Perçin yaptığı açıklamada "Destici önderliğindeki BBP yönetiminin hareketin ilke ve değerlerine zarar verdiğini izlemiş olduğu ilkesiz politikaları ve omurgasız duruşuyla BBP’yi ve Alperenleri zor durumlara soktuğunu en son AKP ile seçim işbirliğinde izlenen politika ve yaşanan süreçlerin Alperenliğe yakışmayan sıradan bir üslup içerisinde yürütüldüğünü, buna rağmen partinin adının bile oy pusulasında yer almasını sağlayamadığı gibi BBP adına milletvekilliği adaylık tespit ve aday gösterilen sıralamalarda büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Bu nedenle de yönetimin büyük bir başarısızlık yaşanmasına ve sukûtu hayale uğranılmasına yol açtığını söyleyen Perçin, bugünkü BBP yönetiminin BBP tabanını ve Alperenleri temsil etme hakkını ve meşruiyetini kaybettiğini, harekete daha fazla zarar vermeden, yıpratmadan, Şehit Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun kemiklerini daha fazla sızlatmadan derhal istifa etmeleri gerektiğini" söyledi.

BBP Beykoz İlçesi eski başkanı Melih PERÇİN’in 24 Haziran seçimleri ve BBP’ndeki gelişmelere yönelik açıklamaları şu şekilde;

Alperenler olarak hayatımızı adadığımız BBP’de yaşananları üzüntü ile takip etmekteyiz . Mustafa Destici başkanlığındaki BBP yönetimi gerek 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa referandumu gerekse, halen devam eden cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri ile ilgili süreçte izlediği politika ve tutumlar nedeniyle Ankara kulislerinden yayılan, kabul edilmesi bir yana dillendirilmesine dahi tahammül edilemeyecek dedikodulara sebebiyet vermekle Şehit liderimizin ortaya koyduğu ilke ve değerleri çiğnemiş, ilkeli ve seviyeli siyaseti ile bilinen, dik duruşuyla Türk siyasi tarihine damgasını vuran, her zaman övgüyle bahsedilen, örnek gösterilen BBP’ye ve şanlı tarihimize “gölge” düşürmeye ve hareketi töhmet altında bırakmaya çalışanlara malzeme üretmiş, dava arkadaşlarımızı ve hareketin çilekeş, vefakar takipçilerini de sukûtu hayale uğratmışlardır.

Ne kadar üstü örtülürse örtülsün tarih yaşanan süreçleri gün yüzüne çıkaracak, gerçekler er veya geç ortaya çıkacaktır. Pazarlıkların neticesinde AKP’nin lütfüne razı olunmuş, Parti içinde bu süreç sorgulanmasına karşılık sonuç sineye çekilmiştir. Şehit liderimizin “borç alan, emir de alır” veciz ifadesi dikkate alındığında borç verenin karşılığını mutlaka aldığı siyasal arenada “lütufta bulunanların”neler talep ettiği ve nelerin verilebileceğini ferasetinize bırakıyorum.

Ne yazık ki yaşanan süreçte, milletvekili olmak için her yolu mubah gören ilkesiz ve omurgasız siyaset, şan ve şeref dolu bir mazisi olan, muhalif siyasi çevrelerce bile saygı duyulan, gönüllerin partisi olan BBP’yi zor durumda bırakmış, BBP’nin ismi ve saygınlığını saldırıya açık hale getirmiş, çilekeş ve cefakar BBP camiasını da yaralamıştır..

Liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun şahadeti ile başlayan sistematik olarak BBP’yi yıpratma, zayıflatma ve yok etme politikası bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. Kurulmak istenen cumhurbaşkanlığı sistemi 1980’li yıllarda dile getirilen iki partili sistemin hayata geçirilmesi operasyonudur. İlk aşamada oluşabilecek tepkileri bertaraf etme adına seçimde ittifak yapılmasına yönelik düzenlemeler geçici bir manevradan başka bir şey değildir.

