fehmikoru.com'da yayınlanan yazı şu şekilde;

CHP için bugünü ‘kader günü’ görenler ve gelişme hangi yönde olursa olsun içerisinden yeni bir parti çıkmasını bekleyenler var.

Seçim başarısızlığını bir ‘kurultay’ toplanması gerekliliği olarak görüp delegelerin imzalarını toplayan ‘muhalifler’ yeterli sayıda imza toplamayı başarmış iseler, kurultayda mevcut parti yönetiminin değişmesi ve yerlerinden edilenlerin yeni bir parti arayışına girmeleri kuvvetle muhtemel; yok 5-10 imzanın eksikliği ileri sürülerek kurultay toplanmazsa ‘muhaliflerin’ -hiç değilse bir bölümünün- artık CHP’de kendilerine yer kalmadığı için ayrılmaları veya baş ağrısı durumuna gelenlerin ihraç edilmeleri beklenebilir.

Her durumda CHP’nin yeni bir parti doğurmasına mümkün gözüyle bakılıyor.

Bu ihtimallerin hiçbirine “Olamaz” diyemem. CHP tarihi bu partinin ‘doğurgan’ olduğunun örnekleriyle doludur.

Tarihi Cumhuriyet’ten eski bir partidir CHP ve ülkeyi yönetmeyi de bu sebeple kendi hakkı olarak görmeyi uzun yıllar sürdürmüştür. İkinci Dünya Savaşı sonrasında kendisini ‘hür dünya’diye anılmaya başlayan cephenin içinde bulan Türkiye’de dönüşümün motoru yine CHP olmuştu.

Muhalefetini kendi içerisinden çıkararak…

Parti’nin ve Cumhuriyet’e giden dönemin önemli bir ismi olduğu kadar Cumhuriyet’ten sonra Atatürk‘ün başbakanlığını da yapmış ve onun ölümünü takiben İsmet İnönü‘nün cumhurbaşkanlığına gelmesini de tavrıyla sağlamış olan Celal Bayar, yanına herbiri farklı özelliklere sahip üç ismi daha alarak sağlamıştı bunu.

Bayar ve arkadaşları –Refik Koraltay, Prof. Fuat Köprülü ve Adnan Menderes– CHP’nin yeni döneme ayak uydurmasını isteyen, temel hak ve özgürlüklerin anayasa güvencesine kavuşturulmasını, demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla hayata geçirilmesini talep eden  bir yeni program hazırlamış ve bunun partinin Meclis grubunda görüşülmesi için bir ‘takrir’vermişlerdi.

Altında yer alan imzalardan hareketle ‘dörtlü takrir’ adını alan bu başvurunun tarihi 7 Haziran 1945’tir.

Ardından patlak veren tartışmalar sonucunda takrir reddedilmiş (12 Haziran 1945), Menderes, Koraltan ve Köprülü CHP’den ihraç edilmiş (21 Eylül 1945), daha sonra (1 Aralık 1945) Bayar da istifa etmiştir. Bu dörtlü kısa süre içerisinde (7 Ocak 1946) Demokrat Parti‘yi (DP) kurdular.

Dünyanın aldığı yeni biçime, milletin beklentilerine CHP’nin cevap veremeyeceğinin farkında olan İsmet İnönü‘nün, yeni dönemi de kendi kontrolü altında götürmek niyetiyle, güvendiği bir isim etrafında muhalefeti kendi eliyle dizayn etme girişimi olarak da görülmüştü DP; bir süre ‘muvazaa partisi’ olarak anılması bu yüzdendir. (Muvazaa ‘danışıklı dövüş’ demek.)

İlk seçimde (1946) olmasa da, ikincisinde (1950) sandıktan DP iktidar olarak çıktı.

‘Tek parti dönemi’ olarak siyasi tarihimizde yer almış yılların bagajını sırtında taşıyan CHP, daha çok da bu yüzden, 1950 sonrasında, -27 Mayıs 1960 darbesinin ardından İnönü‘nün başbakanlığı üstlendiği kısa dönem dışında- tek başına iktidar yüzü görmedi.

Bugün de CHP her durumda yüzde 25 civarında bir oya hükmediyor, ama ne yaparsa yapsın yüzde 30 çıtasını fazla zorlayamıyor.

Geçmişi CHP için hem büyük bir şans (yüzde 25 garanti), hem de ağır bir yük (yüzde 30’u aşamıyor).

Zaten 1972’de İnönü‘yü liderlikten ederek CHP’nin başına geçmeyi başaran Bülent Ecevitde, 12 Eylül (1980) darbesi ardından yeniden partileşmeye izin verildiğinde, bunu göz önünde tutarak, CHP ile bağlarını kopardığını özellikle belli eden yepyeni bir parti (DSP) ile halkın karşısına çıkmayı tercih etmişti.

CHP’nin sorunu, zannedildiği gibi, lideri, yönetici kadrosu, hatta savunduğu ilkeler, hayat görüşü, felsefesi değildir; CHP’nin tarihinden gelen bir sorunu vardır ve başına kim gelirse gelsin, hangi felsefeyi savunursa savunsun bunu aşamıyor.

‘Ortanın solu’ ile de aşamadı, ‘sosyal demokrat’ görüntüyle de… İnönü soyadlı (Erdal İnönü) ile de aşamadı; işte gördük, daha geniş yığınlara açılabilmek için olağanüstü gayret gösteren Kemal Kılıçdaroğlu da partinin makûs talihini değiştiremedi…

Başına Muharrem İnce gelse durum farklı mı olacak?

CHP ‘anamuhalefet’ görevini doğru dürüst yerine getirse ve kendisini o konum ne gerektiriyorsa ona göre mücehhez kılsa daha doğru bir iş yapmış olur.

‘Dörtlü takrir’ türü çıkışlar ancak iktidar partilerinde görülürse bir anlam taşır. CHP onu 1945’te yaşadı.

Bugünle ilgili ‘kader günü’ beklentisinin fazla bir anlamı olduğunu sanmıyorum CHP için; kopma olursa, CHP onu da, 1972 yılında, içerisinden Güven Partisi‘ni çıkardığı, İnönü ile Ecevit yer değiştirdiğinde, yaşamıştı.

Sonrasında iflah olmadı CHP, ayrılıp yeni parti kuranlar daha da büyük hayal kırıklıklarına uğradılar.

Editör: TE Bilişim