“Şerefsİzlİk”  bulmaca
CHP ve MHP Genel Başkanlarının PKK ile pazarlık yapıldığı iddialarına “iftira, şerefsizlik” diyen
Erdoğan’ın, terör örgütüyle müzakereleri sürdürmek üzere “kendisi adına konuşacak özel temsilci” görevlendirdiğinin ortaya çıkması üzerine Türk siyaseti uzun bir süre “Şerefsiz kim?” sorusuna cevap aradı! Yorumsuz aktarıp, resimdeki “şerefsizliği” bulmayı size bırakıyoruz...
 
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 20 Ağustos 2010’da Afyonkarahisar’daki konuşmasında siyasi iktidar ile terör örgütü arasında bir “ pazarlık ” olduğunun konuya kafa yoran herkes tarafından dillendirildiğini ve “AKP’nin PKK’yı terör örgütü olarak görmemeye başlamasının bu pazarlığın sonucu ” olduğu öne sürdü. Aynı gün konuşan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ifadeleri konuyu daha da netleştirdi:
Kandil’den ses geliyor, 4 defa görüşüldü, 4 günde de anlaşma yapıldı. Kiminle? İmralı ile anlaşma yapıldı. Bunu niye açıklamıyorsun Sayın Başbakan? 
 

Terör örgütüyle görüştüğümüzü 
ispatlamazsanız müfterisiniz

Muhalefete, bir gün sonra 21 Ağustos’ta Kayseri’den cevap veren Tayyip Erdoğan önce çok sert ve iddialı bir çıkış yaptı:
“Bizim dört kez bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Bugüne kadar AK Parti iktidarı olarak terör örgütüyle hiçbir zaman masaya oturmadık, oturmayacağız da. Bizim felsefemizde, anlayışımızda böyle bir şey olamaz. Bu iftirayı atanlara söylüyorum, ey Kılıçdaroğlu, ey Bahçeli bizim masaya oturduğumuzu söylüyorsanız, bu iddianızı ispatla siz mükellefsiniz siz... Eğer bu iddianızı ispatlamazsanız müfterisiniz, daha ileri bir ifade kullanmıyorum, çünkü terbiyem buna müsaade etmez.” 
Devlet görüştü ama ben görevlendirdim!
İlk anda kendinden bu kadar emin konuşan Erdoğan, çok değil üç gün sonra Show TV’de Siyaset Meydanı programında bu kez “devlet görüşebilir” diyecekti:
 “Biz siyasi iktidar olarak, siyasi hükümet olarak hiçbir zaman bir terör örgütüyle veya temsilcileriyle masaya oturup görüşme yapmayız... Şu veya bu şekilde çeşitli kurumlarıyla bu tür bazı münasebetler gerekirse devlet onu kendisi yapar... Mesela, devletin istihbarat kurumu vardır...” 
Nitekim öyle de olmuştu; terör örgütüyle temas Milli İstihbarat Teşkilatı üzerinden kurulmuştu. Ancak tek farkla:
 Erdoğan bu “pazarlığın” iddia ettiği kadar dışında değildi. Kısa süre sonra, memurunu “yedirtmeme” çırpınışları sırasında Hakan Fidan’ı “bizzat görevlendirdiğini” söyleyecekti. Fidan’ın “olay siyasi boyuta taşındığı için kendisinin görevlendirildiğini” söylemesi de görüşmelerin muhatabının “devlet” değil “siyaset” kurumu yani “iktidar” olduğunu işaret ediyordu. Keza, dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş de “vakti geldiğinde siyasi iradeye daha yakın kişilerin” de görüşmelere dahil olabileceğini söylüyordu.
 

Sır gibi saklanan koordinatör ülke
2009 yılı sonunda, “Başbakan’ın özel temsilcisi” Hakan Fidan, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş, PKK’lı Mustafa Karasu, Sabri Ok ve Zübeyir Aydar arasındaki görüşmeye nezaret eden “koordinatör ülke” hemen her şeyin deşifre olduğu, ortalığa saçıldığı günlerde dahi  “devlet sırrı” gibi saklandı.
CHP Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu’nun 13 Şubat 2012’de Başbakan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesi de “koordinatör ülke ya da ülkeler” üzerindeki örtüyü kaldırmaya yetmedi. 
Medyada iddialar çeşitliydi; görüşmeleri ABD ya da Norveç’in organize ettiğini söyleyenlere ek olarak, “akil”  Yıldıray Oğur temasların daha önce İsrail-Filistin görüşmelerini de yürüten İsviçreli bir vakıf aracılığıyla yapıldığını, Avni Özgürel ise koordinatör ülkenin İngiltere olduğunu savundu.
 

