İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun CHP il başkanlarının protokole alınmamasıyla ilgili sözleri, gördüğüm kadarıyla havada asılı kaldı. Cumhur ittifakı, bu sözlere sâhiplenmeyerek çok doğru yaptı.

Çünkü bu dil, devletin dili olamaz; olmamalı!

Soylu’nun sözlerini duyunca aklıma hemen şu soru geldi:

Peki, bir CHP’li il başkanının yakını şehîd olursa ne olacak? Hattâ CHP’ye oy veren bir asker şehîd olursa ne olacak? Şehîd hükmünden çıkacak mı? Cenâze töreni yapılmayacak mı?

Koltuğun, kürsünün şehvetine kapılmak, böyle bir felâket işte. O alkışları, her gün duymak istersiniz. Her gün basına çıkmak istersiniz. Hele bir de zamânınız doluyorsa uzatmak için ağzınızdan çıkanları kulağınız duymaz.

Çünkü kırmızı plakalı arabaya binememek kâbustur. Meclis’te telefonlarına çıkmadığınız vekillerin arasına karışmak kâbustur. Üstelik o makâma tırnaklarınızla kazarak, partinin en zor zamanlarında çalışarak değil de paraşütle gelmişseniz durum daha da zordur. İkbâlden düştüğünüz günü bekleyen bir alay insan vardır. Şaraptan bozma sirke keskin olur derler. Süleyman Soylu’nun geçmişte AK Parti ve Erdoğan hakkında sarfettiği sözler de arşivlerde duruyor.

Görev başındaki bakanlar, herhangi bir ile gittiğinde ortalık sallanır. Şehrin girişinde vâliden kuvvet komutanına kadar bütün ileri gelenler, sıraya dizilip karşılarlar. İnanılmaz bir ilgi gösterilir. Fakat bakanlıktan alındıkları an, büyü bozulur. Bu değişimi kaldırabilmek, her babayiğidin harcı değil.

İkbâlden düşen bir bakanın danışmanı, şöyle demişti:

“Bıçak keserse acıtacağını biliriz ama kesince cidden çok acıyor.”

Bu acıyı eski bir bakanda görmüştüm. Bir düğüne gelmişti. Koruma yok, çevresinde kalabalık az. O az olan kalabalık da bir devletlünün gelişi haber verilince arkasını döndü. Adamın suratı, alt üst oldu.

Ankara’daki bakanlar, özellikle seçim döneminde metin yazarlarından meydanları coşturacak, alkışlanacak, gazetelerin birinci sayfasına çıkaracak cümleler isterler. Kabaymış, ayıpmış, devlet terbiyesine uymazmış... umurları olmaz. Hedef, bakanlığın devâmıdır.

Demem o ki Süleyman Soylu’nun gayreti, sâdece HDP, CHP falan değil. Sıradan bir vekil olmak, kırmızı plakalı arabadan inmek kâbusu da konuşturuyor. Flaş cümlelere ihtiyâcı var. Gündemde kalması, ne büyük savaşçı olduğunu göstermesi lâzım. Parlak yıldızını parlak tutması lâzım.

Öyle veya böyle Soylu, yanlış yaptı. Yıldızını parlatmak isterken söndürüp söndürmediği, önümüzdeki günlerde belli olacak.

Ama benim, Soylu’yu eleştiren muhâlefet cephesine ve özellikle MHP’ye bir çift sözüm var:

Çözüm sürecinde şehîd cenâzelerinde yaptıklarınızı ne çabuk unuttunuz da Soylu’yu eleştiriyorsunuz? Cumhurbaşkanını, başbakanı, AK Partilileri yuhalattığınızı, cenâzeye sokmamaya çalıştığınızı ne çabuk unuttunuz?

Cenâze törenlerinde sendikalar eliyle organize ettiğiniz terbiyesizlikleri, işyerlerinde, sokaklarda AK Partili seçmene yapmıyor muydunuz?

Şehîdlere AK Partililer ateş etmişçesine AK Parti’ye oy verenlere vatan hâini demiyor muydunuz?

Ne çabuk unuttunuz bu soysuz davranışları?