Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır, 'rusencakir.com' sitesinde bu sabah başlayan operasyonla ilgili ilginç değerlendirmeler yaptı. "Kim daha çok kaybedecek?" başlıklı yazı şöyle:

Türkiye gibi bir ülkede, son derece kritik bir yerel seçim atmosferine girilmişken, üç bakan (ki bunlardan biri polisin bağlı olduğu İçişleri Bakanı) oğlu, iktidar partisinden bir belediye başkanı, bir kamu bankasının genel müdürü, pop star haline gelmiş bir müteahhit ve bazı bürokratlar gözaltına alınıyorsa, burada demokrasi ve hukuk devletinin temel ilkelerinden olan "güçler ayrılığı"ndan çok, bu iddialı operasyonun ardındaki muhtemel güce bakmak gerekir. Bu gücün kim olabileceğini anlamak için de medyaya, kimin olayı küçük, kimin büyük gördüğüne; kimin detayların, isimlerin üstünü örtüp kimin açıkça yazdığına bakmak kafi. 


Sonuçta son rüşvet operasyonunu, Fethullah Gülen cemaatinin hükümete yönelik bir hamlesi, dolayısıyla Cemaat-hükümet meydan muharebesinin yeni bir safhası olarak görmek yanlış olmayacaktır. Operasyondan kısa süre önce İstanbul Milletvekili Hakan Şükür’ün oldukça kapsamlı ve Başbakan Erdoğan ’ı da doğrudan eleştiren bir açıklamayla AKP’den istifa etmiş olduğu hatırlandığındaysa Cemaat’in "en iyi savunma saldırıdır" taktiğini benimsemiş olduğunu söyleyebiliriz. 

Hükümetin tepkisi ne olur? 
Hemen akla "bundan sonra ne olur?" sorusu geliyor. Açıkçası rüşvet operasyonun nasıl gelişeceğinin, gözaltıların tutuklamaya dönüşüp dönüşmeyeceğinin çok fazla anlamı yok. Bu haliyle iktidar partisi çok ciddi bir yara almış durumda. Buna karşılık, hükümetin bu operasyona cevabının ne olacağı önemli. Örneğin yerel seçimler sonrasında devlet içindeki cemaat kadrolarına yapılacağı ileri sürülen büyük tasfiye operasyonu bu yüzden öne alınabilir, ki Cemaat’in hükümeti tam da buna tahrik için bu son hamleye başvurduğunu düşünenler de var. 


Diğer önemli nokta, daha yolun başında iktidar partisine bu kadar can acıtıcı bir darbe indirebilmiş olan gücün heybesinde daha nelerin olduğu, bunları da devreye sokup sokmayacağı, sokacaksa nasıl bir zamanlama ve yöntemi tercih edeceği. 

Dolaylı barış çağrısı 
Başbakan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan twitter’da "Fenalığa fenalıkla mukabele etmek, husumeti artırır, kin ve nefreti körükler, insanı hem azapta bırakır hem kaybet-kaybet sarmalına sürükler" dedi. Bu hem bir durum tespiti (ki daha ilk andan beri kazananı olmayacak bir kavga yaşandığı belliydi), hem bir tür barış veya en azından ateşkes çağrısı olarak görülebilir. 

 

Ne var ki Cemaat ile hükümet arasındaki ayrışmanın çoktan kopuş aşamasına geldiğini, iniş-çıkışlar olsa da savaşın büyük ölçüde tırmanarak süreceğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla daha şimdiden, cumhuriyet tarihinin en sert seçimlerinden birini yaşayacağımız anlaşılıyor. Ama kavganın taraflarından birinin partisinin olmaması işleri iyice karıştırıyor. 

Kazanan değil kaybeden önemli 

 

Dün akşam saatlerinde sohbet ettiğimiz Cemaat’e yakın bir tanıdığım, o meşhur "kim kazanır?" sorusuna, "Bu savaşın kazananı değil kaybedeni daha önemli olacak" cevabını verdi. 
 

Her iki taraf da daha şimdiden çok şey kaybettiğine göre galiba en çok kimin kaybettiğine bakmamız gerekecek. Bir de tabii, tarafların yaşadıkları kayıpları telafi edip edememe kabiliyet ve kapasitelerine. Bu noktada Gülen cemaatinin ve Gülen’in, AKP hükümetine ve Başbakan Erdoğan’a kıyasla daha özgüvenli olduklarını görüyoruz. Çünkü iktidar partisinin önümüzdeki yerel seçimlerde bariz bir gerileme yaşaması halinde, daha sonraki cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler; bunlara bağlı olarak da Erdoğan’ın projeleri risk altına girebilir.

Editör: TE Bilişim