Parlamenter sistemde Yasamanın merkez olduğu bir siyasal sistemden Cumhurbaşkanlığı sistemi ile yürütmenin merkez olduğu bir siyasal sisteme geçilmektedir. Bütün Anayasal düzenlemeler vatandaşları iktidara karşı korumayı ve hukukun üstünlüğünü sağlamayı amaçlamışken getirilmek istenen cumhurbaşkanlığı sistemi olarak adlandırılan (esasen “başkancı sistem”) sistem ile ülkenin kaderi tek kişiden oluşan yürütmenin insafına, tekeline bırakılmaktadır. Yasama, yürütme ve yargı arasında denge kurulmak bir yana denge yürütme lehine bozulmuştur.

Elbette mevcut parlamenter sistemin problemleri vardır ve düzeltilmelidir. Ancak yolu bu şekilde olmamalıdır. Cumhurbaşkanlığı gibi başkancı bir sistem problemlerin çözümüne katkı sunmak yerine yeni problemlere yola açacaktır. Başkanlık sisteminin en iyi işlediği söylenen ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’nde bile başkanlık sistemi tartışma konusudur ve parlamenter sistem bir alternatif olarak sunulmaktadır.

Bu tartışmalar Türk vatandaşlarının gözünden kaçırılmıştır. Başkanlık sistemi çoğulcu toplumsal yapılara (ki geleceğin toplumları çoğulcu niteliktedir) uygun değildir. Çoğulcu toplumsal yapılara parlamenter sistem daha uygundur. Kısacası değişiklik ile Türk siyasi hayatı yağmurdan kaçarken doluya tutulmak üzeredir. 24 Haziran seçimleri Türk Milletine köprüye girmeden önce son bir çıkış fırsatı vermektedir. Milletimizden bu fırsatı iyi değerlendirmesini ve bildiği sistemden ayrılmamasını, belirsizliğin kapısını açmamasını diliyoruz. Ne kişi, ne millet ne de ümmetin kaderi bir tek kişinin iki dudağı arasına bırakılabilir. Bu nedenle parlamenter sistemi savunmak ilmi, insani ve İslami bir sistemi savunmak demektir.

Cumhurbaşkanlığı sitemi ile iki partili bir sistem oluşturulacaktır. İlginç ve hayret verici olan BBP dahil bazı siyasal partilerin kraldan çok kralcılık yaparak doludizgin bu sürecin bayraktarlığını yapmaları, kendi varlıklarından başka siyasal partilerin varlıkları uğruna vazgeçmeleridir. Bu süreci görmek ister istemez akıllara bazı soruları ve kuşkuları da beraber getirmektedir. Sistem değişikliği bahanesi ile Türk siyasi hayatını yeniden dizayn etmek, milli, yerli, bağımsızlıktan hiç bir şekilde taviz vermeyen, müstekbirlere baş eğmeyen, bölücülüğe asla izin vermeyen ve şahsiyet sahibi siyasal hareketleri yok etmek, bunlar yerine küresel güçlerle, BOP eşbaşkanlığı gibi uygulamalarla emperyalistlerle, küresel güçlerle işbirliği yapabilecek partilerin önün açılması ve sürekli iktidarda tutulması amaçlanmıştır. AKP’nin kuruluş sürecinde Abdurrahman Dilipak olmak üzere pek çok şahidin dile getirdiği ABD-FETÖ-AKP kurucularının işbirliği hatırda tutulmalıdır Bu süreçe katkı sağlayacak politikalar ve düzenlemeler içerisinde yer almayı Alperenlerin ve BBP’lilerin kabul etmesi mümkün değildir.

Bu nedenle BBP yönetimini, bir defa daha uyarıyor, çok geç olmadan -tıpkı Alperenlerin ve parti tabanın yaptığı gibi- sonu hüsran olacak olan olgular yerine algılarla yürütülen ve açıkçası halkın kandırıldığı, yanlış yönlendirildiği sonu belirsiz olan bu sürece destekten vazgeçmeye, hareketin aslında yer alan ilkelere sadık kalmaya davet ediyorum.

BBP asla ve asla milletvekilliği adaylığı gibi günlük çıkar rekabetine konu olamaz. Alperenler yüksek ideal ve ahlak sahibi olgun birer Ülkücü şahsiyet olarak kişisel çıkarlarını davasının önüne koymaz. Koyamaz. Koyanlar varsa onlar ne Ülkücü ne de Alperendir. Ne yazık ki, milletvekilliği listelerinin oluşturulması sürecinde BBP yönetimi tarafından pek çok kişiye mavi boncuk dağıtılmış olduğu siyası ortalıkta dolaşmaktadır.

