Bir sabah kalkarız ve yeni bir güne başlarız. O gün içerisinde yiyip içeceğiz, ihtiyaçlarımızı gidereceğiz, fiziki ve sosyal çevre ile karşılaşacağız. Bütün bu yaşayacaklarımız ve yapıp ettiklerimiz psikolojik varlığımızın izlerini de taşıdığı gibi gelecek günlerde ki psikolojik varlığımızın da alt yapısını hazırlarlar.

İnsan bahsettiğimiz yaşantısını toplum içerisinde sürdürür. Yapıp edilenler bireyin tutum, tavır ve yargıları ile ilişkilidir. Toplumu oluşturan her bireyin psikolojisi toplum içinde ki ortak paydada kendisini bulur. Toplumsal anlamda ki psikolojik davranışlarımız birleşince sosyal psikolojinin konusu olurlar.

Bu bilgiler çerçevesinde bakınca toplumsal olarak yaşadıklarımızın bireysel anlamda karşılıklarının olmasının kaçınılmaz olduğu gibi, bu siyasi sürecin toplumu oluşturan bireylerin tutum ve tavırları açısından da karşılığı olacaktır.

Günlük yaşantıları içinde ki insanlar ister istemez üyesi oldukları toplumun dertleri ve sevinçleri ile karşılaşırlar. Çünkü siyasi eylemler insanları etkilemektedir. Günlük hayatında bile siyasi figürlerle karşılaşan insanoğlu bu figürlerin davranışlarının ve söylemlerinin genel ahlaka ne kadar uyup uymadığını gayet iyi bilmektedir. Çok kültürlü ve bilgili olmayan bir birey bile yalancılığın, sahtekârlığın, hakaret söyleminin ve ahlaka mugayir diğer söylem ve davranışların yanlışlığını gayet iyi bilir.

Ancak herkes herkesin bildiği ahlaksızlıklara karşı herkes ile aynı ortak tavrı geliştirmez, geliştiremez.

İşte bu durum sosyal psikolojiyi etkileyen bireyin kişiliği ve karakteri ile ilgilidir.

Takınılacak tavrın doğruluğu, yanı sıra ödenecek bedelin ne derece katlanılır olup olmadığı önemli hale gelmektedir. Bazı bireyler için salt doğruların değeri olacak, bazı bireyler için ise ödenecek bedel veya edinilecek menfaatin değeri olacaktır.

Her birey doğru olanın yanında yer alacak güce sahip olamaz, bu güce sahip olanların bazılarında da aynı cesaret olamaz, aynı yürek olamaz. Her bireyin karşılaştığı baskı karşısında bir dayanabilme gücü olacaktır. Bazıları ilk elde teslim olur, bazıları bir süre direnerek teslim olur, bazıları ise hiç teslim olmaz.

Egemenler açısından öncelikle önemli olan hiç teslim olmayanların sayısını azaltmak ve etki alanlarını daraltmaktır. Bu sebeple her gazete, dergi, televizyon hatta telefon hatları bile kontrol altına alınıp, topluma teslim olması dayatılmaktadır.

Bir noktadan sonra; “bunlar çok güçlü ben baş edemeyeceğim.” düşüncesi egemen kılınmaya çalışılmaktadır.

Ancak psikoloji ve sosyal psikolojinin bir diğer unsuru bu safhadan sonra kendisini gösterir. Çünkü; esas duygu ve düşüncelerini bastıranlar bilinçaltında bu duygularını kesinlikle yaşatırlar. Hatta bastırılan düşünceleri sayesinde yanında yer aldıkları egemenlerin en büyük düşmanı bunlardır.

Egemenler için samimi muhalifleri bu tipler ile kıyaslanınca çok tehlikesizdirler. Bu tipler içlerinde bastırdıkları duyguları dışarı vurana kadar biriktirirler. Muhalifler söylenerek, eleştirerek kendi gazlarını ve toplumun gazını alırken bu nevi tipler hep içlerine atarlar, ta ki; ellerine fırsat geçene kadar. Fırsat geçince de “Sende mi Brütüs?” demenin anlamı kalmayacaktır.

15 Temmuz içten içe kin biriktirenler için işte böyle bir fırsattı, yeni 15 Temmuzlar olmaması için toplumu ve bireyleri baskılamamak gerekir. Ama ne yazık ki; gelişmeler bu yönde değil…

Ünlü filozof George Orwell, kimsenin özeli kalmayacağından, hayatın her evresine karışılacağından, yatak odasına bile girileceğinden bahseden “1984” adlı bir ütopya yazmıştı. Gece yarısı yatak odanızda yatarken babanızı, annenizi veya sizin için önemli başka birini aradığınızda telefonun bir ucuna birileri giriyorsa; ütopya gerçeğe dönüşüyor, demektir.

Dinlenir veya dinlenmez, biz yine de sağduyulu tavsiyemizi yapalım. Toplumu germeyin, kucaklayın, ötekileştirmeyin, kimseyi dışlamayın, insanlara özel alan bırakın. Zira virüsünün yeni sürümlerini oluşturduğunuz tehlike hem size karşı hem bütün topluma karşı bir tehlikedir. Karışıklık, otoritenin bozulması sağduyulu hiçbir vatandaşın istemediği durumdur, sizde biraz sağduyulu olun ve virüsü canlı tutacak tavırlardan uzak durun. Unutmayalım ki, biyolojik virüsler için uygun ortam gerekeceği gibi toplumsal virüsler için de uygun ortam gerekir.

Dün oluşmasına katkı sağladığınız virüsün yerine yenilerinin peydahlanması için gerekli ortamı sağlama gayreti yerine virüslere yolu kapatmak daha erdemli bir hareket olacaktır. Aksi yol seçildiğinde bu sefer etrafınızda başka virüsler belirecektir.

Dışlayan ve ötekileştiren, baskı altına alan tutumunuz işte böyle size de zarar verecek, toplumumuza da zarar verecek sosyal virüs ortamını doğurmaktadır.

Sosyoloji, sosyal-psikoloji, siyaset ve sosyal-tarih bilgilerine göre uyarıyoruz; Brütüs’ler hep en yakınınızda olacaktır.