“Kabahatler Kanunu”, “Hıfzıssıhha Kanunu”, “Ceza Hukuku”, “Mevzuatlar”, “Yönetmelikler”, “Talimatlar” ve dahi “Kanunilik İlkesi!..” Hukuk Fakültesi’nde okumadım. Hukukçu, hâkim ya da savcı değilim ama bunlardan haberim var. Haberim olduğu için de olup biten hukuksuzluklara karşı “Dilsiz şeytan” olamıyor ve Allah indinde sorumluluktan kurtulmak için elimle ve dilimle önleyemediğim için yalnızca kalbimle buğz etmek yerine yazarak önlemeye çalışıyorum. Ben görevimi yapayım da, “İyilik yap denize at; balık bilmezse Hâlık bilir” misali İnşallah en azından kendimi kurtarmış olurum. Darısı hukukçularımızın başına!

Mesele şu… Malum, büyük bir salgınla karşı karşıyayız. Millet olarak biz de sıkıntıdayız başka milletler de. Onun için tedbirler alınıyor, cezalar uygulanıyor. Başkaları kendi işlerine baksınlar da, biz kendi milletimizin dertlerine çare arayalım.

Salgın başlayalı tam bir yıl oldu. İlk günlerin hay huyları geçtikten sonra işin ciddiyeti anlaşılıp sıkı tedbirler alınmasının şart olduğu anlaşılınca devletimiz haklı olarak bazı kısıtlamalar getirdi. Toplu bulunulan yerler kapatıldı. Futbol, basketbol, voleybol gibi spor müsabakaları önce ertelendi, sonra seyircisiz olarak oynanır oldu. Lokantalar, kahvehaneler, kafeler, eğlence yerleri kapatıldı. Barolar, vakıflar ve derneklerin kongreleri yasaklandı, düğünler ertelendi, cenaze törenleri ancak yakın akrabalarla yapılabildi, sokağa çıkma yasakları ilan edildi vs. Ancak ne var ki salgına sebep olan virüsün de kendine göre tedbirleri vardı, yok olup gitmek yerine iyice azgınlaştı. Hal böyle olunca siyasi partilerin kongreleri de yapılmamalı ya da yalnızca delegelerin katılımı ve salgın tedbirleri altında yapılmalı idi değil mi? Cevap Evet ama uygulama HAYIR!

Dernek kongreleri genelde az bir katılımla yapılır. Öyle ki bazen Yönetim ve Denetim kurulları sayısınca bile katılım olmaz. Dolayısı ile tedbir almak, maske – mesafe – temizlik kurallarına uymak çok kolaydır ama buna rağmen YASAK! Peki ya siyasi parti kongreleri? Büyük bir coşku, büyük bir heyecan, bazen de tartışmalar, kavgalar, yumruklaşmalar olur ve nitekim oluyor da ama buna rağmen; bile bile, göre göre SERBEST!

İşte en son, AKP Genel Başkanı sıfatı ile Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı 14 Şubat 2021 tarihindeki Rize, 15 Şubat’taki Trabzon ve 17 Şubat’taki Ankara İl Kongreleri! Salonlar tıka basa dolu. Resimlerle görüntülere baktım ki maske, mesafe, hijyen diye bir kaygı, bir tedbir yok. Tedbir yalnızca protokolde! Cumhurbaşkanı konuşma yaptığı kürsüde rahat. Ön sırada oturan Milletvekilleri, Genel Merkez Heyeti ve –herhalde- özel misafirler de belli aralıklarla oturmuşlar ama “Dışından baktım yeşil türbe, içine girdim estağfur tövbe” misali tribünler ana – baba günü, Sırt sırta, omuz omuza tıkış mıkış oturup birbirlerinin üstüne abanan, maskesiz nefesleriyle sloganlar atan, şarkılar söyleyen ve tozu dumana katan partililer! İşin tezat mı tezat, garip mi garip bir yönü de, içeride bu manzara varken salonun hemen çevresinde bulunan çay ocağında çay içilemiyor; çünkü YASAK; virüs salgını var! Lokantaya girip çorba içemiyorsun; çünkü YASAK; virüs tehlikesi var! Çocuklar okullarına, arkadaşlarına hasret; çünkü virüs bulaşabilir! Nerede ise bir yıldan beri adeta toplumdan dışlanarak evlerinde hapis hayatı yaşatılan ve ancak belirli saatlerde dışarı çıkabilen 65 yaş üstü dedeler kongrenin yapıldığı salona sorgusuz sualsiz alındılar mı? Alındılar! Peki, bu 65’likler salondan çıktıktan sonra beş – on kişi bir araya gelip sohbet edebilirler mi, çay içebilecekleri bir yer var mı? YOK, YASAK! Namaz vakti camiye girecek olsalar SAKINCALI! Resimleri gördüm; içerideki o kalabalık içinde maskesiz duranlar dışarıya çıktıklarında açık havada maskesiz yakalansalar cezası var! Tezatlar ve gariplikler üzerine çalışma yapmak isteyenlere bol bol malzeme çıkıyor doğrusu.

