Devletlerin yönetilmeleri mutlaka bir siyasal sisteme dayanır.

Demokrasi, diktatörlük, monarşi, oligarşi, şahlık, padişahlık, emirlik hepsi aslında bir siyasal sistemdir.

Siyasal sistemleri birbirinden ayıran yönetme biçimleridir.

Milletimiz göçler yolu ile Anadolu’yu yurt edindikten sonra bu topraklarda uzun yıllar milli kimliği ile yaşadı taki 1517 de Osmanlı Sultanı 1nci Selim’in Mısır’ı fethinden sonra devlet yönetiminde siyasal sistem olarak padişahlığın yanında halifelik makamını ve devleti din hükümleri ile yönetmeyi uygulamaya koyması ülkemiz siyasal sisteminde bir ulema etkisi getirmiş millet çizgisinden ümmet çizgisine bir evrilme görülmüştür.

Bu durum ülkemizin siyasal sisteminde bir Arap etkisine sebep olmuş mudur tabiî ki olmuştur.

Osmanlı devletinin aslında bir balkan devleti olduğunu kabul edersek batı ile ilişkilerini de gözden geçirmeliyiz.

Devlet yönetimleri açısından batıda 10 uncu yüzyılda İtalya’da komünler İngiltere’de özgürlük hareketleri Batı Avrupa siyasal sisteminde önce Magna Carta ve sonrasında Rönesans hareketleri köklü değişiklikler yapmış siyasal sistemlere halkın katılımı başlamıştı.

Bahsi geçen zamanlarda ülkemizde siyasal sistem içine kapanık diktatöryal ve özgürlükleri sınırlayan bir yapıda idi.

Devletleri yönetenlerin ve toplumların tercihleri sonucu oluşan biri iyi diğeri kötü olan siyasal sistemler sonunda tabii olarak iyi olan kazandı kötü olan kaybetti.

İyi olan müdahaleci oldu kötü olan müdahaleye açık oldu.

Ülkemizde ilk demokrasi girişimi bir İngiliz hayranı olan Osmanlı Sadrazamı Mithat Paşa’nın Abdülhamit’e padişah olabilmesinin şartı olarak sunuldu (Kanuni Esasiye 1876) fakat Kanuni Esasiyeden önce ülkemizin siyasal sistemine İngiliz müdahaleleri oldu (Tanzimat fermanı, Gülhane hattı hümayunu gibi)

Bir dizi siyasal düzenimize müdahaleden sonra emperyalizme hizmet edecek bir siyasal sistemin temelleri atıldı.

Öyle ki 1876’dan sonra Osmanlı siyasal sisteminin üst kadrolarındaki kişilikler hep batı devletlerinin taraftarlıklarıyla anıldılar. Çoğunlukla İngiliz, Fransız sonrasında alman taraftarı devlet yöneticilerimiz siyasal sistemimizin başında idi. Hatta bir sadrazam nedim paşa vardı kendisi (Ruscu Nedim) lakabı ile anılırdı.

Tabii bir millet için hele hele Türk milleti için bu durum sürdürülebilir değildi.

1900’lerin başlarında ülkemiz siyasi skalasında dış müdahalelere kapalı anti emperyalist milli bir siyasi damar oluştu.

İşte Türkiye cumhuriyetini kuran damar budur. Merkezinde millet olan sadece milletine hizmet etmek isteyen, emir almayan, emperyalist işbirlikçisi olmaya, milletin evlatlarından oluşan bir siyasi hareket Kuvva-i Milliye.

300 yıldır ülkemizin siyasal yapılanmasında müdahale edilmek istenen ama müdahale edilemeyen belki de tek siyasi hareket Kuvva-i Milliye hareketidir diyebiliriz.

Çünkü İngiliz emperyalizmi tarafından tam olarak anlaşılamamıştır veya ciddiye alınmamış bir muhalefet hareketidir.

Bunlar geçen yüzyılın siyasi hareketleri.

Yaşadığımız yüzyılın emperyal gücü ABD’dir doğal olarak da kendisinin dışındaki ülkelerin siyasal yapılanmalarına müdahaleci olan devlette ABD’dir.

Bu müdahale durumunu Latin Amerika’dan Asya’dan Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar dünyanın her yerinde zaman görebiliyoruz.

Ve tabii bizde ABD’nin siyasal sistemimize müdahalelerinden payımıza düşeni alıyoruz.

Günümüzdeki müdahaleci emperyalistler geçen yüzyıldakilerden daha ince eleyip sık dokuyorlar.

Geçen yüzyılın müdahalecileri müdahale edecekleri devletin yöneticilerini ele geçirdiklerinde o ülkenin siyasal yapısını ele geçiriyorlardı.

Bir istisna oldu Türkiye’de bir muhalif siyasal hareket çıktı ve başarılı oldu.

Günümüz emperyalizmi daha akıllı hareket ediyor çünkü o ülkedeki muhalefete de müdahale ediyor.

Türkiye’de son 50 yılda kurulmuş siyasi partilere bir bakalım.

Dış etken olmayan bir siyasi yapılanma var mı? (Tabii ulusal ölçektekiler içinde)

Varsa belki gözümüzden kaçmıştır.

Ülkemiz siyasetinde iktidarla birlikte muhalefet de organize ediliyor.

Milli bir siyasi hareket için illa vatan topraklarımızı kaybetmemiz, işgal edilmemiz, teslim olmamız, ordularımızın dağıtılması, tersanelerimize girilmesi, meclislerimizin dağıtılması, devletimizin teslim alınması mı lazım.

Bugün gözümüzü açmamız biraz duyarlı olmamız biraz dikkatli olmamız vatanımızı ve milletimizi siyasal düşüncelerimizde beynimizin merkezine koymamız yetecek.

Bu gün İYİ Partide yaşanan yarın CHP’de ve diğer siyasi partilerimizde yaşanacak olan hareketlenme bağımsız Atatürk’ün yolundaki Türk milliyetçileri ile müdahaleye açık dizayn edilmişlerle olacaktır.

Unutmamamız gereken en önemli şey en değerli varlığımızın bağımsızlığımız olduğudur ve bağımsızlığımızın korunmasını kullanılmasını devşirmelere işbirlikçilere müdahaleye açıklara her yöne dönebileceklere milleti satmaya müsaitlere bırakmamamız gerçeğidir.