İYİ Parti Medya ve Propagandadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. 

Özdağ, "ABD’de yayınlanan bir analizde Türk ve ABD orduları arasında bir çatışmanın artık imkân dışı olmadığına dikkat çekiliyor" diyerek, hükümetin dış politikasını sert bir dille eleştirdi. Özdağ, İYİ Parti olarak buradan AKP'yi uyarıyoruz dedi.

Özdağ'ın açıklamaları şöyle:

"ÜRKÜTÜCÜ BİR SENARYO İLE KARŞI KARŞIYA GELEBİLİRİZ"

"Türkiye’nin hedefi zayıf toplantılar düzenleyip zayıf kararlar almak olmamalı. Dış politikada yalnızlık arzu edilmez. Yalnızlık riskli bir durumdur. Mümkünse ülkeler çıkarlarını korumak için ittifaklar oluşturmaya çalışmaktadırlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün hamleleri şu anki iktidar tarafından okunmalı ve analiz edilmelidir.

Kudüs gelişmesi sonucu ortaya çıkan jeopolitik ortam konusunda endişelerim var. Ürkütücü bir senaryo ile karşı karşıya gelebiliriz. Yüksek ihtimal demiyorum.

Türkiye’ye karşı İsrail, Yunanistan, Rum kesimi, Ermenistan, PKK hatta Suudlar ve Mısır’ın yer aldığı bir planlı değilse bile bir kriz anında oluşabilecek ciddi kayıplar vereceğimiz gelişmeler ile karşı karşıya kalabiliriz.

Yaptıkları hatalarla hükümet çevremizin bize hasım haline geldiğinin farkında değil midir?

FETÖ’cülerin sayesinde İsrail ve Yunanistan’a Türkiye’nin bütün zayıflıklarını bildiğini tahmin edebiliriz. Böyle bir durumda da KKTC’den asker çekiyoruz. Siyasi olarak Türkiye’ye karşı hareket edeceklerdi. ABD’nin de bizi bu durumda desteklemeyeceğini görmek sürpriz olmaz. Geçen Yeni Şafak’ın haberine göre, ABD’de yayınlanan bir analizde Türk ve ABD orduları arasında bir çatışmanın artık imkân dışı olmadığına dikkat çekiliyor. Belki burada size anlattığım ihtimal yüzde 2/3’le sınırlı.

"İYİ PARTİ OLARAK UYARIYORUZ"

Burada kastettiğim bunların birleşip Türkiye’nin üzerine yürüyecek olması değil. Denizde bir yakınlaşmada donanma kaybedebileceğimiz veya PKK üzerinde yıpratılmamız olabilir.

En büyük tehdit dışarında gelen tehdit değil. İktidarın kötü yönetimi ve düşman çoğaltma taktiğidir. Ülkenin en büyük sorunu AKP’nin yürüttüğü bölücü yönetim şeklidir. TSK'ya güç kaybettirildi. Şimdi yapılması gereken ordunun eski gücüne kavuşturulmasıdır. Düşmanlarımız bunun farkında. Hükümeti buradan İYİ Parti olarak uyarıyoruz. Ülkenin güvenliğine yeterinde önlem verilmiyor. Halk basın aracılığı ile bir şekilde yönlendirilmeye çalışılıyor. Suriyelilere milyarlar harcanıyor ama Esad’la masaya oturma sinyalleri veriliyor. Sınır dışındaki bayrağımız kaçırılıyor. Böyle bir dış politikadan AKP vazgeçmeli."

Değerli basın mensupları,

İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararı alarak, Ortadoğu bölgesinde sonu şimdiden görülemeyen bir süreci tetiklediği açıktır. İsrail güvenlik güçlerinin de yapılan protestolara karşı orantısız ve vahşi bir şiddet uyguladıkları görülmektedir. Kudüs, İslam dünyasının ortak değeridir. Hristiyanlık ve Yahudilik için taşıdığı önem de açıktır. Hal böyle olunca, ABD’nin 2000 seneden bu yana savaşların temel sebebinin din olduğu bir bölgede bu adımı atarken sonuçlarını düşünmemiş, hesaplamamış olması mümkün değildir. Türkiye’nin bu durumda yapması gereken zayıf İslam Teşkilatı Topluluğu toplantıları düzenleyip, bu toplantılardan daha da zayıf kararlar çıkarmanın ötesinde olmalıdır. Eğer Dışişleri Bakanlığı’nın sitesine koyduğunuz kararlarda İngilizce metin ile Türkçe metin arasında farklar varsa kendi kamuoyunuzu yanıltabilirsiniz ancak dünyanın geri kalanı karşısında sadece komik düşersiniz.