Aynı günlerde, hatta aynı saatlerde Irak’ın kuzeyinde bulunan Gara bölgesinde gerçekleştirilen operasyondan kara haberler geliyor, Rize kongresini canlı olarak yayınlayan televizyonlar alt yazı olarak şehit haberlerini geçiyorlar. Cumhurbaşkanı operasyonla ilgili bilgiler verdikten sonra, “Biz şimdi kendi işimize dönelim… Salgının olduğu bir dönemde kongre yapıyoruz ve salon lebalep dolu” diye övünüp katılanlara teşekkür ediyor.

Aynı gün ya da bir gün öncesinde Sağlık Bakanlığı, “Yüz bin nüfusa göre vak’a artış oranları”nı açıkladı. İlk dört sırada Karadeniz illeri var: Trabzon: 228,2, Rize, 202,44, Ordu: 184,34, Samsun: 171,9. Yani nüfusa göre vaka artışı en çok olan illerin ilk iki sırasında bulunan Trabzon’la Rize’de tedbirsiz, düzensiz bir halde ve şenlik – şamata içinde kongre düzenleniyor, binlerce kişi toplanıyor, kimseye ceza da uygulanmıyor!

Normal zamanlarda ellerinde ceza makbuzları ile dolaşıp kafe, lokanta ve eğlence yerleriyle düğün ve nikâh salonlarını basan, parkları, sahilleri kolaçan eden kolluk kuvvetleri ne yazık ki bu kanunsuzluğun “güvenliğini” sağlamak zorunda kaldılar. Bunun gibi, İstanbul Kadıköy’de oynanan FB – GS maçının da talimatlar gereği seyircisiz oynanması gerekiyordu. Ancak, “sağlık personeli” numarası ile ve öğretilen bir şifreyi söyleyerek stada bilmem kaç bin seyirci alınmış. O seyirciler de boş durmayarak karşı takımın moralini bozmak için herkesin gözü – kulağı önünde amigoluk yapıp küfürler savurmuşlar. Söz konusu kongrelerde ise “Kalabalık olsun da Cumhurbaşkanı’na karşı ayıp olmasın” diye salgın tedbirlerinin, kanunların, talimatların bir kenara bırakıldığı anlaşılıyor.

Bütün bunlardan sonra yukarıda sıraladığımız oranlar Rize’de 202.44, Trabzon’da 228.2’nin üstüne çıkarsa, komşu iller olarak kongrelere katılım sağladıkları için Ordu ve Samsun’daki vaka sayılarında da artış olursa ve hatta bırakın olağanüstü artışları, o kongrelere katılanlardan bir can bile virüs kapıp hayatını kaybederse bunun vebalini kim ödeyecek? Tedbir alıp uygulamayan Rize Valisi mi, Trabzon Valisi mi yoksa kim?

Anayasamıza göre “Kanunlar önünde herkes ve her kurum eşittir”, nokta!

Ayrıca, “Suçta Kanunilik İlkesi” diye bir kural vardır. Bu kural, “Devletin cezalandırma yetkisini sınırsız ve KEYFİ bir biçimde kullanmasını önlemek” amacıyla benimsenip kabul edilmiştir.

“Kanunlar karşısında herkes eşit” ve uygulamada “Keyfilik” olamayacağına göre nasıl ki kurala uymadıkları için sokakta maskesiz dolaşanlara, kapalı olması gerekirken müşteri alan lokantalara, kafelere, eğlence yerlerine ceza uygulanıyorsa siyasi parti kongrelerinde de aynı yol takip edilmelidir. Kongreler yapılacaksa, salgın tedbirlerine kesinkes uyulması şartı ile yalnızca delegelerin katılımı sağlanarak yapılabilir. Onlar yapılıyorsa derneklerin kongreleri de şartlara uyulmak kaydı ile yapılabilmelidir. Çünkü adil olmak, hak – hukuk gözetmek bunu gerektirir: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.” (Nisa Suresi, Ayet: 58) Ayrıca, “Allah adaletli davrananları sever.” (Hucurat Suresi, Ayet: 9).

Duayen gazetecilerden Hıncal Uluç, FB – GS maçına olması gerekenden fazla ve salgın tedbirlerini hiçe sayarak seyirci alınmış olması karşısında feveran ederek İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve ilgili savcı için suç duyurusunda bulunmuştu. Sonuç ne olur bilmiyorum ama ben de salgın tedbirlerini hiçe sayarak yazımın başında sıraladığım Kanun ve Hukuk gereklerine uyulmadan kongre yapılmasına göz yuman Rize, Trabzon ve Ankara Valileri ile bu konuda cezai işlem başlatmayan her türlü yetkili hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.

Kanunların uygulanmasında çifte standart olmaz. Kanunlardan önce bir de etik kurallar, âdâb-ı muaşeret diye tarihin derinliklerinden süzülüp gelen anlayış vardır. Siyasi parti kongreleri vatanı kurtarmaz, salgını önlemez ama oralara katılan coşkulu kalabalıklar içinde bir kişi hastalansa, bir can yitirilirse bunun vebalini kimse ödeyemez. Kural varsa vardır, yoksa yoktur. Kanun varsa vardır, yoksa yoktur. Ona ayrı buna ayrı uygulama olmaz, olamaz, olmamalıdır. Eğer oluyorsa da “Hukuk Devleti”nden söz edilemez.