Erdoğan’ı yakacak sızdırma
“Görüşmelerin içyüzü Erdoğan’ı yakacak”  başlığıyla önce Dicle Haber Ajansı, ardından da Fırat Haber Ajansı tarafından yayına konan ses kaydı (sonradan her iki siteden de kaldırıldı) AKP iktidarı döneminde PKK ile daha önce de görüşüldüğünü ve bunun Oslo’da yapılacak beşinci görüşmenin hazırlığı olduğu, yani Bahçeli’nin iddia ettiği gibi geçmişte 4 görüşmenin daha yapıldığını ortaya çıkardı.
Hakan Fidan’a göre 2003 yılında, görüşmelerde aktif rol olan Hasan Cemal’e göre 2004’te, Aysel Tuğluk’a göre ise 2006’da başlayan “görüşmeler”in sonuncusu Habur rezaleti ve Reşadiye saldırısından sonra yapılmıştı. 13 Eylül 2011 günü internete düşen ses kaydında Başbakan’ın özel temsilcisi, MİT ve PKK arasındaki  “muhabbet” çarpıcıydı!
Hayli uzun olan görüşme içeriğinin her satırını yayınlamaya kalksak günler sürer ama bugün ve yarın birçok maskeyi düşüren “pazarlığın” geniş özetini okuyacaksınız bu sayfada.
 

Aman CHP ve MHP duymasın
 “Arabulucu”, “koordinatör ülke temsilcisi” bu görüşmenin kendi girişimleri olduğunu belirterek “pazarlığı” şöyle başlatıyor:
“Abdullah Öcalan tarafından üretilen kendi fikirleri parlamentoda yasa çıkarılacağı zaman dikkate alınacaktır. Biz iki şeyden bahsediyoruz bir kamuoyuna yapılan açıklamalar bir de perde arkasındaki gidişat. Bunu kendilerine söyledik, hem MİT hem de devlet için oldukça riskli. Hali hazırda PKK ile müzakereye oturmuş olmaları bugün kamuoyuna yansırsa CHP ve MHP ne der acaba. Devlet temsilcisi olarak MİT’in elemanlarının burada hem de dağ kadrosu ile Oslo’da müzakereye oturmuş oldukları duyulsa ne olurdu. CHP ve MHP ne derdi? Yine aynı şekilde PKK ile Öcalan arasındaki mesajları getirip götürdükleri yayınlansa ne kadar kötü olurdu bu. Yani prosedürel birçok zorluklar aşılmış. Yani bu süreç devletle PKK arasında müzakereyle sonuçlanmayacaksa eğer bu kadar zorluğa ne gerek var?”  
 

MİT’ten PKK’ya: Ne vaat 
ettikse yaptık

MİT’in Kandil ile görüşmek dışında Öcalan için “kuryelik” de yaptığının anlaşıldığı bu sözlerle başlayan “pazarlığın” yorumsuz geniş özetinin ilk bölümüne geçelim:
 “Afet Güneş: Öncelikle tekrar bizi bir araya getirmede katkılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Bu çalışmaya başlarken çok uzun soluklu bir çalışma olacağının bilincinde başladık her iki taraf olarak. Yine her zaman aynı şeyi söyledik, zaman zaman kesintiler olabilir kimi zaman inişler ve çıkışlar yaşanacaktır dedik. Önemli olan amaçta değişiklik olmamasıydı. (...) Muhataplarımızın tabii zaman zaman beklentilerini de alıyoruz. Bizi daha farklı bir profilde görmek istediklerini söylüyorlar. Birçok konuda zaten açık konuştuk yine açık söyleyeceğim; kimi zaman bu bizi rencide etti yani neden bu güvensizlik diye. Ancak zamanı geldiğinde siyasi iradeye daha yakın kişilerin bu platformda yer alabileceğini zaten belirtmiştik. Her vesileyle bugüne kadarki temaslarımızda ne vaat ettikse kendi ölçülerimiz dahilinde gerçekleştirdik. Bu gelişme de nihayetinde benzer bir şekilde oldu. Sayın Fidan bizimle birlikte bu toplantıya katıldı. Kendileri Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı onun da ötesinde Başbakan’a en yakın kişilerden biri.
 

