Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, çözüm sürecinin henüz fragmanlarını izlediğimizi düşünüyor. Erdoğan-Davutoğlu ilişkisine, siyasetteki aktörlere ve gündemdeki konulara dair ilginç bilgiler veriyor. 
 

Bilenler bilir, Yeniçağ Gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan, diğer gazetelerin Ankara temsilcilerinden biraz farklı bir isim. Ankara kulislerinin nabzını iyi tutuyor. PKK, KCK, MİT, çözüm süreci konuları hakkında yazdıklarıyla Ankara’nın ‘öngörülü’gazetecilerinin başında geliyor. Çoğu konuda olacakları önceden söyleyen Ahmet Takan için “Ankara’nın Fuat Avni’si” diyenler bile var.

 

Ahmet Takan, 30 yıllık gazeteci. Yazılı ve görsel birçok medya kuruluşunda görev yapmış. Türkiye’nin ilk haber kanalı NTV’nin kurucularından. Aynı zamanda başbakanlığı dönemindeAbdullah Gül’ün başdanışmanı olarak çalışmış. Gül’ün “Başdanışmanlığımı sen yaparsan sevinirim.” ricasıyla aktif gazeteciliğe bir süre ara vermiş. 

Abdullah Gül’e başbakanlığı döneminde basın danışmanlığı yapan Takan, bir yıl sonra kendi isteğiyle istifa etmiş. Geçtiğimiz günlerde “Saray’dan 1 Kasım tezgâhları” başlıklı yazısı nedeniyle Erdoğan’a hakaretten ifade veren Takan’la Abdullah Gül’ü, çözüm sürecini, Erdoğan-Davutoğlu ilişkisini ve gündemi konuştuk.  

ABDULLAH BEY'DE BÜYÜK HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIM

 

-Abdullah Gül’le ipler nerede koptu?

 

Erdoğan’ı o kadar iyi tanımam; ama Abdullah Gül’ü farklı tanıdım. Refah Partisi dönemindeki siyasi geçmişini bilirim. Gazeteci-siyasetçi ilişkisinden farklı bir ilişkimiz vardı. Bir abiydi benim için. 2002’de görev yaptığım sürede köprünün altından akan suları görene kadar farklı bir yere oturtmuştum. Abidir, dosttur; ama siyasetin Türkiye’de kimleri nasıl formatladığının çok acı varyasyonlarını gördük. Abdullah Bey’de büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Farklı bir Abdullah Gül olduğunu gördüm. Tanıdığım, bildiğim, inandığım Abdullah Gül onları yapmamalıydı.

 

-Yapmamalıydı dediğiniz şeyler neler?

 

Ben onu millî bir siyasi aktör olarak kabul etmişimdir, tanımışımdır. O millilik çizgisinde çok büyük kırılmalar gördüm. Bana o zamanlar sorsaydınız 2002’de Erdoğan mı, Gül mü diye, Gül derdim ama o kanaatim değişti. Erdoğan da demem gerçi. Ne kadar haklı olduğumu ilerleyen yıllarda anladım. Türkiye’nin geldiği noktaya bakarsak bunu daha net görürüz. İlk yıllarda, 2002-2003 dönemlerinde gördüğüm şeyleri Türkiye’de hiç kimse görmüyordu. Bugün içine düştüğü ihanet sürecinin somut verilerini o zaman gördüm. Bu konuda Abdullah Bey’e de bazı şeyler söylemişimdir. Hatalar zincirinin sonunda nereye gittiğimizi görüyordum. Çok somut şeyler vardı ve ben bu projeye ortak olamazdım. Çünkü benim de üzerimde büyük bir yük vardı. O kısa süre, bana çok önemli bir şeyi öğretti.

 

-Neyi?

 

Türkiye’nin en büyük haber kanalının yöneticisiydim. Ankara gazetecisi olarak özellikle sağ siyasi hareketleri çok yakın takip ettim. Ama şunu öğrendim, hiçbir şey bilemediğimi… Oradaki kısa süreli devlet tecrübesi birçok şeyi daha yakından görmemi sağladı. Bu benim inanç yapıma uygun değildi. O gün ben de o kervana uysaydım bugün çok farklı noktalarda olurdum.

