Futbol dünyayı yüz yıldan fazla bir zamandır etkileyen büyüleyici bir oyun.

Köklerinin doğuşunun etkilendiği alanın Roma kolezyumların da yapılan gladyatör karşılaşmalarından olduğunu sanıyorum, birçok spor yorumcusu da bu fikri paylaşıyor.

Ülkemizde futbol kulüpleşmeleri 1900’lü yılların başlarında devlet yönetimindeki ailelerin bireyleri tarafından önce İstanbul’da sonra İzmir’de başlamış ve yıllar içinde Anadolu’ya yayılmıştır.

Bu arada, değinmeden geçemeyeceğimiz bir iki yaşanmışlıklar da var tabii.

Mesela İstanbul İngilizler tarafından işgal edilmiştir ve İngilizler askeri karargâhlarını bu günkü Ataşehir sınırlarında olan İçerenköy’de kurarlar.

İşgalci güçlerin yerli halkla sosyalleşme çalışmaları sonucunda İngiliz işgal kuvvetleri karması ile Anadolu yakasındaki en önemli kulübümüz Fenerbahçe arasında bu günkü Fenerbahçe stadının olduğu yerde (“Papazın Çayırı” denirdi) bir maç organize edildi yaklaşık 10 bin seyircinin önünde Fenerbahçe işgal kuvvetleri karmasını 2-1 yendi.

Sosyalleşme durmadı Fenerbahçe futbol takımı gemiyle İngiltere’ye götürüldü aynı karma ile birde İngiltere’de maç yapıldı ve 2-2 berabere sonuçlandı.

Yazılan yaşananların resimleri halen Fenerbahçe stadının müze bölümünde sergilenmesi de bir enteresanlık.

Yani adamlar senin ülkeni vatanını işgal ediyorlar, milletimizin milli güçleri onlara karşı bir istiklal savaşı veriyorlar ama siz vatanınızı işgal eden düşman askerleri ile maç yapıyorsunuz, yetmiyor işgalcilerin gemisine binip onların memleketinde onlarla maç yapıyorsun.

Toplumun bir kısmı mermi atıp mermi yerken sen gol atıp, gol yiyorsun.

Beşiktaş takımı 1903 de kırmızı -siyah - beyaz renklerle kuruldu, tüm sporcularını balkan savaşına gönderdiği için 1909 - 1912 yılları arasında yapılan hiç bir futbol organizasyonuna katılamadı.

1913 yılında toplanan Beşiktaş kongresi kendilerini simgeleyen renklerden “kırmızı”yı geçici olarak kullanmama kararı aldı. Sebebi ise Balkan Savaşında kaybettiğimiz toprakları ne zaman geri alırsak “kırmızı” rengi o zaman kullanılmaya tekrar başlanacak diye de Beşiktaş tüzüğüne madde olarak eklenmiş.

1960’lı yıllarda ülkemizde şehir kulüpleri kurulmaya başlandı, şehirlerimizin önde gelen spor insanları kulüpleşmede öncü rolünü oynadı.

Trabzon’da bir futbol şehridir ve futbolun kurumsal yapıları Trabzon’da ilgi bulmuştu.

Başka bir açıdan futbol Trabzon ve çevresinde yaşayan insanların mizacına uygun bir spor dalı idi.

Futbolun yöre insanının mizacına uygunluğu şehirdeki spor önderlerinin yüksek karakterli yapısı şehir insanının kendinden saydığı varlıklara tutkunluğu ve şehrin ekonomisinin yok kadar az olması daha da önemlisi futbolun bir varoş sporu olgularını içinde barındırması Trabzon’da futbolun daha etkinleşmesini sağladı.

Ve Trabzonspor final maçında Ankara’da PTT’yi yenerek birinci lige çıkmayı başardı.

Trabzonspor birinci lige çıktığının ikinci senesi şampiyon oldu.

Kazanılan şampiyonluk 80 yıldır hep Türkiye şampiyonluğunu kazanan 3 büyük kulübümüzün dışında bir kulübün ilk şampiyonluğu idi.

Ve bu süreç sonraki yıllarda kazanılan 5 şampiyonlukla daha devam etti.

Trabzonspor Türkiye futbolunda diktatör “Bolu beyine” karşı mücadele eden “Köroğlu” gibiydi.

Ve futbolu gerçek bir sportmenlikle yapıyordu.

Uzun zaman Trabzon şehrinde insanlar Trabzonspor başkanı ile Türkiye başbakanını eş tutarlardı.

Trabzonspor başkanının veya bir yöneticisinin veya bir antrenör veya bir sporcusunun Trabzon şehrinde çok büyük bir ağırlığı ve etkinliği vardı.

Fakat Köroğlu’nun bir sözü “Tüfeng icad oldu mertlik bozuldu”na uygun olarak futbol artık endüstrileşmiş ve yüksek bütçelerle oynanan bir oyun olmuştu.

Trabzonspor rakipleri ile yaşadığı 1’e 4 mali gelir dengesizliğine rağmen uzun yıllar az gelirle futbol mücadelesini sürdürdü.

Ne zamana kadar?

Ne zamanki şehirde devleti yöneten başbakanla eş tutulan Trabzonspor başkanı iktidar partisinin seçim otobüsünün üstünde sıradan bir çantacı gibi görüntü verdi, Trabzonspor büyüsü bozuldu.

Şehrin spor karakteri değişti yüksek karakterli spor adamları ekarte oldu ve spora halka değil siyasete ve kendisine hizmet eden spor yöneticisi tipi ağırlık kazandı.

Spor endüstrisi Türkiye futbol şampiyonuna TFF’den yaklaşık 100 milyar TL, UEFA’dan da yaklaşık 160 milyar TL başlangıç ücretlendirilmesini kazandırıyor.

Yaklaşık 260 milyar TL Trabzonspor kulübünün kullanımına terk edilebilir mi?

Yoksa muktedirlerin kasası olarak nitelendirilen bir naylon kulübe verilmesi kullanım açısından daha doğru bir seçim midir?

İktidar partisi son seçimlerde Trabzon’dan yüzde 65 rey aldı.

Şampiyonluğu ve dolayısı ile parayı vermezse ve gaz alması için artık bir önemi kalmayan Ziraat Kupasını verirse Trabzon’dan aldığı rey azalır mı?

Soru bu.

Trabzon şehri ve kulübü göz ardı edilirse bir kayıp yaşanır mı? Sahi yaşanır mı?