Basın Toplantısı Metni

Sayın basın mensupları,

Dış politikada yalnızlığın bazen gereklisi olabilir; ama değerlisi olmaz. Dış politikada yalnız olmak arzu edilmez. Yalnızlık somut menfi sonuçları olabilecek riskli bir durumdur. Bazen bir ülke çıkarını, güvenliğini, varlığını korumak için kimse onu desteklemese de mücadele etmek zorunda kalabilir. Bu arada mümkünse çıkarları uyumlu başka devletleri yanına çekmeye, gücünü, konsantrasyonunu, iç uyumunu arttırmaya çalışmalıdır. Bağımsız olmak, manevra alanını korumak, kendini savunmak ve çıkarlarını korumak için kendinden başka kimseye güvenmemek başka şeydir, sana karşı ama eskiden bölünmüş aktörleri bir araya getirmek başka şeydir.

Değerli basın mensupları,

Kudüs ile ilgili gelişme sonrasında ortaya çıkan jeopolitik ortam ve Türkiye’nin çevresindeki bazı aktörler arasında son dönemde gelişen ilişkilere dair bir endişemiz var ve bugün esas olarak sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Ürkütücü bir senaryo ile karşı karşıya olabiliriz. Yüksek ihtimal demiyorum; ama zaten şimdi dikkat çekmeye çalışacağım riskin önemli olması için yüksek ihtimal olması da gerekmiyor. Türkiye'ye karşı İsrail- Yunanistan- Rum Kesimi- Ermenistan- PKK hatta Suudlar ve Mısır’ın dahili olduğu; 1) planlı, 2) veya değilse bile bir kriz anında oluşabilecek, 3) oldu- bittiyle biz ne olduğunu anlamadan ciddi kayıplar yaşayabileceğimiz gelişmeler ile karşı karşıya kalabiliriz. Böyle bir risk var. Doğu Akdeniz’deki güç dengesi de Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir. Bölgede Türkiye’ye karşı AKP’nin yanlış dış politikasının sonucu olarak tam adı konmamış askeri, siyasi, ekonomik bir bloklaşma var ve bu bloklaşmaya karşı Türkiye yalnız, hazırlıksız ve hatta belki de habersizdir.

Yunanistan ile İsrail on yıllardır soğuk ve mesafeli idiler. Şimdi neredeyse (Rum kesimiyle beraber) müttefik oldular. Son dönemde İsrail, Rum ve Yunan liderler çok fazla görüştüler. Bu ülkelerin hava, kara, deniz birlikleri ortak tatbikatlar da yaptılar. İsrail uçakları Yunanistan’da, özel kuvvetleri Kıbrıs’ta eğitim ve ortak tatbikat yapıyor. Bu üç ülkenin en üst düzey liderleri, dışişleri ve savunma bakanları son 2-3 yılda o kadar çok görüştüler, o kadar sık birbirlerini ziyaret ettiler ki bunları takip etmek zorlaşıyor. Bu üç ülke ne konuşuyorlar aralarında? Akdeniz’deki doğalgaz aralarında ortak bir konu ama zirvelerin düzey, sıklık ve türü bu görüşmeleri açıklamaya yetmiyor. Bu bölge bazı önemli gelişmelere gebe görünüyor. Türkiye uyanık olmak zorundadır.

Keza Yunanistan, Rum Kesimi ve Mısır arasında da temas ve askeri tatbikatlar var. Ermenistan’ın protokollerden çekilme tehdidini de buraya not edebiliriz.

PKK terör örgütünün bu devletlerin hepsiyle ilişkisi ve hatta işbirliği olduğu da malum. Ege’de veya Akdeniz’de yaşanabilecek bir askeri gerilimde kendimizi birden kurtlar tarafından çevrelenmiş olarak bulabiliriz.

Şimdi hiç bu konudan bahseden bir Hükümet yetkilisi oldu mu? Bu durumun, önemli ölçüde yaptıkları hatalarla, bize hasım her tür aktörü bir araya getiren Hükümetin adımlarıyla mümkün hale geldiğinin farkında bile değiller muhtemelen.

Çünkü dış politikayı gerçekler değil hayaller üzerinden yapıyorlar. Hiçbir hayalleri gerçekleşmiyor ama böyle giderse bizim kabuslarımız gerçek olabilir. O yüzden kendilerini uyarıyoruz, bir an önce Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçekçi dış politikasına dönün.

