Bilgi, her bünyede konaklayabilir ancak değer gördüğü yerde ebedi ve faydalı olur. Bu bakımdan toplumun gürültülü kesimlerinden uzak durup, sakin bir yaşamı tercih eden alimler ve sanatçılar, hakir görülmemelidir. Onlar, kendilerini işiten kulaklara ve gören gözlere hitap etmek isterler. Bunun temel sebebi, vakitlerini ve zihinlerini feda ettikleri çalışmalarının değer görmesi beklentisidir. İnsanlar, tek başına varlıklarının bile değer görmesi ihtiyacını taşırken, bilginin bünyesinde çiçek açtığı ilim insanlarına bu talep çok görülmemelidir.

Bilginin yanı sıra, duygulardan bina olan insan türünün, en güçlü ve en zayıf tarafı bu hissi ihtiyaçlardır. Dikkat ederseniz yalnızlığın bir salgın hastalık gibi yayıldığı çağımızda, bir başkasına ihtiyaç duymaksızın yaşayabildiğimizi kanıtlamaya girişiyoruz. Her apartman dairesinde, tek bir insan konuşlanıyor. Bunun sebebini 303 filminde şöyle açıklıyor senarist: “Kapitalizm, insanları ayırır. Çünkü o zaman daha fazla tüketirler. Bir arada yaşasa tek bir televizyonu kullanacak olan insanlar, ayrı ayrı evlerde ayrı eşyalar kullanırlar.” Burada Kapitalizmin yahut insanı yalnızlıkla eş gören fikirlerin kaçırdığı iki nokta vardır.

Öncelikle insan, bir diğer insanın varlığına bir çiçeğin yahut kedinin varlığına duyduğu heyecan ve istekle yaklaşmaz. Çünkü temelde birbirleri olmadan gideremeyecekleri ihtiyaçlar vardır. İnsan, anlaşılmak ve sevilmek ister. Bu iki istek, bir diğeri olmadan tamamlanamayan ihtiyaçlardır. Ama bu da kapitalizmin elinde bir güç halini alabilmektedir. Antidepresanların, sanal gerçekliklerin, sosyal medyaların çıkış misyonları temelde bu ihtiyaçlardan doğmaktadır. Sosyal medyada, sanal bir görünürlük elde eden insanlar, beğenilmek ihtiyaçlarını bu yolla gidermeye çalışırlar. İnternetin kesilmesi ile sevenin sevdiğinden ayrılması arasında artık dehşetengiz bir fark görülmemektedir.

Bana sorarsanız yine de anlaşılmak istemenin, yani aklın ve sevilmek istemenin yani kalbin ihtiyaçları hiçbir şeyle ikame edilemeyen çözümlere sahiptir. Yalnızca, bir diğer insan. Bu bakımdan Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt eserinde: “İşte oradalar, beni duymuyorlar, bana gülüyorlar. Ben bu kulaklara göre ağız değilim” demesi şuna isabet eder, her sözün, işiteceği uygun bir kulak vardır. Bu uygun eşleşmeyi bulana değin aramak, normal ve doğal bir süreçtir. Neticede Nietzsche gibi sahibi tarafından dövülen bir ata sarılıp ağlayabiliriz. Bizi işitecek kulak yahut sevecek kalbi bulamayabiliriz ama aramamak, bulamamaktan çok daha kötüdür.