Özdağ'ın basın toplantısı Cumhur Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'a açık mektup şeklinde gerçekleşti.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ açıklamasında şöyle dedi;

KHK TEPKİSİ

"24 Aralık 2017 tarihinde yayınlanan 696 sayılı KHK bir kez daha göstermiştir ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan, 15 Temmuz FETÖ’cü darbesini, otoriter rejimini kurmak için bir araç olarak kullanma politikasını sürdürmektedir.

Erdoğan Atatürk’ün kurduğu devleti 15 senelik yönetimden sonra ağır bir devlet krizine sokmuştur. Küresel ve bölgesel gelişmeler ile birlikte değerlendirildiğinde bu kriz Türkiye için bir milli güvenlik sorunu oluşturmaktadır.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki süreçte; TSK, Jandarma ve Emniyet teşkilatı başta olmak üzere devlet kurumlarına AKP eli, yardımı, onayı ve desteği ile sızdırılan FETÖ’cü unsurlar devlet kadrolarından temizlenmeye başlamıştır. Ancak bu temizlik daha önceki yıllarda da Türkiye Cumhuriyeti devletine bağlı subay kadroları, FETÖ’cüler tarafından Ergenekon, Balyoz, Casusluk Davaları ile TSK’dan ayrılmaya zorlandığı için TSK’nın kuvvet bünyesinde ağır tahribatlara neden olmuştur. Türk Ordusu savaş kabiliyetini ciddi ölçüler içinde yitirmiştir. Böylece Erdoğan, 2002-2016 arasındaki politikaları ile Türk Ordusu’na ağır zarar verilmesine yol açarak Türkiye’nin milli güvenliğini ağır şekilde tehdit altına atmıştır.

“MİLLİ GÜVENLİK” POLİTİKASI

Buradan sizin aracılığınız ile Sayın Erdoğan’a bütün samimiyetimle seslenmek istiyorum. Türk Ordusunun içinde bulunduğu zaaf düşman ve rakip ülke Genelkurmay Başkanlıklarının farkında olduğu bir durumdur. Sayın Erdoğan, TSK’dan FETÖ’cü kadrolar temizlenirken, ülke güvenliği için tehdidi en alt seviyeye indirmek için üç ayaklı bir milli güvenlik politikası yürütmelisiniz.

İzlenmesi gereken milli güvenlik politikasının birincisi ve en önemlisi içeride toplumsal gerilimi düşürmek, milli birlik ve beraberlik atmosferini güçlendirmek olmalıydı. Bu politika aziz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile “iç cephenin” güçlendirilmesidir. Yıkılmayan iç cepheler, dağılan orduları bile toparlar. Nitekim, Sakarya Muharebeleri öncesinde, ayakta kalan iç cephe, çekilen ve dağılan orduyu tekrar ayağa kaldırmıştır. Oysa, iç cephe dağılır ise en güçlü ordular bile çöker. Bunun en önemli kanıtlarından birisi SSCB’nin çöküşü ve Kızıl Ordu’nun savaşmadan dağılmasıdır.

KENDİNİZ GİBİ DÜŞÜNMEYEN BU KİTLEYİ AŞAĞILAMAYA DEVAM EDİYORSUNUZ.

Sayın Erdoğan, siz 15 Temmuz sonrasında iç cepheyi güçlendireceğiniz yerde otoriter bir rejim kurmak adına iç cepheyi parçalamakla kalmadınız, Türk Milleti’nin en az yarısını kendinize düşmanlaştırarak, yabancılaştırdınız. 16 Nisan Kirli Referandumu ve bu referandum sırasında kullandığınız dil ve referandum sonucundaki YSK damgalı sonuç, parlamenter demokrasiyi savunan insanlar ile sizin aranızdaki son bağların da kopmasına neden olmuştur. Bugün, Sayın Erdoğan siz daha fazla yetkileri olan, ancak milletinin büyük kısmıyla duygusal bağı kalmadığı için iç cephesi çökmüş bir ülkenin cumhurbaşkanısınız. Buna rağmen ne yazık ki bu durumun farkında değilsiniz veya umurunuzda değil ki, her gün kendiniz gibi düşünmeyen bu kitleyi aşağılamaya devam ediyorsunuz.

İKİNCİ MİLLİ GÜVENLİK

Sayın Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasında izlemesi gereken ikinci milli güvenlik politikası, uluslararası ilişkilerde bir milli menfaat öncelikleri sıralaması yapmaktı. Sayın Erdoğan, öncelikler sıralaması yapıldıktan sonra, bütün dünyada Türkiye’ye yönelik sempatiyi artıracak bir demokrasi-hukuk devleti ve barış hareketi başlatmalıydınız. Türkiye’yi, uluslararası gerilimlerin mümkün olduğunca dışına çekmeliydiniz. Bu dönemde, diplomasi ve kamu diplomasisinin bütün etkili yöntemlerini kullanarak, FETÖ’nün yurtdışında yaptığı lobicilik faaliyetlerini etkisiz hale getirmeliydiniz. Türkiye, yaşayacağı krizleri sadece büyük milli menfaat alanları ile sınırlı tutmalı, o krizlerde de sonuç almalıydı. Oysa Türkiye asıl milli meselelerde sonuç alıcı bir duruş ve eylemlilikten uzak, bağırıp-çağıran ve yalnızlaşan bir ülke görüntüsü vermektedir.

