullanıcısı Esad rejimi halkı. Şimdi bu nasıl istila? Hani iç savaş vardı? Hani savaştan kaçıyorlardı? Sizin savaş mağduru dediğiniz adam burada ayakkabı üretip Esad’a satıyor. Onu da oradaki Kürt güçleri kullanarak, el değiştirerek yapıyor. Hani savaş vardı. Türk askeri niye ölüyor Suriye’nin kuzeyinde?” dedi.

Türkiye’de şu an kaç mültecinin olduğunu devleti yönetenlerin de bilmediğini ifade eden Karacasu, ülkemizde son yıllarda uyuşturucu trafiği ve kullanımının da yaygınlaştığını vurguladı. Sığınmacıların uyuşturucu taşıyıcısı konumunda olduklarına işaret eden Karacasu şöyle devam etti:

“Türkiye’de bu insanlar, bazı olanaklardan yararlanmaktalar. Kim bilir belki de bu olanakların bir kısmını ilk kez burada görmekteler. Aşırı derece de çoğalmaktalar. Üreme hızları binde 5,1 seviyelerinde. Benim şehrimde aile hekimliğinde iki yabancı doktor çalışmakta. Bizim Türk doktorlar, ‘Aman kendi hastalarına kendileri baksınlar’ noktasına gelmiş durumdalar.

Okullarda eğitim çatallaştı. Suriyeli çocukların uyumu için yoğun bir gayretle eğitim yapılmak isteniyor. Öyle görünüyor ki, hükümetin bunları gönderme gibi bir derdi yok. Entegrasyon adı altında; siz Türkleri entegre etmekteler. İş yerinizde çalıştırdığınız mültecinin ister istemez, önce dilini sonra da kültürünü öğrenmek durumunda kalıyorsunuz. Yalan mı, yanlış mı?

Bu insanlara 250 bin dolar karşılığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı veriyorsunuz. Bu insanlar yarın ya da öbür gün, ‘Biz referandum istiyoruz ve sizden ayrılmak istiyoruz’ derlerse çözüm nedir?”

Editör: Yadigar Hanım