Tarih sahnesinde bilinen 6.000 ila 10.000 senelik bir geçmişi olan Türk Kavmi, Asya’nın bozkırlarından yola çıkarak gerek siyasi gerekse yaşam mücadelesi için Dünya’da yayılmacı bir politika izlemişlerdir. Son 2000 yıllık tarihe baktığımızda çağ açıp, çağ kapayan Türkler dünyada 300 milyon gibi devasa bir nüfusa sahiptir. Bugün İzlanda’dan, Japonya’ya, Amerika’dan Avusturalya’ya tüm kıtalara yayılmış durumdadırlar. Hali hazırda bağımsızlığını ilan etmiş 7 Türk devleti ve 17 Özerk Türk devleti bulunmaktadır. Her ne kadar Türkiye haricindeki bağımsız Türk devletlerinin geçmişleri 30 senelik olsa da tarihleri binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. İşte bu sebeple her ne kadar Komünist rejimlerin altında ezilmiş olsalar, isimleri değiştirilmiş olsa da hala kendi benliklerinde ve özlerinde Türklük yatar ve gezip dolaştığım Balkanlardan, Orta Asya’ya kadar her nereye gittiysem Türkiye’ye bir ana, bir baba olarak görmektedirler.

Dünya’da güç dengeleri gerek siyasi, gerek stratejik ve gerekse ekonomik işbirliklerine dayanmaktadır. Bölgesel anlamda bir çok dengenin kurulduğu günümüzde dengelerin odağı olan fakat hiçbir denge çarkının kemiği olamayan Türkiye yıllar önce Rahmetli Türkeş’in hayali ve Özal’ın çabaları ile hayata geçirilmesi öngörülen ve derinden yürütülen Türk Birliği çalışması ne yazık ki Özal’ın vefatı ile başlamadan bitirilmişti. Bunun adı Turan değildi ama en azından biz Türk Milliyetçilerinin hayalinin bir parçası olacaktı. Nüfus desen vardı, zenginlik desen vardı, çalışkanlık desen vardı, abi desen vardı, bir tek eksik olan fitne ve fesattı onun da gelmesi gecikmedi. O günlerden sonra Türk Dünyası ile yakınlığımızı koruyacağımıza daha da uzaklaştık dönemsel yakınlaşmalar oldu fakat tam anlamı ile o birlikteliği yakalayamadık. Aramızdaki kardeşlik hukukunu gerek kaliteli iş adamlarımız, gerek bizler gibi Türk Milliyetçi dostlarımızın kurmuş olduğu ilişkiler ile hep ayakta tutmak ve yaşatmak istedik.

Son yıllarda her ne kadar Türki Devletler ile iyi ilişkiler içerisinde gibi gözükse de ne Rusya’nın ne Avrupa’nın girdiği derin ilişkilerde olamadık ve ne yazık ki manevi anlamda gönülleri bizimle beraber olan soydaşlarımız ile tam bir bağ kuramadık. Devletimizin bekasını ve Türklüğü bir kenara bırakarak ilişkilerimizde egolarımıza yenildik.

Gittiğimiz, gördüğümüz ve dost meclislerinde bulunduğumuz soydaş dostlarımız bizden hiçbir zaman umutlarını kesmiş değiller, Türklük sadece bir kavmin adı değil aynı zamanda yüreklerimize bir anne türküsü gibi nakışlanmış yanan bir ateştir. Türkler gerek zekası, gerek stratejik dehaları ile dünya sahnesinde bir çok devlet kurmuş ve bir çok önemli zaferler kazanmıştır. İslam yolunun seçilmesi ile de perçinlenen bu ateş ta ki 100 yıl öncesine kadar Yakutistan’dan Hindistan’a, Tebriz’den Viyana Kapılarına, Mekke’den Cezayir’e kadar tüm Dünya’yı gücü altında toplamayı başarmıştır.

Bugün hiçbir şey için geç değildir, çünkü Türk her kavmin içinde yaşar ama benliğini asla unutmaz işte biz bu bilinç ile geleceğimizi aydınlatmalı ders kitaplarımızda Mete Han’dan Atatürk’e kadar olan tüm devlet kurmuş, yönetmiş devlet adamlarımızı anlatmaktan vazgeçmemeliyiz. Ağaç yaşken eğilir bugün atacağımız tohumlar yarın olmasa bile elbet bir gün meyve vermeye başlayacaktır.

Özellikle Türkiye’nin güçlü bir Müslüman devlet olması sebebiyle bugün NATO’nun içerisinde bile barınamazken, Haçlı Birliği olarak tanımlanan Avrupa Birliği’ne dâhil olması düşünülemez çünkü onlar asimile edemeyecekleri hiçbir devleti içlerine almazlar. Şangay 5’lisi konusunda yapılan iş birlikleri her ne kadar Türkiye’nin elinde bir koz bile gözükse de Tarih boyunca stratejik olarak düşman ilişkileri içerisinde olduğu Komünist Çin ve Eski Sovyet Rusya’nın içerisinde yer aldığı bir birlik Türkiye için ancak kısa ve geçici vadede avantaj gözükür fakat ileriki vadede asla olmayacaktır. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu bilinci ile hareket etmeliyiz. Sincan’da ki Uygur Türklerine veya Rusya’da ki Kırım Tatarlarına bile kısa ve geçici menfaatleri uğruna el uzatamayan bir Türkiye asla hiçbir şeye çare olamaz.

Her geçen günün bir önceki günden daha değerli olduğunu unutmamak lazım ve sadece biz değil, çocuklarımız ve hatta torunlarımız için anlamlı ve kalıcı adımlar atmamız lazım. Unutmayalım ki gelecek çocuklarımızdan bize kalan mirastır. Kalıcı bir Tük Birliğinin en kısa zamanda sağlanabilmesi için Türkiye Siyasetinin sağlam adımlara oturabilmesi ve bu zihniyeti kabul eden ve hatta içerisine sindirebilen yöneticilerin başımıza geçmesi gerektiğini unutmayalım. Biz hazırsak Türkiye hazırdır, Türkiye hazırsa unutmayın ki tüm Dünya’da varlığını idame ettirmeye çalışan Bağımsız ve Özerk tüm Türki devletler hazır.

Tanrı Türkü Korusun!

Ne Mutlu Türküm Diyene!