Sayın basın mensupları,

Normal zamanda belki üzerinde o kadar da çok durulmayabilecek Türkiye karşıtı bu blok herhangi bir zamanda kurulmuyor. Türk ordusu sayı, moral, liderlik, disiplin, doktrin olarak uzun zamandır şimdiki kadar zayıf, eksik, sorunlu olmamıştı. FETÖcüler sayesinde İsrail ve Yunanistan’ın Türkiye'nin askeri gücü, planları, istihbaratı, zayıflıkları hakkında her şeyi biliyor olmaları şaşırtıcı olmaz. Üstelik bütün bu gelişmeler KKTC’den asker çektiğimiz bir süreçte oluyor.

Değerli basın mensupları,

Yukarıda saydığım aktörlerin ülkemize karşı önemli garazları, rahatsızlıkları var ve muhtemelen, "bir daha Türkiye'yi böyle zayıf, bölünmüş, yalnız, moralsiz bulamayız" diye düşünüyorlar. Çok yüksek ihtimal değilse de aralarında bir savaş halinde birbirlerinin yardımına gelmeyi içeren gizli (yazılı veya sözlü) mutakabatlar olabilir. En azından siyasi olarak Türkiye’ye karşı beraber hareket edeceklerdir. ABD ve AB ülkelerinin böyle bir senaryoda bizi hemen, güçlü ve etkili bir şekilde destekler şekilde müdahale edeceği şüphelidir.

Şimdi burada çizilen genel resmin önümüzdeki 3-5 yılda pratikte gerçekleşme ihtimali belki sadece yüzde 2-3’tür. Şimdi burada havaalanına gidin ve uçağa binerken düşme ihtimalinin % 2-3 olduğunu söylesinler. Biner misiniz o uçağa? Kastettiğimiz tehdit hepsinin ordularını birleştirip Ankara ya da İstanbul'a yürümeleri de değil elbette. Ama mesela denizde yaşanacak bir gerginlikte biz ne olduğunu anlamadan kayıplar vermemiz, yukarıdaki ülkelerin bu arada birbirlerine istihbarat, siyasi destek, belki PKK vasıtasıyla başka tür destek vermeleri önemli bir ihtimaldir. Özellikle böyle bir senaryonun yeni bir FETÖ darbe girişimi ya da o tür başka dramatik bir şeyin hemen öncesi ya da sonrasında olduğunu düşünün.

Değerli basın mensupları,

Böyle bir senaryonun yaşanması dünyada, bölgede ve içimizde son dönemde yaşanan gelişmeler nedeniyle her zamankinden daha mümkündür. Ancak en büyük tehdit dışarıdan ülkemize yönelik gelen tehdit değil, AKP’nin Türkiye’yi kötü yönetmesinden, düşmanlarımızın sayısını artırmasından ve Türk Milleti’ni ayrıştırmasından kaynaklanan tehdittir. "Bütün dünya bize karşı" diyen havuz stratejistleri bilmelidir ki, ülkemizin bu zayıflık, yalnızlık ve bölünmüşlüğe sürüklenmesinde en büyük sorumlusu AKP’dir.

Fırsat bulursa “Türkiye’yi yerden yere vurmak” isteyecek çok aktör var ve Türkiye’yi yönetenlerin görevi onlara bu fırsatı vermemektir. FETÖ-AKP ortaklığıyla Türk ordusuna karşı yapılanlar olanlar sayısal, moral, teknik boşluk Türk ordusunu zayıflatmıştır. Bu yaralar hızla, akıllıca ve keyfi kararlarla değil akılcı ve kolektif bir bakış açısıyla sarılmalı ve Ordumuz eski gücüne kavuşturulmalıdır. Ama bu kolay ve çok hızlı olacak bir şey değil. Ve düşmanlarımız da bu durumun farkında ve kendilerince bu fırsat penceresinden istifade etmek isteyebilirler.

Değerli basın mensupları,

Dış politikada başarılıysan bunu tabii ki siyasete malzeme yap ama değilsen, zayıfsan, yalnızsan, dışarıda girdiğin her bilek güreşini kaybetmişsen, bir birinin dizine bir öbürünün dizine oturuyorsan, kırmızı çizgilerin sürekli pembeleşiyor ve hep geriliyorsa, Barzani'ye şuna buna kaptırdığın milyar dolarların üzerine soğuk su içmişsen, Suriyelilere kendi rakamlarına göre 34 milyar Dolar harcamışsan, müttefikin olan ülkeler senin üssünü kullanıp seni bölmek isteyen terör örgütüne devlet kuruyorsa, FETÖ'nün başına kol kanat geriyorsa, İran ambargosunu deleceğim derken Türkiye'nin İran'a onlarca milyar dolar kaliteli ihracat yapması fırsatını elinin tersiyle itmişsen ve belki şimdi milyarlarca dolar belki daha da fazla ceza ödemek zorunda kalacaksan buna nasıl başarı denebilir?

