İnsan, abartmayı seven bir varlıktır. Bundan dolayı kişi, elinden giden kusurlu birçok şeyi çok önemli, mükemmel, çok güzelmiş gibi anlatır.

Bu durumu daha çok bazı kişilerin ölümünden sonra yaşarız. Sağlığında birçok çevre tarafından pek de önemsenmeyen birçok insan ölümünden sonra kıymete biner ve sanki dünyanın merkeziymiş gibi anlatılmaya başlanır.

Atalarımız bu durumu izah için, “Kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü olur.” demişlerdir.

Geçenlerde vefat eden Mehmet Şevki Eygi’nin arkasından da aynı durumu yaşadık.

Eygi, kendisi çok nazik biri olmasına rağmen yazdığı sert yazılar sebebiyle hayatta iken pek beğenilmeyen, önemsemeyen, fikirlerine ilgi gösterilmeyen biriydi. Son zamanlarda Milli gazeteden başkası onun fikirlerine yer vermiyordu.

Eygi vefat eti. Biz Müslümanız. Ölülerimizin de öyle olduğuna inanıyoruz. Bu sebeple Hadis-i Şerifte, "Ölülerinizi hayırla yad ediniz" buyrulduğu gibi öyle yapıyor ve "ölülerimizi" hayırla yad ediyoruz.

Ancak bu tür cenazeler ilginç tezatlıkları da içinde barındırıyor.

Eygi’nin cenazesinde bu tezatlıkların en çarpıcı örneklerini gördük.

Eygi kendini "Ehl-i sünnet Müslümanı" (Neden Kur’an Müslümanı değil de Ehl-i sünnet, bu ayrı bir konu) sayar ve başta Seyyit Kutup, Hasan el-Benna, Mevdudi gibi siyasal İslam’ın fikir babası sayılan âlimleri "sapık, münafık ve hatta kâfir" diye nitelerdi.

İşin ilginç yanı ise, Eygi’nin cenazeye omuz verenler arasında Seyyit Kutup, Hasan el-Benna, Mevdudi gibi siyasal İslam’ın fikir babası sayılan âlimleri takip eden, onların fikirlerini Türkiye’de uygulamaya çalışanlar çoğunluktaydı.

Bu nasıl bir çelişki böyle?

Hiç kimse fikrinde samimi değil mi?

Yani tam anlamıyla riyakârlar topluluğu mu olduk?

Aynı durum Celal Bayar’ın cenazesinde de yaşanmıştı. Bayar’ın cenazesine rahmetli Türkeş katılıp "iyi insandı vs." laflar edince Kenan Evren şöyle demişti: "Be adam madem iyi biriydi niye darbe yapıp iktidardan indirdin."

Eygi’nin artdından yazılan bazı yazılarda da ilginç tezatlar mevcuttu. Bunlardan biri Mehmed Şevket Eygi'yi “Olağanüstü bir nezaket içinde bir Osmanlı beyefendisi" olarak tanımlıyordu. Ne demek “Osmanlı beyefendisi? Mesela evinin zilini çalan iki yazara kapıyı bile açma nezaketini göstermeden, “Randevunuz var mı? Sizi kabul edemem” demek mi? (Bunu bizzat Süleyman Doğan ile bana yaptı.)

Başka bir yazar da Eygi’yi, “Grup ayrımı yapmayan, bütün millete, ümmete aynı gözle bakan bir önder, fikir adamı ve mütefekkir” olarak tanıdığını açıklamış. Bu nasıl bir ümmet anlayışı ki kendi fikrinden olmayan Şehit Seyyit Kutup, Hasan el-Benna, Mevdudi vb. âlimleri "sapık, münafık ve hatta kâfir" ilan edebiliyor! Yoksa Eygi, sadece çerçevesini kendi çizdiği Ehl-i Sünnet anlayışı içinde olanları mı ümmete kabul ediyordu?
İslam’ın siyasi yorumunu yaptıkları için Seyyit Kutub, Mevdudi, Hasan el-Benna gibi ömürlerini İslam davasına adamış âlimlerin Ehl-i sünnet olmadığını nasıl iddia edebiliyor? Eğer siyasi yorumlar yapmak insanı Ehl-i sünnet dışına itiyorsa, kendi yazdığı gazetenin (Milli Gazete) lider olarak kabul ettiği ve Seyyit Kutub, Mevdudi, Hasan el-Benna çizgisinde olan Erbakan ona göre Ehl-i sünnet değil miydi?

