Suriyeliler “öz” de ıraklı Türkmenler “üvey” evlat mı?

T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı tarafından 59259163-10.06.02/12816 08/09/2013 Sayı ve Tarihle yayınlanan  “Suriyeli Misafirlerin Sağlık ve Diğer Hizmetleri Hakkında”ki Genelgede şu ifadeler yer alıyordu:

Türkiye’ye toplu sığınma amacıyla gelen Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlarına sunulan sağlık hizmetleri ile ilgili uyulması gereken hususlar aşağıda sıralanmıştır.

1.Geçici koruma altına alınan Suriyeli Misafirlerin tedavi giderlerinin Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kapsamında fiyatlandırılarak faturalandırılması,

2. Herhangi bir kamp tarafından kayıt altına alınmamış, konaklamasını kendi imkanları ile sağlayan hastalar ile sınırdan acil durumda giriş yapan hastaların ülke genelindeki herhangi bir sağlık merkezine müracaatı veya nakli halinde, sağlık merkezince kayıt işlemi yapılırken, eş zamanlı olarak o ilin Valiliğince görevlendirilmiş İl Emniyet Müdürlüğü personeli ve İl Emniyet Müdürlüğünce belirlenmiş sabit bir telefon numarası üzerinden 7/24 esasına göre kayıt altına alınarak sağlık hizmetinin sağlanması. Tedavi giderlerinin sağlık kuruluşunun bulunduğu ilin Valiliğine faturalandırılması, .

 3. Suriyeli Misafirlerin tedavisinin başka bir ilde yapılması gerektiği durumlarda, sevk zincirine uyulması ve tedaviyi yapan Sağlık Kuruluşunun faturayı, sığınmacının kayıtlı olduğu Valiliğe yapması,

4. Sınırdan yaralı olarak kendi imkânları ile veya Suriye ambulansı ile getirilen hastaların, refakatçilerinin ve nakil araçlarının emniyet mensuplarınca patlayıcı madde ve ateşli silahlar açısından arındırılmalarının yapıldıktan sonra nakillerinin sağlanması,

5. İlaçların karekod uygulaması dâhilinde depodan alındıktan sonra deaktivasyonunun yapılması,

6. İlaç, protez, diş, gözlük, işitme cihazı gibi malzemelerin Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) belirtilen usul ve esaslara göre temin edilmesi,7. Geçici koruma altına alınan Suriyeli Misafirlere verilen koruyucu sağlık hizmetleri ve 1.basamak sağlık hizmetlerinin kişi başı faturalandırılması,8. İllerinde bulunan Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşlarına hizmet sunumunda oluşabilecek olumsuzlukların giderilmesi, takibinin sağlanması ve AFAD ile koordine edilmesi…”

 Görüldüğü gibi Suriyeliler için kapılarımızın ardına kadar açılmasının yanında her türlü sağlık hizmetleri sağlanmış, Türkiye’ye geçişler cazip hale getirilmişti. O hengâmede ipini koparan PKK’lısı, IŞID’lısı sınırımızdan geçmiş, giren “canlı bombalar” Güneydoğu illerimizde ve hatta Ankara ve İstanbul’da yüzlerce cana kıymışlar, maddi manevi zarar vermişlerdi.

