Siyasal islamcılığın yenilgisi ve sonu

Abone Ol

(Birinci bölüm)

Siyasi İslamcılık kişilerin gerek özel hayatlarında gerekse kişisel hayat dışında, sosyal ve politika alanlarında yol göstermeyi hedefleyen, ‘ ideolojik- politik hareketler’ in bütünlüğü olarak değerlendirilebilen bir görüştür.

İslam dünyasında, Siyasi İslamcılık görüşünü  her mezhep kendine göre yorumlamaktadır. Yani Vehhabi İslamcılığı- İran’cı İslamcılık- Selefi İslamcılık- Sufi İslamcılık gibi farklı yorumları da mevcuttur. Siyasi İslamcılığı savunanların ittifak halinde bir fikir birliğinden söz edilemez.

Temelde ise, Siyasal İslamcılığın hukuk alanında, şeriat düzenine dönmek gibi ortak hedefleri söz konusudur. 

Bu akımın fikir babası ve kurucusu olduğu savunulan Seyyid Kutup’un  ideolleştirdiği  ‘ Müslüman Kardeşler’  örgütünün yaptıkları, yaşadıkları ve geldikleri siyasal çizgi ile savundukları fikirlere ve değerlere tezat teşkil ettikleri ittifakla sabit hale gelmiştir. Çok iyi biliyoruz ki, Siyasal İslam millet gerçeğine değil, ümmete önem vermektedir.

TÜRKİYE’DE  SİYASİ  İSLAMCILIĞIN  KISA ÖZGEÇMİŞİ

Bugün yaşadığımız süreci ve yaşananları daha iyi anlayabilmek için, Siyasal İslam’ın Türkiye serüvenini doğru değerlendirmekten geçer. 1950’lerdeki Menderes iktidarlarından günümüze kadar olan süreç içerisinde devlet, Siyasi İslamcılığın gelişip ve güçlenmesine birinci derecede en önemli etkeni olmuştur.

Bilhassa 12 Eylül döneminde Milliyetçi ve Ülkücüler  adeta bir silindir gibi ezilmiştir. Bunun yanında sol kesime mensup devrimciler de bu hesaplaşmadan hissesini alarak ezilen kesim olmuştur.

Dönem iktidarının, ‘’ karıştır, barıştır’’ felsefesince ceza evlerinde kasten aynı yataklarda yatmak zorunda bırakılan, işkencenin her türlüsüne maruz kalan bu kesimlerin dışında, kendilerince etliye sütlüye karışmayan bir  ‘’Ilımlı İslam’’ gençlik gurubu da vardır ki, Üniversitelerde ve sokaklarda sözüm ona hiçbir harekete karışmayan ve kendi hallerinde saf ve masum görüntüsü altında, siyasal islam’ın  hızla gelişip güçlenmesine yol açtı.

Saf ve masum tabirini bilerek kullanıyorum. Mezun olduğum  Ankara Gazi Eğitim sol kesimce işgal edilip hiçbir ülkücünün okullarına gidemediği veya kelle koltukta zorla gidebildiği o yıllarda,  Akıncılar gurubuna mensup bu dini bütün arkadaşlarımız! hiçbir müdahaleye ve kaba kuvvete maruz kalmaksızın okullarına gitmişlerdir. Kendileri gibi düşünmeyen solun devrimci kuşağı da siyasi  islamcıların  okullarına gitmelerine müdahale etmemiş ve engel olmamışlardır.

Hatta zaman zaman da Ülkücü harekete karşı;   devrimcilerle, akıncı ve diğer İslami gurupta olanlar  işbirliği yaptıklarından,  kendilerine  ülkücüler tarafından   ‘’ Yeşil komünistler’’  sıfatı takılmıştır.