Yani o kadar çok çelişkili durum var ki, işin içinden çıkmak ve bu durumu mantıklı telif etmek çok zor. Yazılanlar tam anlamıyla “Kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü olur” anlayışı içinde yazılar olmaktan öteye gidememektedir.

Eygi, yazıları ve düşünceleri içinde birçok çelişkiyi barındıran biriydi. Mesela bir yazısında şöyle demişti: “Bendeniz çok naçiz bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat=Ümmet Müslümanıyım. Ehl-i Sünnetin anlattığı ve öğrettiği İslam’ın gerçek ve doğru İslam olduğunu yakinen bilirim. Ehl-i Sünnetin bazı temel prensipleri şunlardır: “Ehl-i Sünnete göre ahir zamanda Mehdi zuhur edecektir. Yine ahir zamanda İsa Aleyhisselam nüzul edecektir. Bunu inkâr edenler bidatçıdır.”

Bu düşüncesinin Kur’an ve sahih sünnetten referansı var mıdır? Hayır. Çok savunduğu Buhari ve Müslim bile Mehdi ile ilgili hiçbir hadis zikretmemiştir. Savunduğu Mehdi ve Mesih’in gelmesi daha çok Eygi’nin karşı çıktığı Şia kaynaklıdır. Bu yaman bir çelişki değil midir?

Eygi’nin savunduğu anlayışta akla da yer yoktur. Aslında onun Ehl-i sünnet diye millete empoze ettiği fikirler “İşar’i (tasavvufi) tefsir anlayışının akıl kabul etmez ilkeleridir. Eygi, Nurcu ekolden geldiği için de, Eşa’ri düşüncesine, yani aklı öteleyen “Rüya, ilham ve sezgi” gibi soyut öğeleri delil kabul eden bir zihniyetin ürünüdür. Halbuki Ehl-i Sünnet ekolünün en büyük âlimi sayılan İmam-ı Azam, “Rüya, ilham ve sezgi” gibi soyut şeyleri delil olarak kabul etmez.

Eygi, şu fikirleriyle de Ehl-i sünnet’in en büyük âlimi olan İmam-ı Azam’ı tıpkı Buhari gibi küfre düşmekle itham etmiştir: “Hiçbir Ehl-i Sünnet aliminin, fakihinin, herhangi bir mensubunun kendi reyiyle, kendi kafasından din hakkında konuşmaya, ahkam kesmeye hakkı yoktur. Kur anı kendi reyiyle yorumlayan küfre düşer.”

İmam-ı Azam, kendi reyiyle hükümler ortaya koyduğu için Kur’an’ı merkeze alan değil, hadisi merkeze yerleştirerek bir İslam anlayışı ortaya koyan hadisçiler tarafından “Ehl-i Rey” olarak adlandırılıp, “Güvenilmez, Mürcie, küfre girmiştir, vs.vs.” suçlamalarda bulunmuşlardır. Hâlbuki aynı zihniyet hadis külliyatında bu fikirlerini nakzeden şu hadise yer vermişlerdir:

Muaz (ra), Medine'den ayrılacağı sırada Resulullah (sav) sordu:

"Sana hâlli için herhangi bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin?"

Muaz (ra): "Allah'ın kitabındaki hükümlerle hüküm veririm."

Resulullah (sav): "Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin?"

Muaz (ra):"Resulullah’ın sünnetine göre hüküm veririm."

Resulullah (sav): "Orda da bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?"

Muaz (ra): "O zaman, kendi reyimle, görüşüme göre içtihat eder, hüküm veririm."

Resulullah (sav) bundan son derece memnun oldu. Bu memnuniyetini şöyle ifade etti: "Allah'a hamdolsun ki, elçisini razı olduğu şeye muvaffak kıldı."( Tabakât, 3:584; Müsned, 5:230; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:199.)

Bir yandan reyi kabul eden hadisi yayınlayacaksın, diğer yandan kendi reyi ile hüküm çıkaranları küfürle itham edeceksin! Bu çok yaman bir çelişki değil mi? Bir yandan Ehl-i sünnet hiçbir alim rey’i ile hüküm veremez derken, diğer yandan rey ile hüküm vermenin caiz olduğunu anlatan hadisi yayınlamak nasıl bir kafanın ürünüdür.

