Bazıları hala dindarlıkla siyasal İslamcılığın aynı şey olduğunu sanıyor.

Siyasal İslam'a karşı çıkmayı dine karşı çıkmak olarak görüyor.

Dindarlık, İslam'ın emir ve nehiylerine uymayı, buna göre bir hayat sürmeyi gerektirir. İslam da zaten insanları buna çağırır.

Din, insanın insanla, insanın toplumla ve insanın yüce yaratıcı ile münasebetlerini tanzim eder. İbadetler Allah'a, ahlaklı insan olmak insanın hem Allah'a hem topluma karşı sorumluluk ve görevini ifade eder.

Kuran'da devlet kurmakla ilgili tek bir ibare yoktur ama ancak devlet olmakla uygulanacak kimi kurallar vardır. Bunlar da çok sınırlıdır. Bu kuralların din açısından homojen olmayan toplumlarda uygulanıp uygulanmayacağı uzmanlık alanı din bilimleri olan ilim insanlarının konusudur.

Birçok yazımda siyasal İslam dine, ahlaka çağırmaz, bir siyaset biçimine destek olmaya çağırır, demiştim. Bunu son yıllarda yaşananlara bakarak test etmek mümkün.

Türkiye 20 yıldır siyasal İslamcı bir kadro tarafından yönetiliyor. Bu 20 yıl zarfında dindarlaşma yönünde hiç bir gelişme olmadı. Tam tersine geçmişin İslamcı olmayan siyasi kadrolarını aratan düzeyde yolsuzluk, rüşvet ve adaletsizliklerle karşı karşıya kalındı. Toplumu kemiren hastalıklar yukarıdan aşağıya doğru yaygınlaştı. Din adına yapılan her yanlış, dine fatura edilerek genç nesillerin dine şüphe ve tereddütle bakmalarına neden oldu. Çünkü din, daha ahlaklı daha dindar bir hayat inşa etmek için değil, iktidarı elde etmek için kullanıldı. Bu gerçeğin en bilinen örneği herhalde Hayrettin Karaman'dır. 17/25 Aralık'ta "yolsuzluk hırsızlık değildir" fetvası veren Karaman'ın şimdi de WhatsApp gruplarında," İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caizdir diyemem," dediği iddia ediliyor. Bazı yazarlar bunu köşelerine de taşıdılar. Banka yöneticisi Karaman, buna yalandır diyemedi.

Bu fetvada bir doğruluk dini olan İslam'ın bir kırıntısı olduğunu söylemek mümkün mü?

Kuran Hud süresi 112. ayette, şanlı Peygamber'e ve bütün Müslümanlara," Emrolunduğun gibi dosdoğru ol;seninle birlikte tevbe edenler de(dosdoğru olsunlar) Ve (sakın) azıtıp (haddinizi aşmayın). Çünkü O yaptıklarınızı görendir," der.

Festekim kema umirte... diye başlayan bu ayeti Kuran'la biraz ünsiyeti olan herkes ezbere bilir. Hz.Peygamberin " beni ihtiyarlattı" dediği ayet de budur.

Kuran'ın bu açık emrine rağmen Karaman ne diyor, İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caizdir diyemem, diyor. Bu ifadede İslami bir duyarlılık bulabilmek mümkün mü? Doğruluğu siyasete feda eden bu anlayış yüzündendir ki ne ahlaklı bir toplum inşa edilebilmiş ne de ahlaklı bir siyaset oluşturulabilmiştir.

Çünkü bu kafaya göre siyasi iktidarı sürdürmek namazdan, oruçtan, doğruluktan, kul hakkı yememekten daha önemlidir.

Daha birkaç gün önce Ordu AKP milletvekili Yediyıldız da; "AKP'ye vermediğiniz oyun hesabını kılmadığınız namazın hesabından daha ağır vereceksiniz," demedi mi? Bu mantığa göre AKP'ye oy vermemek namaz kılmamaktan daha ağır bir cürüm. Bu hangi kitaba, hangi dine göre diye sormuyorum. Çünkü bu ifadelerin İslam'la telif edilir bir tarafı yok. Peygamberin hayatında, sahabenin hayatında böyle bir şey var mı? Yok!

Karaman'ın da Yediyıldız'ın da ifadeleri aynı yere çıkıyor, oy vermek, bir partiyi desteklemek dini kurallardan daha önemlidir. Bir partiye oy vermeyi, rüşveti, hırsızlığı, kul hakkı yemeyi, adaletsizliği görmezden gelecek noktaya taşımak o siyasetin dindarlıkla bir ilişkisi olmadığını gösterir.Dinle ilişkisi de onun emir ve nehiylerini yok saymak pahasına onu kullanmaktır.Siyasal İslam dine hizmet etmez,dine darbe vurur.

Karaman da, Yediyıldız da doğru söylemiyor.

Doğrusunu Kuran söylüyor: Festekim kema umirte...

Emrolunduğun gibi dosdoğru ol...