ABD genellikle diktatörlerce yönetilen ülkelere rahatlıkla müdahale etmiştir. Son örnek Kuzey Kore olarak görülüyor.

Son zamanlarda dış basında Türkiye’de bir diktatör olduğu vurgusunun sıkça yapıldığını göz önüne aldığımızda taşlar yerine oturmaktadır.

Bir an için bir senaryo üzerinde düşünelim ve kendimize soralım. Bu manzara karşısında Kuzey Irak, Ermenistan, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı yapılacak saldırıya destek vermemeleri düşünülebilir mi? Aklı başında her Türk, bu soruya verilecek olan cevabı bilir. Tabi ki, düşman düşmanlığı için eline geçen fırsatı kullanacaktır. Öte yandan ABD’nin Bulgaristan’a asker gönderecek olması ve Gürcistan’a sevk edilen silahlar bu tezimizi kuvvetlendiriyor.

Ortaya çıkan manzaraya göre ülkemize yönelik büyük bir küresel saldırı adım adım yaklaşıyor. Türkiye’de ki, milyonlarca Türk’ü yok etmek zor olduğuna göre Türkiye’nin ufaltılması hatta kendilerine muhtaç bir hale getirilmesi planı uygulanmaktadır.

Biz bu günlerin yaklaşmakta olduğunu oyun kuranların ana hedefinin Türkiye olduğunu düşünüyoruz ve acizane uyarıyoruz. Osmanlı’nın Girit’e özerklik vermesinin son saldırıya uğramasını engellemediği gibi Artin Kemal’lerin bakanlığı Yunan saldırısını engellemediği gibi Güneydoğu Anadolu’da verilecek bir özerklik düşmanın emelinden vazgeçmesini sağlamayacaktır.

Gerek ABD gerekse başka bir emperyal ülke tam demokrasi ile yönetildiğiniz zaman size karşı konumlanmak yerine daha ciddi müttefikiniz olacaktır. Çünkü aksi hal kimseye izah edilemez. Ülkemizin etrafının ateş çemberine dönüşmesinin Türkiye’de ki antidemokratik uygulamalara sığınarak gerçekleştirildiğini gözlemliyoruz. 

Düşman saldırısından kurtulmanın yolu taviz üstüne taviz vermek değildir. Tam aksine “Gün bugündür!” demektir.

Dünyanın küreselleştiği yalanına sığınmak size karşı yapılabilecek bir saldırı için caydırıcı hiçbir rol üslenmeyecektir. Aksine “Ulus devlet” konumunuzu korudukça çok kutuplu dünya da kendinize müttefik bulma ihtimalleriniz daha fazla olacaktır.

Diktatörce tutumlar veya oluşturulmak istenen “Güçlü lider” imajı bizi dünya dengesinde ötekileştirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Bu sebeple ne kadar demokrasiyi içselleştirirsek düşmanın eline o kadar az koz vermiş oluruz. Ne kadar demokrasiyi içselleştirirsek o kadar güvenli olabiliriz.

Uygulayacağımız milli demokrasi hem ülkemize karşı yapılacak müdahaleye imkan tanımazken, hem de daha bağımsız bir politika takip etmemizi sağlayacaktır.

Şüphesiz, bu demokrasi Türk’e uygun “Milli Demokrasi” olmalıdır. Demokrasi adına bizim gönül ve inanç dünyamıza ters uygulamalar ise zamanla ortadan kaldırılmalı, ilmek ilmek “Milli Demokrasi” inşa edilmelidir.