30 yıl çeşitli kademelerinde görev alıp Programlar yaptığım, Denetçilik, Müdürlük, Uzmanlık görevlerinde bulunduğum TRT, kuruluşundan beri farklı vesilelerle tartışma konusu olmakla birlikte özellikle son yıllarda olduğu kadar raydan çıktığını hatırlamıyorum.

Bir devlet kurumu olması dolayısıyla aslında birtakım kanun ve kurallara bağlı olan/olması gereken TRT ne yazık ki adeta zincirleri koparmış olup; Radyo ve Televizyon Programları Yapım ve Uygulama Talimatı, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu Genel Yayın Planı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 2954 Sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu, 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkında Kanun, 4756 Sayılı Radyo ve Televizyonların Yayınları Hakkında Kanun, Ya da en son haliyle 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun, Basın Kanunu.. gibi bir dizi Kanun, Talimat ve Planı görmezden gelen anlayış ve uygulamalar içine girmiştir. Mesela çok merak ediyorum; acaba TRT’nin Sayın Genel Müdürü ve dışarıdan gelen/getirilen yönetici kadrosundakiler, program yapanlar/yaptırılanlar adlarını yazdığım ve resimlerini koyduğum Yapım Uygulama Talimatları ile TRT Genel Yayın Planlarını okumuşlar mıdır?

Hal böyle olunca, bir zamanlar gerçekten de bir “okul” hüviyetinde olan TRT bu özelliğini kaybederek adeta bir “Acemiler Ocağı” hüviyetine büründürülmüştür. Herkes gibi haklı olarak ben de soruyorum: “TRT bir okuldu, şimdi bu okula ne oldu?”

Devletin pek çok kurumunda olduğu gibi liyakat, ehliyet arka plana itilmiş, adında “Yayın” geçen birtakım yan kadrolar ihdas edilerek Prodüktörlük, Spikerlik, Muhabirlik gibi asli yayın kadrolarına önem verilmez olmuştur. Onun içindir ki “Helal ile Halel getirmeyi ayırt edemeyen, Evrak yerine Evraklar, Personel yerine Personeller diyen, muhatabı olan uzman kişi üstüne basa basa Restorasyon derken ısrarla Resterasyon demeyi sürdüren “yayıncılar” giderek çoğalmaktadır. Bu konular ayrı bir yazı konusu olmalı elbette ama çözüm yolu bulmak yerine yanlış yanlış üstüne yapılıyor olmasına ve bunda ısrar edilmesine ne demeli?

Bazı kurumlarda zaman zaman olduğu gibi TRT’de de emekliliğe özendirici teşvik uygulamalarının yapıldığı malum. TRT’deki son teşvik uygulamasında bir bakıma “ikna odaları” kurulup “Ayrılmazsanız şöyle olur böyle olur” denilerek tehditvari “Bilgilendirme” seansları yapılınca personelden iki bine yakını dilekçelerini verip ayrılmış, bazıları da “İşimiz bu, hizmet süremiz dolana kadar çalışmak istiyoruz” diyerek kalmışlardı.

Hal böyle iken, 9 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 703 Sayılı KHK’de, 2954 Sayılı Kanun’a eklenen geçici 14. Madde ile çıkarılan İstihdam Fazlası Personel (İFP) gereğince öncelikli olarak 169 kişilik bir liste oluşturulup Devlet Personel Başkanlığı aracılığı ile başka kamu kurumlarına gönderilmeleri kararlaştırıldı. Bu yazı hazırlandığı sırada da sanırım kimin hangi kuruma gideceği belli olmuştu.

Gerekçe olarak, “Emekliliğini hak ettiği halde teşvik uygulamasından yararlanmayanların listeye alındığı” söylenmesine rağmen buna uyulmadığı anlaşılıyor. Kaldı ki, tamamen uyulmuş olsa bile, son yapılan teşvikle emekliliğe özendirme işinin “bilgilendirme” ile değil, “tehdit/zorlama” ile olduğu bizzat kurum tarafından kabul edilmiş oluyor. Çünkü yukarıdaki gerekçe cümlesinin başka türlü yorumlanması mümkün değildir.

Bu konudaki şikâyetler artarak basında, sosyal medyada dile getirilip TBMM gündemine de taşınınca TRT, “Doğrusu Ne” isimli bir programcıkla ve amatör kasaba yayıncılığı ağzıyla güya işin “doğrularını” anlatmaya çalışmış. “Çalışmış” desem de lafın gelişi; çünkü programın sonunda “Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi” imzasını gördüm. Bu “merkez” her ne ise, kime bağlı, kimler tarafından finanse ediliyorsa orasını bilmem ama merak edenler araştırabilirler. Benim derdim TRT’nin düştüğü, düşürüldüğü durum. Türkiye Cumhuriyeti’nin en köklü kurumlarından biri olan TRT artık kendini de mi savunamıyor?