ÜÇÜNCÜ MİLLİ GÜVENLİK POLİTİKASI

Sayın Erdoğan, 15 Temmuz sonrasında benimsenmesi gereken üçüncü milli güvenlik politikası ise, TSK’da en kısa zamanda FETÖ’nün yarattığı tahribatın giderilerek, milli ordunun vatan savunması için hazır hale getirilmesiydi. Oysa, Sayın Erdoğan siz bunun yerine “AKP ordusu” kurmayı tercih ettiniz. Küçük rant hesapları ile savaşan bir ordunun sağlık sisteminin çökertilmesine izin verdiniz. Yaşı müsait olan emekli subaylar milli bir seferberlik anlayışı ile derhal göreve çağırılmalıydı. TSK’nın kuvvet yapısı reorganize edilmeliydi. Özetle yaşanan kriz, bir fırsata dönüştürülmeliydi. TSK, Soğuk Savaş döneminde kurulan ve hantallaşan kuvvet yapısından daha dinamik bir kuvvet yapısına hızlı bir geçiş yapmalıydı. Oysa, uygulanan mevcut politikalar, TSK’daki krizi daha da ağır bir krize dönüştürmüştür.

Son kararname ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nı Cumhurbaşkanı’na bağladığınız. Milli Savunma Bakanı’na güvenmiyor musunuz? Aslında haksız da olmayabilirsiniz. 2017 senesi içinde toplam 10 zehirlenme olayında 2275 askerin zehirlenmesini, birisinin zehirlenerek ölmesini engelleyemeyen bir Savunma Bakanı’na, Savunma Sanayi emanet edilmeyebilir.

Bütün bunlar olurken, Türkiye’nin etrafında eski ve yeni düşman ittifaklar oluşmaktadır. Türkiye, Batı dünyası ile değişik boyutlarda gerilimler yaşamaktadır. Rusya ve İran ile kurulan anlamlı bir işbirliğinden söz etmek mümkün değildir. Yunanistan-Rum Kesimi ve İsrail arasındaki askeri ittifak, Batı’nın böyle bir ittifaka vereceği moral desteği, modern yıldırım savaşları ihtimalinin gittikçe artması sonucunu doğurmaktadır. Geçen hafta bu ittifaka dikkat çekmiştim. Bugünlerde TSK, Doğu Akdeniz’de yaptığı notamlama ile bu ittifak ile karşı karşıya gelmiştir.

İşte böyle bir ortamda 24 Aralık 2017 tarihinde yayınlanan 696 sayılı KHK ile vatandaşa silah kullanma yetkisinin verilmesi ortaya yeni bir vahim görüntünün çıkmasına neden olmuştur.

Devlet olmanın en önemli özelliği şiddet tekelini elinde bulundurmak ve vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bu KHK düzenlemesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet oluş mantığının temel ilkelerinden vazgeçtiğini göstermektedir. Türkiye’de ağır bir silahlanma sürecinin yaşandığı düşünülürse bu KHK çok vahim sonuçlar doğurabilir. İçişleri Bakanlığı’nın Kasım 2017’de yaptığı açıklamaya göre son 23 ayda 1 milyon 629 bin kişi yivsiz tüfek ve 704 bin 111 kişi tabanca ruhsatı almıştır. Bu rakamlar 2 milyon 333 bin 698 kişinin son 23 ayda silahlandığını göstermektedir. Siz böyle silahlanmanın gerçekleştiği bir ülkede en hafif deyimiyle nasıl böyle muğlak bir kararname çıkarabilirsiniz?

Sayın Erdoğan, bu KHK ile adeta devleti kontrol edemediğinizi itiraf ediyorsunuz.

Sayın Erdoğan, bu KHK, başta TSK olmak üzere bütün güvenlik güçlerine karşı bir güvensizlik içinde olduğunuzun göstergesidir. Bu KHK, iç savaşa sözde hukuki temel hazırlamaktır. İç savaşların hukuki gerekçeleri ve iç kazananları olmaz, sadece dış kazananları olur.

Özetle, ülkemizin milli güvenliğinin sağlanması ve demokrasinin korunması ancak ve ancak içeride milli birliği sağlayacak politikalar, dışarıda diplomasinin bütün imkanlarının doğru kullanılması ve nihayet Türk Ordusunun güçlendirilmesine bağlıdır. Özetle, yapılması gereken demokratik hukuk devletini yeniden inşa, milli ordu geleneğinden ayrılmama ve bütün Türk Milletini kucaklamaktır.

Editör: TE Bilişim