Yeniçeri ocağının niçin bozulduğu herkesin malumudur..

Yeteneksiz, fedakârlık duygusu gelişmemiş,ocağın esas misyonunu göz ardı eden, orayı sadece bir iş, bir ganimet kapısı olarak gören kişilerin hatra binaen alınması Yeniçeri Ordusunun temellerinin sarsılmasına sebep oldu!

Oldu da ne oldu demeyin!

Bir imparatorun en önce ordusu bozulur, ordusu bozulunca inancı bozulur, inancı bozulunca meşrutiyeti yiter, meşrutiyeti yiterse imparatorluk biter!

Yani "bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi.." hikayesinin ters denklemi olarak okuyabilirsiniz..

Şimdi gelelim esas meseleye.. Efendim bundan yaklaşık olarak yirmi gün önce, Habererk Yayın kurulu olarak, Kültür ve Sanattan sorumlu İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Sn Şule Ünlü Doğan'ın 1 Nisan Kongre öncesi istifa edeceği "İDDİASINI" sizlerle paylaştık..

Bunun üzerine Şule Hanım haber editörümüze ulaşıp, agresif tutumlar ve hoş olmayan bir ses tonuyla iddiaları kesin bir dille yalanladı..

Haberin kaynağından emin olmamıza rağmen, yine kendisinin talebi üzerine gazetemizde bir tekzip yayınladık...

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Sn Şule Doğan'ı istifasından ötürü, elbette ki kınıyor değilim. Kınadığım husus abartılı beyanları ve abartılı tepkileri..

Keza kendisi bize ulaştığında, altını çizerek, "istifa etmenin" demokratik işleyişlerle bir hak olduğunu, şahsına karşı bir iftira, bir karalama kampanyası asla yürütmediğimizi ifade ettik..

Karşılık olarak; "Birbirimize demokrasi öğretmeyelim" dedi..

Asparagas haber yayınladığımız imalarında bulundu. Kendisini doğrucu davut, biziyse yalancı ilan etti..

Karşımızdakinin bir hanımefendi olduğunu unutmayarak yinede saygı duyduk!

Fakat kendileri tatmin olmayıp devam etti.

Biatci geleneğin getirdiği bir ağızla; Genel Başkan Sn Meral Aksener'in dilerse derisini bile yüzeceğini, kendi ifadesiyle çok özür dileyerek yazıyorum, haşa "Ben böyle bir zamanda istifa edecek kadar şerefsiz miyim" dedi..

Karşımızda, sanki bir genel başkan yardımcısı değil de, şeyh müridi havalarında bir hanımefendi görmek bizi hüsrana uğrattı..

Altı aydır doğru dürüst evine gitmediğini anlattı bizlere..

Topuklu ayakkabıyla protokolde gezmeyi "mücadele" zannetti..

Tebessüm ettik, ses etmedik yinede..

Bu süreçte yıllardır yalın ayak mücadele edenlerden sürgüne gidenlerden, eşi evini terk eden abilerimizden, boşanma noktasına gelen ablalarımızdan bahsetmedik kendisine..

Yinede saygı duyduk sadece...

Çok da büyük sözler etmeden Şule Hanım'ın bundan sonraki hayatında kendisine başarılar diliyorum..

İstifa haberinin ilk kaynağı biz olmamız hasebiyle bu yazıyı yazmaya lüzum gördüm.. Kendisine naçizane tavsiyem; umarım bundan sonra öyle ağız dolusu abartılı ifadelerden kaçınır..

Şimdi gelelim en esas meseleye..

Bu sözüm direk genel merkeze...

Çaycıyı bile genel müdür yapsan zaten benim hakkındı diyebileceği bir ülkede hak etmeyenlere verilen rütbenin pek kıymeti harbiyesi yoktur görüldüğü üzere..

Umuyorum ki bundan sonra, resmen kurtlar sofrasına düştüğümüz böyle bir süreçte komşu hukuku, koruma hukuku, o hukuku, bu hukuku, şu hukuku bir yana bırakılıp memleket ve dava hukukunun meşakkatini, sorumluluklarını bilen ve ona göre görev kabul eden kimselerin önemli makamlara getirilmesi dileğiyle..