Yine Eygi, Ehl-i Sünnetin ilkelerini açıklarken, “Abdest almak, namaz kılmak Kur’an’dan öğrenilmez, ilmihal ve fıkıh kitaplarından öğrenilir.” Gibi akla mantığa sığmayan bir açıklama yapmıştır. Hâlbuki abdest ve namazın farzları ayetlerle belirlenmiştir ve Resulullah (sav) da bu iki ibadetin farzlarını Kur’an’dan öğrenmiştir.

Eygi’nin (ve onun gibi düşünenlerin) dini alandaki yanlışlarını hepsini burada yazmak bir makalenin çerçevesini aşar. Bu sebeple yazılanlarla yetiniyorum.

Eygi’nin siyasi alanda da yanlışları alabildiğine çoktur. Mesela 1970’li yıllarda, “Rusya ve Çin Allah(cc)'ı inkar ediyor, Amerika ise Allah(cc)'a inanıyor. Amerika'da İslamiyet'i yayma hürriyeti var. Amerika zararsızdır, hafiftir. Rusya kızıl kafirdir, Amerika ise ehli kitaptır." (16.02.1969, Bugün Gazetesi) gibi ucube açıklamalar yaparak Müslümanları ABD muhibbi yapmaya çalışmıştır.

ABD, Eygi’nin dediği gibi zararsız mıdır? Japonya’ya iki atom bombası atarak yüzbinlerce insanı bir anda öldüren, Afrika kıtasında milyonlarca insanı katleden, Kızılderilileri soykırıma uğradan, Afganistan’da, Irak’da, Suriye’de ve diğer İslam topraklarında milyonlarca Müslümanı katleden ve katletmeye de devam eden ABD zararsız mıdır? “ABD ehl-i kitaptır, zararsızdır” değip, kitapsızlıklarını zararsız göstermek nasıl bir kafanın ürünüdür?

Vefatı sonrası Eygi'ye methiyeler düzenler de ABD konusunda Eygi gibi mi düşünmektedir?

Eygi’nin NATO'ya bağlı Özel Harp Dairesinin komünizmle mücadele biriminde Gülen'le birlikte resmi elemanı olduğu iddiaları ortalıkta dolaşmaktadır. “ABD ehl-i kitaptır, zararsızdır” fikri bunu teyit eden bir açıklama olur mu? Bunu okuyucuların ferasetine bırakıyorum.

1969 yılında İstanbul’a gelen Amerikan 6.Filosuna askerlerinin, seks ihtiyaçlarını gidermek için kıyıya çıkması üzerine onlara karşı eylem yapan solcu gençleri dövme işinde görev üstlenenlerden birinin Eygi olduğu bilinmektedir. Eygi’nin bunun için ABD’den yüklü miktarda para aldığı da iddia edilmiştir. O günlerin Bugün Gazetesi'nde köşe yazarı olarak çalışan M. Şahap Tan yıllar sonra yazdığı 'Bugünün Dervişi Mehmet Şevki Eygi Kimdir?' başlıklı kitabının 79. sayfasında ABD’den bir bankaya Mehmet Şevket Eygi adına 350 bin dolar yatırılmasının belgesi yayınlanmıştır: (Cidde-Hollanda Bankası, Konte No: 86473/ 4936-8.3.1969-München Commerzbank A.G.- jurnalist Mehmet Şevket Eygi: 350.000 USD.)

İşin ilginç yanı Eygi sağlığında bu belge aleyhinde hiçbir hukuki girişimde bulunamamıştır.

Eygi öldü, Allah (cc) ameline göre muamele etsin. Biz zahiren iyiliklerinden bahsederiz ama emperyalistlerce Müslümanlar üzerinde her türlü hile ve desisenin tezgâhlandığı bir dünya da yaşadığımız için bazı gerçeklerin bilinmesinde de fayda olduğuna inanıyorum. Bilindiği üzere bu ülkede nice hocalar, tarikat ve cemaatler ABD’nin 1960’lı yıllarda Müslümanları İslam’dan uzaklaştırmak için tezgahladığı Yeşil Kuşak projesinin Ilımlı İslam ayağında görev almış ve bunlardan biri olan Gülen, 15 Temmuz’da ABD’li sahiplerinin himayesinde ülkemizde darbe girişiminde bulunmuştur.

İçi boşaltılmış, hak-batıl, iman-küfür, cihat gibi kavramlardan soyutlanmış bir Amerikan İslam anlayışını bize dayatanlara karşı uyanık olmamız gerekmez mi?

Düşünelim ve aynı delikten bir kez daha ısırılmayalım.