Türkler toplumların teşkilatlanmış hali olan millet olma vasfını Orta Asya’da sağlamış millet olarak yaşadıklarını ideallerini düşüncelerini Göktürkçe metinlerle Balbal taşlarına yazmışlardır.

Orta Asya’da yaşanan iklim değişiklikleri, atın Türkler tarafından evcilleştirilmesi, demircilik sanatının gelişmesi ve Orta Asya’da miras hukukunun ortanca erkek çocuklarına bir mal mülk bırakmayıp yüksek manevi değeri olan yay kuşanma tören sahipliğini vermesi ve gerek ailesi için gerekse milleti için yeni yurt arayışları için görevlendirilmesi, Orta Asya’dan Batı Asya, Avrupa ve Ortadoğu’ya Türk göçlerinin olmasına sebep olmuştur.

Ön Türk ve 11nci yüzyıla kadar olan göçlerin sebebi bu olmakla beraber, 1200lü yıllarda Moğollar ve Cengiz Han baskısı ile ikinci göç dalgası ile batıya doğru Türk hareketi devam etmiştir.

Türklerin batıda kurduğu en önemli ve en büyük devlet Osmanlı devleti olmuş genel hatlarıyla da Osmanlı aslında bir balkan devleti olarak temayüz etmiştir.

Türk devleti olarak kurulan ve yaklaşık 200 yıl millet bilinci ile yönetilen Osmanlı devleti 1517 de Mısır’ın fethinden sonra İstanbul’a getirilen 1800 ulemanın devlet yönetimine getirilmesi , devşirme sistemi ve devlet yönetiminde liyakatten uzaklaşması sonucu siyasal tercih olarak din devleti modelini seçmiş ve kullanmıştı.

İçine kapanık anti ilerlemeci ve gayrı millî geçen 350 yıldan sonra 1789 Fransız ihtilalinin getirdiği milliyetçilik cereyanı sonunda imparatorluktan kendisini millet olarak gören toplumlar bir bir ayrılmışlardır.

Osmanlı aydınları yönetenleri devletin birliğini önce ümmet olarak sürdürmeye çalışmışlar fakat din birliği imparatorluğu birlikte tutmaya yetmemiş aynı dini inançta olunan Araplar’da Osmanlıyı arkadan hançerlemişti.

Osmanlının önde gelenleri son çare olarak Türkçülüğe sığınmış ilk Osmanlı Türkçüsü 1875 de harp okulu komutanı Süleyman Askeri olarak kayıtlara geçmiştir.

Orta Asya ve Kafkasya’da Türkler üzerine Rus baskısı Türklerde milli şuurun gelişmesine sebep sayılabilir ve Anadolu coğrafyasına göç eden Kafkas Türkleri Osmanlıda ilk Türkçü öncüler olarak görülür.

Dolayısı ile bir yerde Türkçülük var ise Türklerin kaderlerini birleştirme olgusunun olması da kaçınılmaz olarak milletimizin gündemine geldi.

Zamanın en yalın Türk birliğini ifade eden görüş bir cümle olarak İsmail Gaspıralı tarafından “Dilde, fikirde, İşte birlik “ olarak izah edilmiştir.

İsmail Gaspıralı’nın tanımlaması ile Bilge Kağan’ın 720 yılında Orhun yazıtlarında Balbal taşlarına kazıdığı anlatım birbirine çok benzemekte olup bu gün Türk Birliği adına bir tanımlama yapılacaksa aşağı yukarı bu mealde yapılabilir.

Osmanlının 1908 de başlayıp zaman zaman 1918 e kadar yönetiminde bulunan İttihat ve Terakki Partisi içinde birçok fikri barındırdığı gibi Türkçü Turancı unsurların ağırlığında bir kurum idi ziya Gökalp ve Enver Paşa’yı örneklendirebiliriz.

Ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu bir Türkçü Turancı idi.

Avrasya ölçeğinde Türkçü Turancı davranışlar 1940lara kadar devam etmiş İkinci Dünya Savaşının sonucunda ABD ve Rus hegemonyasına giren dünya konjonktürü sonucunda Orta Asya ve Kafkasya’da Stalin Rusya’sının Türk katliamları Türkleri sindirme bölme politikaları, Anadolu coğrafyasında ise Türkçü Turancıların tutuklanıp cezaevlerine konması yaşandı.

Türkçülük Turancılık halen Türk milletinin yaşadığı coğrafyada bir emperyalist algıya teslim olup marjinal bir görüş gibi algılanmaktadır.

Asıl sorun buradadır.

Türkler birliklerini kurabilmek için önce birlik olmanın tek tek tüm Türklerin menfaatine olduğunu kendi milletlerine anlatmalı ve milleti inandırmalıdırlar.

Bugün Türk dünyası dünya ekonomisinin yüzde 1,5unu üretmektedir. Türkler bir olursa Türklerin dünya ekonomisindeki payı bir çarpan etkisi ile toplamda yüzde 3 e çıkacağı hesaplanmakta bu durumun her Türk bireyinin yıllık kişi başı gelirini ikiye katlayacağı da aşikar görünüyor.

Dünya yeniden yapılanma sancılarını yaşıyor.

Emperyalizm Orta Asya için yeni projeler yapıyor şimdilik Azerbaycan, Ermenistan ve Kırgızistan için düğmeye basıldı, sırasıyla nasıl Arap Baharı diye Arapları muma çevirdiler, bizi muma çevirmeden birliğimizi oluşturmalıyız ki emperyalizme hiç bir Türk devleti yem olmasın.

Bildiğimiz Turan için çalışan her fert Türklük için çalışır şiarıdır.

En azından Türkmenistan, Özbekistan veya Afganistan Mezar-I Şeriften ülkemize en düşük işlerde çalışmaya gelen kardeşlerimize sevgi ile yaklaşalım ve onlara Türk olduklarını ve aynı milletten olduğumuzu onların Anadolu’da yaşama hakları olduğunu aynı şekilde bizim de Orta Asya’da yaşama hakkımız olduğunu söyleyebilelim.

Devletimizden beklediğimiz ise hiç olmazsa Türk devletleri arasında gidiş gelişlerde pasaport sormamakla başlayabiliriz.

Turan belki yakın belki uzak ama Turancılık Türk birliği sağlanana dek bitmeyecek .

Anadolu dışındaki Türkler 1990 öncesi esaret içinde yaşardı bizde duvarlara adı olup gerçekte gönüllerimizde olan “ETKO” (Esir Türkler Kurtuluş Ordusu) diye bir örgüt adını yazardık.

Şimdi en azından Türklerin büyük bir bölümü bağımsız.

Tabiki olacak da bir görebilecek miyiz, biraz zor?