Fidan “Sayın Öcalan”ı 
dilinden düşürmüyor

Hakan Fidan: Ben öncelikle merhaba diyorum tanıştığımıza memnun oldum. Bu ekibin yeni üyesiyim. Afet Hanımın da dediği gibi yaklaşık bir ay önce İmralı da Sayın Öcalan’la bir araya geldik. Zaten ismimi söylemiştim. İsmim Hakan Fidan. Müsteşar Yardımcısıyım ama Sayın Başbakanımızın özel temsilcisiyim. (...) Arkadaşlarımızın uzun zamandır sizinle beraber devam ettirdikleri çalışmalar gerçekten her türlü takdirin ötesindedir. Ama bir noktadan sonra verilen raporlar çerçevesinde olayın teknik görünen bir çalışmadan öte daha siyasi içerikli, daha farklı bir boyuta taşınması ihtiyacı hasıl olunca, Sayın Başbakanımız bu konuda beni görevlendirdi. (...) Orada Sayın Öcalan’la iki saatten fazla bir görüşmemiz oldu odasında. Üç kişiyiz, bayağı uzun ve verimli bir görüşme oldu. Kendisinin sağlık durumu oldukça iyi. Zihni fevkaladeden iyi çalışıyor. Artikülsyonları oldukça sağlıklı. Konuları karşılıklı tartıştık. Tabii verdiği cevapları sürekli siyasi tahlilden geçirerek olaylara yaklaştığı için biz de siyasetin ve şu anda hizmet etmekte olduğumuz siyasetçinin ne düşünmekte olduğunu elimizden geldiğince aktarmaya çalıştık. Ben burada en büyük görevin de açıkçası bu olduğuna inanıyorum. Yani şu anda iktidarda bulunan seçilmiş siyasetçinin psikolojisi nedir, perspektifi nedir, olaylara nasıl yaklaşıyor, ben bunu aktarmaya çalışacağım. Sizden aldığım perspektifi de tabii oraya yansıtacağım ama bu arada belli konularda da belli mutabakatlara varma belli konularda tartışma görevini de cevap verme görevini de elimizden geldiği kadar üstleneceğiz. Ama tekrar ediyorum ki ben burada ne dersem diyeyim belki çok fazla reklamlara gidebilir diye düşünüyorum ama hükümetin çok ciddi niyeti var. 
(...)
Sabri Ok: Sağ olun teşekkürler. Daha iyi öğrenmek daha iyi anlamak için bir kaç soru sormak istiyoruz. Siz gittiniz Önderlik’le görüştünüz. (...)Tartışmanızın ve görüşmenizin özetini bizimle paylaşmaya değer gördüğünüz hususları varsa dinlemek isteriz.
 

İmralı’daki cani ile birleşmişler
Hakan Fidan: (...) Hapishanede geçen on senenin ve okumanın verdiği çok ciddi bir transforme edici gücü var. (...) Ve tabi yıllar boyu belli olayları yaşamış, belli noktalara gelmiş, belli dersleri çıkarmış. Şimdi bulunduğu yerden çok daha sağlıklı, çok daha objektif, çok daha nesnel var olan sıcak şartlardan etkilenmeyen çözümlemelere ulaşıyor. Bunu sürekli satır aralarında felsefi olarak görmek beni memnun etti. (...) Yüzde doksan, doksan beş gelen bütün konularda birleşen bir genel çizgiye gelindi. (...) Fakat ona şunu söyledik biz; Türkiye’deki siyasi rejimi ve şartları dikkate aldığımız zaman şu an hiç kimsenin, özellikle Sayın Başbakanın çıkıp böyle bir şeyi ifade etme şansı yok. Ama şunu herkes bilir, burada olumlu bir şey varsa, sizin katkınız olmadan olumlu hale gelmeyeceğini biz hepimiz biliyoruz. (...) İmralı’daki çözüm iradesini olaya iyi niyetle yaklaşımı Sayın Öcalan’ın yıllar içerisindeki oluşturduğu düşünsel evrimi, ulaştığı sonuçları, ulaştığı sonuçların bölgeye yönelik vizyonunun, ülkeye yönelik vizyonunun yüzde doksan, doksan beş oranında kendi çizdiği vizyonla nasıl örtüştüğünü de anlattım.(...)  
 

Davalar kamuoyunun 
gözünü boyamak içinmiş

Mustafa Karasu: (...)Türkiye’de bazı şeyler yapılacak, Kürt sorununda adım atılacak deniyor, bunlar hep söyleniyor. Sonunda dördüncü Oslo’da daha somut bir karara gidilerek önderlik yol haritası verecekti ve bunun üzerinde neler yapılacağı konusunda müzakere edilecekti...
Afet Güneş: Tamam ben de diyorum ki önderliğin yol haritası elimde. Maddeleri de belli. Haydi buyurun müzakere edelim.
Mustafa Karasu: Ben şuna inanıyorum devlet istesin, şu anda bizi uçağınıza alıp götürebilirsiniz isteseniz.
Afet Güneş: Kesinlikle. Ben diyorum gelin götüreyim.
(...)
Mustafa Karasu: Demek ki o zaman önderlikle görüşme sorunu da yok.
Sabri Ok: Benim hakkımda iddianame hazırlandığı söyleniyor. Bir tarafta kapatılırken bir tarafta açılıyor.
Afet Güneş: Hep söyleniyor yani. Bir dosyanın tamamlanması adına yapılan operasyonlar.
(...)
Mustafa Karasu: (...) Türkiye toplumunun önder Apo’yu muhatap olarak benimsemesi Türkiye’nin çıkarınadır. (...) Bunu siz de kabul ediyorsunuz diyorsunuz ki en makul Önderlik’tir onunla anlaşabiliyoruz, o doğru yaklaşıyor.
Afet Güneş: Çünkü değiştim diyor. (...) Devlet de şu an karşı taraftaki talepleri (...) Ben bunların içerisinden hangilerini yapabilirim ne kadar zamanda yapabilirim hangi koşullarda yapabilirim o da bunu tartışıyor kendi kendine zaten.” 
 

Editör: TE Bilişim