Çoğu Fakültelerde olduğu gibi, bir sabah okulumuza gitmek istediğimizde, okulun kapısına büyük harflerle haşa, ‘’ BURAYA MUHAMMED’İN PİÇLERİ GİREMEZ’’ diyerek Ülkücülerin sokulmadığı bir ortamda, bu işbirlikçi İslam’cı kardeşlerimiz rahat rahat tüm Üniversitelerde derslerine girmişlerdir!..

Bugün gelinen noktada ise,  gerek ülkücü hareket ve gerekse solun devrimci kanadı her iki gurupta evrilerek  devşirilmiştir. Hamasi ve içi boş söylemlerle inandırıcılığını ve tarihteki misyonunun özelliğini kaybetmiş  görünen,  gelecek ufuklara ilişkin hiçbir projesi olmayan , içi boşaltılarak savrulmuş ülkücülüğün , içten içe kendi evlatlarını yiyen bugünkü çizgideki ülkücülük anlayışı bizim düşüncelerimiz içinde yer almaz.

Her neyse şimdilik konumuz bu değil...

Bu dönemde Ülkücüler ve karşı devrimciler, ceza evlerinde çile çekip, Üniversitelerinde okuyamazken, İslami sermaye politik faaliyetlerinin  çekirdeğini  oluşturacak önemli ekonomik yatırımlar gerçekleştirmeye başlamıştır. 

İdeolojik anlayışını iktidarların da desteğiyle, devlet ve sosyal hayatın bütün alanlarına sokan siyasal islam, dinimizin toplum üzerindeki gücünden ve etkisinden olağanüstü derecede yararlanarak siyasette önemli bir güç kaynağı oldu...

Bu manada siyasal islam’ın gücü, devlet- toplum- sermaye ve siyaset ilişkilerinden   yani sistemin kendi içinde kurguladığı güçten doğmuştur..

Türkiye Nato’ya girdikten itibaren, Atatürk döneminde uygulanan milli  çizgiden uzaklaşarak bağımsızlığını kaybetmiştir. Menderes iktidarlarında, Türkiye’nin,   ‘’ Küçük Amerika’’  yapılacağı nerdeyse slogan  halinde  söylenmiştir!.. 

1947’den itibaren ABD çizgisinde ve onun yörüngesinde dolaşan bir Türkiye gerçeği oluşmuştur. Bu süreç içinde ABD’nin komünizme karşı mücadele altında ve  ‘’ YEŞİL KUŞAK DOKTRİNİ’’  dahilinde tüm İslamcı akımları destekliyordu.

Dinin bilhassa sol düşünceye karşı kullanılması, toplum içinde sürekli dinin  siyasetin içinde alet edilmesi ve alabildiğine kullanılması sonucu, siyasal İslamcılığın alabildiğine önünün açılmasına sebep oldu.

Necmettin Erbakan hocamızın kurduğu Milli Selamet ve Milli Nizam 
 Partileri böyle bir ihtiyaçtan doğdu.  ( Ama tüm bunlara rağmen rahmetli Erbakan hocamızın bir milli duruşu ve kimliği vardı...)

Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli konuyu atlamamak gerekir. Bir taraftan siyasal islam’ın önü açılırken diğer taraftan da topluma  korku salındı. Şeriat gelecek, irtica hortlayacak diye kitleler aldatıldı.

Bunun sonucunda şeriatın gelmesini önlemek adına ;  ‘’ ILIMLI İSLAM PROJESİ’’  altında  yeni bir  proje ortaya konuldu. ABD’nin desteklediği  bu projeyle ülkemizde İslamcı bir parti iktidara gelmiş oldu.

**
AKP   BİR  ABD  PROJESİ Mİ?.

Bugün ABD’ye karşı  anti emperyalist bir dil kullanan  AKP, 28 Şubat 1997 yumuşak askeri müdahale sonunda ve ABD’ninde  büyük desteği ile iktidara gelmiş bir partidir.

 Hatta öyle ki tüzüğünün bile ABD tarafından gönderilen bir momerandum ile hazırlandığına ilişkin basında yazılan hiçbir  habere bugüne  kadar bir tekzip  gelmemiş olması bu iddiayı doğrulamaktadır...

