Altı yıl Almanya’da öğretmen olarak çalıştım. Önceleri Hristiyanlar diye uzak durmuştum. Aylar geçip, tanıdıkça ısındım. Nasıl ısınmam ki, biz Müslümanların yapması gereken nezaket kurallarını onlar yapmaktaydılar.

Herkes selamlaşıyor, birbirlerine gülücükler atarak, günaydın, hayırlı günler, iyi akşamlar, iyi geceler sözcükleri ağızlarından düşmüyor.

Sağlıklı ol, neşeli ol, mutlu ol, başarılı ol, kutlarım sözcükleri onların yaşam sitili gibi.

Ya bizler?

Birbirimize selam verirken bile partisine, inancına, cemaatine, tarikatına özen gösteriyoruz ki çok ayıp.

Ne olur birbirimizi sevsek, selamlaşsak, tebrik etsek, kutlasak!..

Hani bir sözümüz vardı: “Marifet iltifata tabidir.” Diye.

Birbirinizi iyi dileklerinizle şımartın, taltif edin. Korkmayın şımartmaktan. Eşinize yemeği için, size gülümsediği, sevgi sözleri söylediği için, çocuklarınıza ödevlerini yaptığı, sizlere az da olsa yardım ettiği için yüreklendirin, şereflendirin, gönüllerini okşayın.

Otobüste bile bir bayana öncelik verdiğinizde, size öyle teşekkür ederler ki şaşırırsınız. Bir bayanın bana “Ne kadar centilmensiniz, çok teşekkürler” dediğini hiç unutmuyorum.

Almanya dahil, Avrupa’yı gezenler, tanıyanlar iyi bilirler. En çok kullandıkları selamlaşma, teşekkür ve iyi dilek sözcükleridir.

Basit bir iyiliğe, küçücük bir yardıma bile defalarca teşekkür ederler. Bunun için de insanlıkları yücelir, birbirlerine saygı ve sevgileri artar, muhabbet oluşur.

Bunların hepsinin altında Hoşgörü var. İnsana saygı var, toplum kurallarına uymak var.

Hiçbir Alman, bir başkasına kırıcı söz söylemez kolay kolay. Elbette istisnalar kuralı bozmaz. Kuralların bozulmasına da hiçbir Alman izin vermez.

Çocuklar bir başka değer. Bilirler ki onlar, Almanya’nın geleceği ve Almanya onlarla Almanya olacak. Onları ne el pembe, ne gül pembe büyütmezler. Günün ve geleceğin şartlarına göre hazırlarlar. Çocukluğunu yaşasın derlerken, geleceğini de düşünsün derler.

Her Alman, Almanya’nın aile ve toplum hayatına uyum sağlamak üzere eğitilir. Sakin ve çalışkan olmanın yanında, kurallara uyan birer vatandaş da olurlar.

İşinde hilesiz, güler yüzlü, hoşgörülü, saygılı, yasalara uygun birer birey olarak yetiştirilirler.

Hiçbir Alman, bakacağı yüze utanacağı sözü söylemez. Bir gün sıkacağı ele de asla kara sürmez.

Bizim dinimiz alçak gönüllü olun, selamlaşın diyor. Biz, bunu hayatımıza uygulayabiliyor muyuz?

Siyasetimiz bile kirli. Siyaset ahlakımız bile yerlerde sürünüyor. İnsanları hoş görmeyi bırakın, ayrıştırmakta, ötelemekte, kamplaştırmakta üstümüze yok.

Neden?

Ey büyükler! Unutmayın ki arka teker, ön tekerin geçtiği yerden geçer. Ey siyasiler! Unutmayın ki ne ekerseniz onu biçersiniz. Ey toplum! Unutmayın ki, kuş gördüğü yuvayı yapar.

Tolumun hoşgörülü ve kucaklaşması için işe, önce siyasilerden başlanması gerek.

Nedir bu öfke kardeşim: “Anırsalar da anırmasalar da, cibilliyet, utanmazlık, hain, soysuz, hırsız, hortumcu, yalancı” kelimeleri?

İnanın utanıyorum!