Talancıların; öksüz, yetim hakkı yiyenlerin ve makam istismarı ile kamu malı gaspçılarının kavgasında taraf olmak hiç bir Türk Milliyetçisine yakışmaz.

Böyle bir kavganın taraflarından birisini “beka” iddiası ve “ülkenin kargaşaya düşme ihtimal ve tehlikesi” gerekçesi ve mazereti ile savunmak, destek vermek, yandaş olmak, taraf olmak acizliktir, işbirlikçiliktir.

Bu sıfatların hiç birisi Türk Milliyetçilerine ve Ülkücülere yakışmaz !..

Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin günde mi sadece ve sadece “siyasi birliklerini nasıl sağlayabilecekleri” olmalıdır.

Yaklaşan iç ve dış odakların sebep oldukları ve olacakları kargaşa ve çöküşten, Türk Devletinin ve Türk Milletinin tek kurtuluş yolu ve ümidi, Türk Milliyetçilerinin bu birliğine ve Ülkücülerin, tüm vatanseverlere önder olmasına bağlıdır.

Bu vazgeçilemez, ertelenemez “milli görevin” sorumluluğu ve vebali öncelikle Türk Milliyetçilerinin ve Ülkücülerin parçalı siyasi ve kültürel yapılarının başında ki yöneticilerindir.

Bu yöneticiler ve kurmayları muhakkak bu birliğin yolunu ve bu yolda yürümenin ve hedefe ulaşmanın usul ve esaslarını bulmak mecburiyetindedirler.

Kendi fikir ve ülkü birliğini tek bir çatı altında birleştirip hedefe kilitlenmeyenler, asla ve asla Türk Milletinin kurtuluş ümidi olamazlar ve güven veremezler.

Ve bunu başaramazlar ve gündeme düşen “dolandırıcılık ve hırsızlık” kavgalarının yandaş ve kirliliğine bulaşırlarsa, onlarla birlikte aşağılık bir lekenin izini alınlarında taşıyacaklardır.

Ve Türk siyasi tarihinin “lanetle hatırlananların” çöplüğüne onlarla birlikte süpürülmeleri kaçamayacakları kaderleri olacaktır.