Bu projede, AKP’ye verilen en önemli görev olarak; ‘’ Ilımlı Amerikancı İslam’’  kimliğiyle, Ortadoğu ve  Kuzey Afrika’dan, Tunus’tan Kafkasya’ya kadar olan coğrafyada, Büyük Orta Doğu Projesinin ( BOP)  yürürlüğe konulmasıdır.

Porojenin eş başkanlığı da yine maalesef Sayın Cumhurbaşkanına tevdi edilmiş  ve kendisi de  otuzdan fazla  yerde BOP’un eş başkanı olduğunu açıklamıştır.

 Proje ile, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslam ülkelerinde, ‘’ Sözde demokratik’’ ama ‘’ özde Amerikancı’’ rejimlerin iş başına getirilmesi  hedeflenmiştir...

Projenin tek amacının İsrail’in  tarihte  kaybedilimiş  topraklarını  tekrar geri alma ideali olan ‘’ YENİ ARZ’I MEVUD’’ teorisine hizmet etmek amacını taşıdığı zaman içinde net anlaşılmıştır.

Şöyle diyelim, BOP kapsamında sınırları değiştirilmek istenen , Irak- Suriye- Libya parçalanmış, Mısır ve  bir çok İslam ülkesi,  iç savaştan dönmüştür. 

Şimdi soralım; bölünmemiş bir  Suriye, parçalanmamış  bir Irak ve  ikiye ayrılmamış bir  Libya mı İsrail için daha tehlikelidir yoksa parçalanmış, bölünmüş kendi içlerinde güçsüzleştirilmiş Suriye- Irak- Libya mı  hatta Türkiye mi İsrail için daha tehlikelidir?.  BOP projesi ile Büyük İsrail devletinin önü açılmış,  ÇEVRE TEMİZLİĞİ yapılmıştır...

Bizdeki PKK azdırılmış, her türlü desteklenmiş ve hala da desteklenmektedir. Güneyimizde, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin bütün dayatmalarına karşılık  etnik bölücü PYD desteklenerek bir Kürt devleti kurulması aşamasına gelinmiştir.

Geldiğimiz noktada tehlikelere karşı gözü açılan iktidarın ve Sayın Cumhurbaşkanının da  dirayetiyle , Suriye’ye  yapılan Zeytin  Dalı ve Fırat  Kalkan  hareketleriyle şimdilik önlenmiştir...

ABD’nin buradaki asıl beklentisi, kurulacak rejimlerin Demokratik olması değildir. Kendisinin  ve Neo emperyalizmin desteklenmesidir. Kendi açılarından yaptıkları en önemli hata , din ekseninde kurulacak iktidarlardan Demokrasi beklentisinin yanlış olacağını düşünememişlerdir.

Her iki tarafta birbirlerine karşı siyasi takiyye yapmışlardır.  ‘’ Ilımlı Amerikancı İslam’’   savunucuları, zaman içinde Demokrasi söylemini  bir  kamuflaj olarak kullanmışlardır. Hedefe giden her yolda kullanılan her araç mubahtır anlayışla  ‘’ dünya gemisinin kaptanı ABD’dir. Türkiye’de bu kaptanı desteklemesi menfaati icabıdır...’’  düsturunu hedef alarak ülkemizde Amerikan destekli bir darbeye teşebbüs etmişlerdir...

Sözde demokrat ,  hoşgörülü  görülen ve İslam’da  olmayan DİNLER ARASI DİYALOG safsatıyla,  asıl gayelerini  gizleyen  bir ahtapot gibi , beslene beslene  büyümüş, ülkemizin tüm kilit  noktalarını işgale uğramıştır. 

 ‘’ Radikal Siyasi İslam ‘’ terörünü besleyecek bir toplumsal ve kültürel  ortam hazırlanmasına  zımnen de  olsa destek  verdiklerini siyasi iktidar görememiştir.  

23.01.2021 ( Devam edecek)