 

-Dönmeniz için ısrar etmedi mi?

 

Çok ısrar etti. O zamanlar beni yalnız eşim anladı. Çünkü bir tek o benim uyuyamadığımı görüyordu. Çektiğim acıları, vatanın, milletin, gaflet ve dalalet içinde nerelere sürüklendiğini görmüştüm. İstifa ettiğime annem bile inanamadı. Ama aradan 5-6 yıl geçtikten sonra sen haklıymışsın, dedi. Keşke ben haklı çıkmasaydım.

 

-Öyleyse Gül’ün cumhurbaşkanlığı dönemindeki siyasi tavrı, onayladığı yasalar sizi şaşırtmamıştır.

 

Hiç şaşırmadım. Erdoğan’a karşı bir tavır alamayacağını, haksızlıkların, yolsuzlukların karşısında durmayacağını biliyordum. Gül, Erdoğan’dan korkar. Erdoğan mücadelecidir, Gül hazırcıdır. Erdoğan takım kurar, Gül ise kuramaz.

 

-Siyasete geri döner mi peki?


 

Birileri Erdoğan’ı devirip AKP ya da yeni bir partiyle ona elverişli koşulları sunacak, o şekilde ancak siyasete girer.

 

-Bülent Arınç, Hüseyin Çelik gibi partinin ‘ağır abilerinin’ çıkışlarını nasıl yorumluyorsunuz?

 

Şu an Arınç’ın yaptığı siyasettir. Bunlar aynı sürecin adamları. Ne değişti? Yeni siyaset rantını Erdoğan farklı dağıtmaya başladı. Yeni siyasi figürlere bakın, külliyeye bakın, danışmanlara verilen aylıklara bakın, Bülent Arınç’ın, Hüseyin Çelik’in feveranını daha net anlarsınız.


AKP DIŞARDAN GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ SÜT LİMAN DEĞİL 
 

-Çıkışları yeni oluşum olarak yorumlayanlar oldu.   

 

Bülent Arınç’ın Abdullah Gül’le uçurumlarını, kavgalarını biliyorum. Diyelim ki bir oluşum oldu, Arınç bunu gidip Gül’e vermez. Çünkü Gül’ün oturduğu birçok koltuğa o da talipti. AKP öyle dışarıdan göründüğü gibi sütliman değil. Ayrıca Erdoğan, siyaseten çok güçlü bir durumda.Onu güçlü konuma getiren faktörler görevlerini 7 Haziran’dan sonra yaptılar.

 

-Kimleri kastediyorsunuz?

 

Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli... AKP içindeki bazı siyasi figürler de bu görevi yerine getirdi.

 

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki ilişkiyi de sık sık dillendiriyorsunuz. Ne yaşanıyor şu an aralarında?


 

Şimdi şunu çok net söyleyeyim: Tayyip Erdoğan çok pişman. ‘Hayatta en büyük iki hatamdan biri’ diyor Davutoğlu için. Erdoğan’ın pişman olması Davutoğlu’nun çok güçlü oyunlar kurması anlamına mı geliyor? Hayır. Çünkü kendisini başdanışmanlığım döneminden yakın tanırım, o yetenekte bir siyasetçi değildir. Zaten kendisinin ‘stratejik derinliğinin’ ne hâle geldiği ortada.

 

-Bir ara Binali Yıldırım ismi gündeme geldi. Kongrede Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu’nu çizdiği dillendirildi. Neden değişmedi?

Onu Davutoğlu’nu dövmek için yaptılar ve dövdüler. Ahmet Davutoğlu’ndan Merkez Karar Yürütme Kurulu’nda kaç kişi var? Kendinden başka kimse yok. Bu durumda Davutoğlu da makamı seviyor. Erdoğan da döve döve yönetiyor. Davutoğlu’nun orada olması Erdoğan’ın da işine geliyor.

 

-Neden?