Sözünü ettiğim “programcık”ta konu ile ilgili olarak dillendirilen “TRT Personeli tasfiye ediliyor!”, “Sürgün ediliyor, tehdit ediliyor!”, “Halkın Kurumu”, “Deneyimli Personel kurumdan uzaklaştırılıyor” gibi hemen bütün doğrular sıralanıyor ve “öyle olmadığı” anlatılmaya çalışılırken sık sık “İhtiyaç Fazlası” tabiri kullanılıyor. Yani, 2954 Sayılı Kanun’a eklenen geçici 14. Madde’de kullanılan “İstihdam Fazlası” tabiri yerine “İhtiyaç Fazlası!” Peki, istihdam ne, ihtiyaç ne?

İstihdam: İş alanı açma/Bir kişiyi bir işte, bir görevde kullanma.

İhtiyaç: Gerekli olan

Kanun “İstihdam” diyorsa demek ki bir iş alanı var ve o işe uygun personel alınması gerekiyor, zamanında da alınmış. Peki, o iş ortadan kalktı mı? Hayır! Çünkü TRT bir yayın kuruluşu ve şöyle ya da böyle pek çok TV Kanalı, Radyo postası var.

Hadi, yayıncı istihdamına gerek kalmadığını varsayalım; peki bu durumda mesela, “İstihdam Fazlası” olarak kabul edilip listeye alınan iki Yayın Denetmeni’nin henüz gidecekleri kurum bile belirlenmeden o kadrolara alelacele atama yapılmasına ne demeli? İstihdam alanları açıkken ve o kadroya ihtiyaç varken listeye alınmalarında hak, hukuk ve adalet var mıdır? Bu bir!

İkincisi şu: Çukurova Radyosu’nda görevli tek spiker de İstihdam Fazlası olarak listeye alınmış. Orada programlar da yapılıyor ve yapılacak. Peki, program metinlerinin Spikerlik kadrosunda olmayıp da “Ses oluru” alınan Yapım Yayın elemanları tarafından okunması, hadi onu da geçtik; bazı metinlerin Ankara Radyosu’na ya da başka radyolara gönderilerek oralarda kayda alınıp yayına verilmesi hangi akla hizmettir ve Çukurova Radyosu’ndaki kadrolu tek spikerin “İstihdam Fazlası” olması ne anlama geliyor?

Üç: TRT Kurumu’na gelen hemen her Genel Müdür “Yeniden Yapılandırma”dan, “Kurumu küçültme”den söz etmiş, bunun için birtakım şirketlere fahiş miktarda döviz de ödenmiş ve sonunda kadroları şişirerek gitmişlerdir. Bu kadar teşvikli ve İFK listeli göndermeden sonra yine kadro şişkinliği olur mu bilmiyorum ama bir taraftan tasfiyeler yapılırken diğer taraftan çeşitli kurumlardan yayın ve teknik tecrübesi olmayan kişilerin kuruma doldurulması ve bir örnek olarak Anadolu Ajansı’ndan 280 kişinin TRT’ye aktarılması ne anlama geliyor?

Gerçekten amacına uygun olarak bir “Yeniden Yapılanma” olacaksa, bu süreç daha tamamlanmadan, kurum içi birimlerin ihtiyacı belirlenip ona göre atamalar yapılmadan İFK listesi yapıp insanları tedirgin etmek doğru mudur? Kaldı ki, İstihdam Fazlası olarak gösterilen kadroların çoğu “Temininde güçlük çekilen” kadrolar olup belli sınavlardan geçilerek, birikim ve tecrübe ile kazanılan kadrolardır. TRT’de o kadroların işi devam ettiği sürece İstihdam Fazlası olamazlar. Yıllardan beri Yardımcı Prodüktörlük sınavı açılıp Prodüktör yetiştirilmemişken mevcut prodüktörlerin “İstihdam Fazlası” kabul edilip listeye alınması olacak iş değildir.

Belli ki bu konu enine boyuna konuşulup tartışılmadan karar verilerek uygulamaya konulmuştur. Yapılan hatadan dönülerek düzeltilmeli, Teşvik uygulaması ile kurumdan ayrılmak zorunda kalanlar için konulan “5 yıl süre ile kurum faaliyetlerinde yer alamazlar” kaydı kaldırılıp gerektiğinde programlarda değerlendirilmelidirler. Çünkü bunun sıkıntısını az çok bu işten anlayan bizler televizyon seyrederken hemen fark edebiliyoruz. Hayatında hiç koro ya da orkestra yönetmeyen birine “Şeflik yap” dersen ancak elini kolunu sallar, düzenlemelerini, aranjesini ise kısıtlama getirdiklerinden biri yapar. Kemancını gönderir, tek tamburcun hastalanır ya da izin alırsa şefin koroyu bırakıp enstrümanın başına geçer ve bütün bunlar TRT gibi bir kuruma hiç ama hiç yakışmaz.