Aynı tarihlerde IŞID belasına uğrayan ve zaten yıllardan beri PKK ile Barzani – Talabani kıskacında bulunan Iraklı Türkmen kardeşlerimiz, üstüne üstlük bir de ABD bombardımanına uğrayınca Kerkük, Telafer ve Musul gibi Türkmen şehirlerini terk ederek can havliyle sınırlarımıza koşmuşlardı. Her nedense Suriye’den gelenlere tanınan kolaylık ve ayrıcalıklar onlardan esirgendi. Türkiye’mize giriş yapıp çeşitli illere dağılanlar adeta sahipsiz kaldılar. Türk Ocakları Genel Merkezi ve Şubeleri, Ülkü Ocakları, Kurt-Ar gibi kuruluşlar olmasa yiyecek ekmeğe muhtaç olacaklardı. O sıralarda Türk Ocakları Genel Merkezi yönetiminde bulunuyordum. Ankara’nın Abidinpaşa semtinde yardım dağıttığımız sırada bir Türkmen bacımızın kolunun kırıldığını ve hastanelerde para istedikleri için sığındıkları evde acı içinde kıvrandığını haber aldım. Hemen arabama alıp eşi ile birlikte şimdi artık tarih olan Numune Hastanesi’ne götürdüm. Hasta kabulde Irak kimliğini verince, “Yabancı uyruklu olduğu için ücreti çok olur” demesinler mi? Yukarıya aldığım Genelge’den de anlaşılacağı üzere Suriye’den gelenler de “Yabancı uyruklu” idiler ama onlara “7/24” her türlü sağlık hizmeti ücretsiz verilirken aynı mecburiyetten dolayı Irak’tan gelenlere üvey evlat muamelesi yapılıyordu. Çünkü söz konusu Genelge “Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşları” için özel olarak çıkarılmıştı. Doktor arkadaşları arayıp buldum ve hatır – gönül ilişkileri ile o kardeşimizin röntgenini çektirip kolunu alçıya aldırabildim. Yalnız mesele bir – iki kişinin meselesi değildi ve hatırla yürümesi mümkün değildi. Türk Ocakları Genel Merkez heyeti olarak Sağlık Bakanlığı ve Başbakanlık nezdinde görüşmeler yaparak çare aradık. Daha sonra Yönetim Kurulu olarak randevu alıp Genel Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Özle birlikte devrin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile 1,5 saatlik bir görüşme yaparak durumu anlattık. Görüşme sırasında şimdi AKP Sözcüsü olan zamanın Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik ve Başbakanlık Danışmanı Prof. Dr. Vedat Bilgin de bulunuyorlardı. Kesin çözüm için adım atılması gerektiğini anlattık. Hatta yanımda oturan Vedat Bilgin’e, söz konusu genelgeye, “Irak Cumhuriyeti’nden gelenler de aynı haklardan yararlanırlar” diye bir cümle eklenmesinin yeterli olacağına dair bir not yazıp vermiştim.

Uzun lafın kısası, bir süre sonra Irak’tan gelen Türkmen kardeşlerimiz de Acil Servislerden başlamak üzere kademeli olarak sağlık hizmetlerinden faydalanır olmuşlardı ki, 03 Şubat 2020 itibariyle bu haklar büyük ölçüde ellerinden alındı. Bu konuyu iyice tetkik ettikten sonra yazıyorum; durum şudur: Hamileler, engelliler, 65 yaş üstündekiler ve 18 yaşına kadar olan çocuklarla gençler sağlık hizmetlerinden faydalanabilirken 18 – 65 yas aralığında olanlar bu haktan mahrum bırakıldılar. Suriyelilere sordum, onlar için herhangi bir kısıtlama yok. Beşiktekinden eşiktekine kadar hepsi bütün haklardan faydalanmaya devam ediyorlar ve hemen her yıl çocuk doğurarak çoğalıyorlar.

Sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılan Iraklı Türkmen kardeşlerimizin iş bulup çalışabildikleri düşünülüyorsa doğru değil. İş bulabilenlere günlük verilen yevmiye 20 – 25 lira. İnşaatlarda çalıştırılanlara da çoğu zaman o az miktardaki yevmiyelerinin bile verilmediğine şahit oldum. Haklarını aramaya kalkınca da “Sizi ne ilgilendiriyor” cümlesine muhatap olmanın ne acı bir durum olduğunu bilir misiniz? Memleketlerine dönemiyorlar, çünkü evleri ocakları tarumar olmuş, işlerini kaybetmişler. Dönenler olsa da perişanlıklar peşlerini bırakmıyor. Irak’taki istikrarsızlık devam ediyor. Barzani belası, IŞID heyulası ve lanet olasıca mezhepçilik kavgaları almış başını gidiyor.

Türkiye’de resmi kayıtlara göre 4 milyon civarında Suriyeli var. Irak’tan gelenler ise taş çatlasa 100 - 150 bin civarında. 4 milyon Suriyeliye bakan devletimiz 100 - 150 bin Iraklı Türkmen’e bakamayacak durumda olmamalı değil mi?

Arif Nihat Asya’nın, Kerkük’ü, Telafer’i, Musul’u ve oralarda yaşayıp zor durumda olan kardeşlerimiz için başta Birleşmiş Milletler, Uluslar Arası yapılan Kongreler, görüşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve millet olarak hepimize seslendiği şu dörtlük ne kadar anlamlıdır:

“Kıbrıs ve Zürih” derken unuttuk Musul’u;

Kıbrıs” diye toplandı Güvenlik Kurulu;

Çektiğini soran kalmadı Kerküklülerin…

Ey Kongreler; Tanrı’nın onlar da kulu!