Biz çocukken bir uzay kurgu çizgi filmi vardı. Her bölümde kaptan köşkünde ''tanımlanamayan'' bir cismin yaklaştığı anonsu yapılır ve macera başlardı. ''Eski'' Türkiye'den ne anlatıldığını bir türlü açıklayamayan iktidarımız, 2010 yılında yaptığı anayasa değişikliği referandumunda ''ileri demokrasiye'' geçiş sloganı atmıştı. O zamanlar ortak oldukları FETÖ elebaşı ''mümkün olsa da mezardakileri de kaldırıp evet oyu verdirmeyi'' vaaz ederek kampanyaya canı gönülden destek olmuştu. Sonrası malum, demokrasimiz o kadar ilerledi ki gözden kayboldu gitti. Fiili durumu hukukileştirmeyi düşünen yüksek zeka ürünü bir anlayışla, oy vermede mühürsüzlüğü geçerli sayan şaibeli bir referandumla bugünkü yönetim sistemine geçildi. Kamu hukuku- siyaset bilimi kavram ve kurallarıyla açıklanamayan adeta tanımlanamayan bu sistem işlemeye başladı.

Aradan 2 yıl geçti, hızlı karar ve icra ile ülke uçacaktı ama tam tersi oldu. Bugün iki yıl öncesine göre daha iyi denilebilecek ne var? Hiçbir şey.. Hızla bozulan yönetim ilke ve teamülleri, kanun yerine kararnameli idare, denetlenemeyen yürütme, bağımsızlığını yitirmiş yargı ve halkı canından bezdiren ekonomik kriz. Kamu hukuku-siyaset bilimi kavram ve kurallarına uymayan yani tanımlanamayan bu sistem yönetmede ülkeye faydalı olamadı, tersine her alanda zarar verdi. Kısa sürede iflas eden sistemde ısrar, sahiplerine de yarar sağlayamayacak noktaya geldi. İktidar sahiplerinin bazı noktalarında kireçlenme var vs gibi akla ziyan açıklamaları, revize uğraşları beyhude. Ortada bir sistem yok sadece defacto yönetim var.

Medyanın büyük ölçüde iktidar borazanı olmasına, sistemi parlatma çabasına rağmen halkımız sistemden memnun değil. Temmuz 2019’da Piar’ın araştırmasında parlamenter sistem isteyenlerin oranı yüzde 62.5 olarak çıkmıştı.Şimdilerde bu oran yukarı yönlü hareketini sabitleştirdi. Birkaç puan aşağı veya yukarı; kesin olan şu ki, CB Hükümet sisteminin kabulündeki % 52 olan halk desteği hızla azalıyor. Seçilmişleri yönetimde devre dışı bırakan bu sistemde muhalefetin etkisizliği anlaşılabilir de, iktidar partisinin milletvekilleri de kendilerini, “Züğürt Ağa”ya benzetiyor, işe yaramadıklarını düşünüyor ve söylüyorlar.

Lafa gelince “Gazi Meclis” ama işlevde etkisiz elemanların, sosyal imkanları geniş toplantı salonundan ibaretleşmiş TBMM, bu sistemde talimatla sadece istenen konularda yasama yapıyor, hiç denetim yapamıyor.Oysa Meclis'in 2 temel fonksiyon ve görevi vardır. Biri yasama, biri de millet adına denetim. Kuvvetler ayrılığında benzeri olmayan yetkileri Cumhurbaşkanı’nda toplayan bu sistemde kamu kurumlarının “kurumsal kimliği” de zayıfladı. Bakanlıklar adeta sekretarya oldu. Merkez Bankası, BBDK ve yönetimde özerk önemli kurumlar genel idarenin emre itaat eden sıradan memuriyetleri haline dönüştü.

Hukuk devleti; Kanuni idare- idarenin yargısal denetimi ve bağımsız yargı sacayağına oturan bir kurumlar- kurallar devletidir. Yetkiler dağıtılmıştır, bu yolla dengeli işleyişi sağlar ve denetime açıklığı nedeniyle de güvenilir. Bugün resmi açıklamaların tümüne şüpheyle bakılması, tüm yetkinin bir makamda toplanmasının, gerçek olsa bile O'na aykırı beyan yasağının sonucudur. Aksi olsa, örneğin Termik santrallere filtre takılmasının uzatılması teklifi verip yasalaştıranların veto ile sevinmesi mümkün müdür? Bu sistem ne yazık ki modern devlet hayatında son derece önemli olan “kurumlara güveni” de bitirmiştir.


Yanlışta ısrarın mantığı da gereği de yoktur. Türkiye’ye lazım olan; kuvvetler ayrılığına, güçlü denetim ve denge mekanizmalarına sahip parlamenter hükümet sistemidir. İYİ parti sürekli buna vurgu yapıp gündemde tutuyor. Saadet Partisi ve CHP'de zaten bundan yana.yeni kurulan/kurulacak A. Davutoğlu ve A. Babacan'ın da bu eksene katılmasıyla anayasa değişikliği hazırlığı yapılarak parlamentarizme geçiş kısa vadede bile mümkündür. Naçizane bu yolda yapılacak çalışmaların kamuoyuna yansıtılmasıyla desteğin artacağı ve iktidarın kayıtsız kalamayacağını düşünüyorum. Tanımlanamayan bu sistemin siyasete, ekonomiye hasar, halka da zarar faturası büyümeden değişmesi acil hale gelmiştir.