 

Çünkü şartlar belirli yerlerde tutuyor Davutoğlu’nu. Hâlâ belli mekanizmalar var Türkiye’nin bu kötü gidişatının önüne nasıl geçebiliriz diye. Davutoğlu biraz bunun avantajıyla orada duruyor; ama gün geldiğinde defteri dürülecek. Onda hiç şüphe yok. Benim tanıdığım Erdoğan o ufak tefek yalpalamaların hepsini önüne koyar. Başkanlık sistemine gelince... Davutoğlu, komisyona kolaydan zora gidin demiş. Zoru ne? Başkanlık. Yani başkanlığı en sona bırakın. Ama bu uzlaşma komisyonunun hiçbir hükmü kalmadı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun diktatör dediği kurultayda o masaya tekme atıldı zaten. Erdoğan’da ‘Acaba Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu arkamdan tezgâh mı çeviriyor?’ kuşkusu var.İstikşafi görüşmelerde de bunu hissediyordu.

 

-Çözüm süreciyle ilgili ‘7 Haziran’dan sonra kaosa hazırlıklı olun’ diye yazdınız. Şu an yaşadığımız kaos tam olarak bahsettiğiniz şey miydi?

Henüz fragmanlarını görüyoruz. PKK’nın sözde valilerini, kaymakamlarını yazdım. Şu anda operasyon yürütülen noktalardaki karakollarını yazdım, yargılamalarını yazdım. İnsanlar Türk mahkemelerine gitmiyor, PKK mahkemelerinde hak arıyorlar, diye yazdım. Yapılan pazarlıkları, Öcalan’a giden AKP’li siyasetçileri, PKK’nın kentlere indiğini 7 Haziran’dan önce yazdım. Dava açtılar. Kan içici, kandan beslenen, hain dediler. Barış karşıtı dediler. Bunları ben biliyorum da devlet bilmiyor mu? Askere yapılan baskılar, zulümler, valilere karışmayın talimatı...

 

-7 Haziran’da tablo farklı olsaydı çözüm süreci nerede olurdu?

 

7 Haziran’da millet o fırsatı tepti. Baykal ve Bahçeli, Erdoğan’ı kurtardı. Bahçeli zaten AKP’nin çözüm ortağı. Baykal da siyasi hırslarına yenik düşmüş biri. Bence o dönem Baykal tuzağa düştü; ama Bahçeli AKP’nin çözüm ortağı. Başka bir şey bilmem. Erdoğan her sıkıştığında tek kurtarıcısı Bahçeli olmuştur. Çok bir şey bilmeye gerek yok. 7 Haziran’dan sonra çözüm süreci ters yüz edildi. Şiddetle, baskıyla, terörle anaları ağlatarak bütün bunların HDP ve Kandil’le danışıklı olarak yapıldığına inanıyorum. İç siyasetten bakmıyorum; bu, uluslararası dayatma projesi.

 

-15 Şubat’tan sonra kış şartlarının hafiflemesiyle eylemler artacak, diye yazdınız. Bunu sadece bölge için mi söylüyorsunuz, şehir merkezleri için de aynı tehlike söz konusu mu?


Bunu istihbarat raporları söylüyor. Adamlar Şırnak’ta antitank füzesi kullanıyorlar. Nasıl bir lojistiğe sahip olduklarını düşünün. Hâlâ Davutoğlu ‘Terör bitti bitecek’ diyor, insanın kanına dokunuyor. Öyle bir kıskaçtayız ki oradaki insanların morali bozulmasın diye çoğu şeyi yazamıyorum. Klavyenin başında oradaki vatan evlatlarını düşünüyorum. Kendileri bir yerlerde yiyip içiyorlar, oradaki askerlerimizin iaşeleri gitmediği zamanlar oluyor. Şehirleri taşıyorlar, buraları temizledik diyelim, PKK bitecek mi? Ki ben burada bir algı operasyonunun olduğunu görüyorum. Kandil’deki bataklık duruyor. Diğer illerdeki PKK yapılanmalarında durum ne? İstanbul’un, Ankara’nın yarın ne olacağını biliyor muyuz? Büyük bir kandırmaca yani. Yine bunun içinde Kandil, PKK, HDP, AKP taraf. Ne yapıyorlar şimdi, kavga ederek oynuyorlar. Tamamen danışıklı dövüş. Şehirlerin taşınma projesi de bir rant projesidir.