Hezimetlerini allayıp pullayıp “zafer” diye yutturmaya çalışıyorsun. Ecdadın mezarını kaçırmayı bile başarılı operasyon sayıyorsan zaten durumun bellidir. Belki içeride bu yönde herkesi bir süre, bazı kişileri sürekli kandırabilirsin. Ama dünyayı ve düşmanlarını, rakiplerini kandıramazsın. Herkes Türk dış politikası ve güvenlik siyasetinin rasyonel, modern, başarılı, sürdürülebilir olmadığını görüyor. Dış politikamızın gereksiz dolu ekonomik maliyetleri vatandaşlarının sırtına yüklediğini anlıyor. Türkiye’nin yalnızlaştığını, eski yeni sözde müttefikleri tarafından kullanıldığını, kendini savunamadığını, önemli şeyleri bırakıp tali konularda enerjisini tükettiğini görüyor. Ordusunun eski gücünde olmadığını görüyor.

Türkiye ile problemli aktörler hiç bu kadar çok, sık, üst düzeyde ve çok muhtemelen Türkiye karşıtı mülahazalarla bir araya gelmemişti.

Dış politikada yıllardır yapılan yanlışlar Türkiye’nin göreceli gücünün azalmasını beraberinde getirmiştir. Ayrıca dikkat edin Türkiye son dönemde genelde daha zayıf koalisyondadır. Koalisyon ortakları tarafından da kullanılmakta ve ütülmektedir. Bir iki tatlı dille, bir iki küçük jestle kandırılabilir bir ülke haline gelmiştir. Sırtı sıvazlanıp lokması ağzından alınmaktadır. Türkiye’ye verilenler hep küçük, şartlı, geçici, sembolik, geri alınabilir, zorlu, maliyetli, riskli şeylerdir. Türkiye’den istenen ve genelde alınanlarsa hep büyük, neredeyse karşılıksız, orantısız, stratejik ve bir kere kaptırdın mı bir daha geri alınamaz şeyler. 15 yıldır dış politikanın tepesinde kim olsa bir şeyler öğrenirdi. Ama AKP Hükümeti öğrenmeyi bırak zihinsel olarak gerilemektedir.

En çarpıcı, kolay anlaşılabilir örneklerden biri şudur: Bir yere askeri harekat yapacaksan bu önceden borazanla duyurulmaz. Eğer Afrin’e gireceksen, bunu duyurma. Çünkü o zaman karşındaki kendini korumak için önlemini alır, saklanır, kaçar, silahlanır, yolunu kapatır, yoluna tuzak koyar, müttefik bulur, kendine koruyacak büyük bir ağabey bulur. O zaman da sen ya istediğini yapamaz, harekatı gerçekleştiremezsin, yapsan da gittiğin yerde kimseyi bulamazsın, daha çok kayıp verirsin, bulup hakkından gelemediğin örgüt abilerinin arkasından sana nanik yapar. Bunları anlamak ve görmek için strateji dehası olmaya da gerek yok.

Sayın basın mensupları,

Suriye’deki PKK-PYD varlığına karşı yapılan bütün o tehditler ve sarfedilen caf caflı sözler, “bir gece ansızın geliriz”” tam da bu sonuçları doğurmadı mı? Peki, bu affedilmez hataların bedelini kim ödüyor? Biz ödüyoruz, daha fazla kayıp vererek, PKK’ya gerçek anlamda ilişemeyerek, kendi inandırıcılığımızı zayıflatarak, hemen her aktörle ilişkimizi kötüleştirerek, herkes için alay konusu olarak, askeri anlamda çıkmaz sokaklara girerek, müttefik olunmaması olunursa da kullanılması gereken bir aktör olarak görülerek.

Arkadaşlar dış politika ciddi bir iştir. Hele bu zamanda ve bu coğrafyada. Her konuda olduğu gibi dış politikada da hata yapmak kaçınılmazdır. Belki arada bir hata yapabilirsin ama sürekli hata yaparsan bu ortamda yaşayamazsın.

Editör: TE Bilişim