Sonuçlardan memnun olmayanlar sadece kendilerine değil pek çok kişiye mavi boncuk dağıtıldığını, yanlış yönlendirilmelerin olduğunu gördüklerinde hayal kırıklığı yaşadıkları ve bu rahatsızlığın yönetim katında da tartışma konusu olduğu dedikoduları ortalıkta dolaşmaktadır. Bu dedikoduların gerçek olmamasını ümit ediyoruz. Bununla beraber müşahede ettiğimiz kırgınlık ve kızgınlıklar ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünü haklı çıkarır gibi duruyor. Bu süreçte lütuf sahibi partinin etkin olduğu yönündeki iddialar ise kabul edilmesi mümkün olmadığı gibi bu tip söylentileri duymak fevkalade üzüntü vericidir. Bu çerçevede FETÖ tehdidi ile BBP yönetiminin adeta kuşatıldığı yolundaki söylentilerin de gerçeği yansıtmayan dedikodudan ibaret söylentiler olmasını diliyoruz.

Bütün bu gelişmeler BBP’nin gerek merkez gerek taşra teşkilatlarında büyük rahatsızlıklara yol açmaktadır. BBP yönetiminde bulunanların bu gelişmeleri göz ardı etmesi, adeta görmezlikten gelmesi kabul edilebilir bir davranış değildir. Başka partilerin yörüngesine girmek, adeta uydu olmak bizleri ve tüm hareketimizin mensuplarını derinden üzmektedir Hiç şüphesiz bütün gelişmelerden parti yönetimi sorumludur. Bütün bu olumsuz gelişmelere BBP yönetimi aslına dönerek dur demeli, kardeşlik hukukunu hayata geçirmeye yönelik tedbirler almalıdır.

Bugüne kadar böyle bir gayreti ne yazık ki göremedik. Ümitlerimizin boşa olduğunu görmek üzüntü vericidir. Ancak bunun böyle gitmeyeceğinin bilinmesi de gerekmektedir:

- Biz rahmetli Seyyid Ahmet Arvasi hocamızın formüle ettiği üzere dünya durdukça uğrunda mücadeleye söz vermiş olduğumuz Türk-İslam Ülküsü davasının tavizsiz savunucuları olarak mücadelemize devam edeceğiz, Hiçbir güç bizi yolumuzdan döndüremez. Allah’a, Peygamber’e ve başta şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu olmak üzere binlerce şehit ve dava arkadaşımıza verdiğimiz söze sadık kalacağımızı bir defa daha ilan ediyorum.

- Biz yine Arvasi Hocamızın ifadesi ile ülkücüleri, ülkücü geçinenleri ve ülkücülükten geçinenleri çok iyi biliyoruz ve diyoruz ki hareketimizi ne Ülkücü/Alperen geçinenlere ne de Ülkücülükten/Alperenlikten geçinenlere bırakacağız. Hareketimiz mutlaka ve mutlaka onu temsil kabiliyetine sahip olan gerçek Ülkücülerce/Alperenlerle yoluna devam edecektir.

- Yüce Türk Milletine ve Dava Arkadaşlarıma sesleniyorum:

- Hak ve Hakikat yolundan vazgeçmeyiniz, iradenizi kimsenin tekeline vermeyiniz, yolun sonunda Allah huzurunda fert olarak yaptıklarımızdan sorumlu olacağımızı unutmayınız, algılarla değil olgularla yönetilen bir Türkiye için hak ve hukukunuza sahip çıkınız, çokluk içinde birliği yaşayınız ve yaşatınız.

-Türkiye iyi yönetilememektedir. Vatandaşlar algı yönetimine tabi tutulmakta, olgular gözden kaçırılmaktadır. Gerek iç gerekse dış politikada belirsizlik artmakta, günü birlik politikalarla ülkelimize zaman kaybettirilmektedir. Vatandaşların düşüncelerini açıklama hürriyeti fiilen ortadan kaldırılmıştır

-25 Haziran pişman olmak için çok geçtir. Şehit liderimizin hatırlattığı gibi müslüman keşke demez. Yarın keşke dememek için bugün doğru karar veriniz ve sonu belirsiz süreç olan tek adam rejimine hayır deyiniz.

Editör: TE Bilişim