 

-Nasıl?

AKP’nin Balgat’ta, Çukurambar’da TOKİ’ci müteahhitleri var. Kapılar açılınca onlar gider oralara. Bakın Erdoğan Bayraktar’ın ‘Sen ne emrettin de yapmadım?’ sözünü unutmayın. Eylemler şehir merkezlerine de kayacak. Nereye kadar? Bu millet rejim değişikliğini onaylayana kadar.

 

-Bütün bunlar başkanlık sistemi için mi?

Ağlaya ağlaya oylatmaya, kabul etmeye zorlayacaklar. Gidişat bunu gösteriyor. Bunu Türkiye’deki iç siyasetle tahlil etmek yarım olur. Bunu sınırlarımızdaki gelişmelerle ilgili de analiz etmek gerekir. ‘Türkiye masada-masada değil’ tartışmaları yapılıyor. Türkiye daha kendi siyasi sınırları içindeki topraklarını koruyamayacak durumda.

 

-Çözüm sürecinin bundan sonraki akıbeti ne olur?

Masanın adını değiştirdiler. Masa hâlâ ortada duruyor. Öcalan’la, Kandil’le irtibat hâlinde değiller mi? Görünürde siyasi figürler kavga ediyor; ama o da yalan.

 

-Sürecin aktörü kim sizce?

 

Öcalan ve Erdoğan.

 

-Medyanın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Benim gazetecilik çizgim, metotlarım diğerlerininkiyle uyuşmuyor. Burada arkadaşlarımı suçlamak istemiyorum. Burada iktidar zihniyetinin dayattığı bir şey var. Ben başdanışmanlığım döneminde oldukça tarafsız olmaya gayret ettim. Şu an basının durumu içler acısı. Eskiden gazeteci arkadaşlarla ayrımız gayrımız yoktu, tek rekabetimiz birbirimize haber atlatmaktı. Şimdi kopyala yapıştır dönemi başladı. Bakıyorum iki-üç temsilci aynı gün noktasına virgülüne kadar aynı şeyi yazıyor, bir de kulis diyorlar.

 

-Türkiye’nin ilk haber kanalının kurucularındansınız. Takip ediyor musunuz eski kanalınız NTV’yi?

 

Şu an seyretmiyorum. Çünkü çok üzülüyorum. Şu an haber kanallarının farklı görevleri var.

 

-Tehdit alıyor musunuz yazılarınızdan dolayı?

Çok! Bence gazetecilik, muhaliflik. Devlet Bey’e muhalefet ettiğim zaman MHP’lilerden tehdit alıyorum. Fiziki takipten fiziki tehdide kadar çok şey yaşadım. AKP’lilerden, PKK’lılardan çok tehdit alıyorum. Ben PKK’nın Hakkâri valisini yazdım, dava açtılar. Sonra yakın zamanda Hakkâri gerçekleri diye bir yazı yazdım, sonra devlet de beni mahkemeye verdi. Savcıya gittim ve şunu söyledim: “Ben bir dava adamıyım. En çok ne ağrıma gidiyor biliyor musunuz? Devlet mekanizmalarının PKK terörüyle mücadele ediyorum diye beni dava etmesinden. Bu çok ağrıma gidiyor.”

 

-Yazılarınızdaki kulis bilgilerinin çoğu çıkıyor. Bu yüzden size Ankara’nın Fuat Avni’si diyorlar.

 

Evet, kulağıma geliyor böyle şeyler ama yani ben yapılması gereken gazeteciliği yapıyorum. Fuat Avni bence Yenimahalle’deki teşkilatın bir parçası. Goebbels taktiklerinden biri. Psikolojik savaşın bir unsuru. Ben Fuat Avni olsam beni çiğ çiğ yerler.

Editör: TE Bilişim