Nazan Öncel, tüketim ve israfın bu kadar hastalık haline gediğini bundan kurtulmanın çokta zor olmadığını, kendi yaşadıklarıyla anlattı.

“2011’de annemi kaybettikten sonra her şey boş gelmeye başlayınca silkelendim. Dedim ki ‘bu kadar fazlalıkla yaşanmaz.’ İnsan gidiyor, geriye çer çöp kalıyor. Annemin ardından siyah elbisesini tam dört sene yıkadım ütüledim giydim. Sonrasında baktım ki oluyor, insan azla yetinebiliyor; başladım azaltmaya. Eve tek bir obje bile almadım. Ve yedi senedir de kendime hiçbir şey almadım; aksine diş fırçam hariç kişisel eşyamı yüz on parçaya indirdim. Hedefim yüz parça. Evden ise iki eve daha yetecek kadar eşya gitti. Hafifledikçe rahatladım. Konserden konsere bir fistan dikip giyiyorum, iş bitiyor. Sırada evi 2+1'e indirmek var. Nohut oda bakla sofa neyimize yetmiyor ki? Zaten ‘bir lokma bir hırka’ diyenlerden olduğumu bilirsiniz. Bi arabayı on beş sene kullanır, o beni bırakmadan ben onu bırakmam. Emektar olması hatırına şansımı zorlarım. Ama sahip olduklarımla kan bağım yoktur, insan isterse her şeyden vazgeçebilir. ‘Yolun sonunda iki metre yerde yatıyoruz, ölüm var unutma diyorum" kendime. Belki biraz geç uyananlardanım ama hanidir kendi içime yaptığım bir yolculuk bu. Ne bir hırs, ne haset; ne şu ne bu. Ayaklarım yerden kesilmiş de ayda yürüyormuş gibiyim. Tarifsiz bir huzur. Eksilmeyelim yeter. Bu konu üzerinde sayfalarca yazabilirim ama kafa şişirmek istemem. Söyleyebileceğim tek şey ruhunuzun istediği şeyin peşinden gidin demek olur. Nice güzellikler dilerim hepinize.                                                              
Nazan Öncel

Editör: Habererk Com