Yüzyıllardır bunun yansımalarını görüyoruz.  Hitler’in Yahudiler, Romanlar ve diğerlerini gaz odalarında yok etmesi, Stalin’in yüzbinleri sürgüne yollaması ve haksız yere GULAG’lara (çalışma kamplarına) yollayarak büyük sayıdaki mahkûmun ölümüne sebep olması veya ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atması, insandaki kötülüğün yansımaları olarak karşımıza çıkıyor. Bu örneklere onlarca, hatta yüzlercesini ekleyebiliriz. Devlet dediğimiz organizma elinde kılıç olan bir güç ve gerekli bulduğunda bu gücü kullanır. Her eylemini de halkın, çoğunluğunun yararına yaptığına sizi inandırmaya çalışır.

Günümüzde Suriye’deki, Irak’taki, Afganistan’daki, Afrika veya Güney Amerika (Latin) ülkelerindeki iç savaşlar dolayısıyla milyonlar ülkelerinden kaçıyorlar. Bu bir trajedi. Ülkelerinden kaçmak istemeyen Rohinga (Arakan) Müslümanlarına Myammar (Burma); Filistin Müslümanlarına İsrail; Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza ise Çin mezalim yapıyor. Ancak Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, İslam Birliği Teşkilatı, Türk Konseyi Zirvesi veya başka uluslararası insan hakları kuruluşları herhangi bir tepki vermedi. 

Takip edebildiğim kadar Türkçe, Tatarca, İngilizce ve Almanca kaynaklarda hemen her gün Uygurlara yapılan mezalimle ilgili bir haber çıkıyor. Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşen bütün ileri gelen devlet veya hükümet başkanları bu konuyu gündeme getirmiyorlar. Onlar getirmeyince bu konular yok mu addediliyor? Peki neden?

Çünkü çocuklara öğrettiğimiz hümanite (insanlık/beşeriyet), yani insanı insan yapan, insanın doğasını kuran niteliklerin tümü, insanın değerini, saygınlığını önemseyen, insanları sevme vs. gibi değerler aslında dünyanın gerçeklerini yansıtmıyor. İnsanlar birbirini öldürüyor, işkence ediyor, mallarını gasp ediyor, sürgüne yolluyorlar.  Ülkeler de bu insanlar tarafından yönetildiğinden onlar da farklı değil.

Çin Halk Cumhuriyeti dünyada ekonomik açıdan en hızlı gelişen bir ülke ve her ülke onunla ticaret yapmak istiyor. Birkaç milyon Uygur, Kazak, Tatar, Kırgız, Tacik kamplara sokulmuş, kimin umurunda? Ticari menfaatlerimiz daha önemli. Zaten bu olay patlak vermeseydi “Uygur da neymiş” diye sorardık. Her ne kadar biz Uygurlardan esinlenerek medeniyet sözcüğü yerine uygarlık diye bir sözcük icat ettiysek de bu pek aklımıza gelmez.

Çin dünyanın en fazla nüfusuna sahip ülkesi, 1 milyar 436 milyon nüfusa sahip.  Dünya nüfusu ise 7 milyar 746 milyon olduğuna göre, dünyadaki her 7-8 kişiden biri Çin vatandaşı. Dolayısıyla azınlıkların değeri nüfusları ile orantılı oluyor. Tabii nüfusları 100 bin ile 2 milyon arasında olan şanslı ülke ve topluluklar mevcut. Onlar bağımsız ve Birleşmiş Milletlerde temsil ediliyorlar.  Dev Çin’de 2010 nüfus sayımına göre resmi olarak 55 azınlık mevcut ve bunlar arasındaki Uygurların 10 milyon nüfusu var. Diğer Türki Müslümanlar ise toplam 6 milyon nüfusa sahip. Bunlar Çin denizinde bir damla gibiler. Geçen sene Ege Üniversitesinde bir Çinli akademisyen ile konuşmuştum. Kendisi “Çin halkı o azınlıkların mevcudiyetini bile bilmez” demişti. Aslında haksız da değil. Çin yönetimi Türk adı taşıyanlara vize vermekte zorluk çıkarıyormuş. Anlaşılan Çin (Mançurya) doğumlu olan ben de vize almaya uğraşmamalıyım.

Kazakistan Çin’den kendisine sığınan Doğu Türkistan Kazaklarına oturma izni vermeye başlamış, yani onları Çin’e iade etmiyor. Rusya Federasyonun boyunduruğundaki Tataristan’da okuyan Doğu Türkistan kökenli Tatar gençlerini ise Çin’e iade etmek üzereler. Başka ülkeler sığınanlar da aynı tehdit altında.

Bu uygulama, II. Dünya Savaşı sona erince Almanlara esir düşen eski Sovyet askerlerinin Müttefikler tarafından Sovyetler Birliğine iadesini hatırlatıyor. Sıradan asker 10 yıl GULAG’lara mahkûm edildi, yüksek rütbeliler ise idam edildi. Stalin döneminde 50 milyon insan ölmüştü. Mao iktidara gelmeden ve geldikten sonra 70 milyon insan ölmüştü. Yani Ruslar kadar Çinliler de bu konuda gayet acımasız olabiliyorlar.

ABD şu anda ÇHC ile sorunları olduğu için Uygurları gündeme getiriyor, Pekin’i protesto ediyor. Fakat aynı ABD ÇHC’ni resmen tanıdıktan sonra Radio Liberty’deki (Özgürlük Radyosu) Uygurca yayınları sonlandırmıştı. Demek ki azınlıklar büyük devletlerin piyonu konumundalar. Onlar da başka çareleri olmadığı için çar-naçar bu gibi ülkelerle iş birliği yapmak zorundalar.  

Sesler uzayda kaybolmuyormuş diye bir faraziye var. İnsanlığın yüzbinlerce yıllık ıstırabı acaba nasıl yankılanıyordur? Tarih bütün bunların örnekleri ile dolu. Medeniyet, insan hakları dediğimiz, kendimiz icat etiğimiz kurgu pek de başarılı olmuyor anlaşılan. Son yıllarda en gelişmiş diye kabul ettiğimiz Avrupa ülkelerinde dahi Nazizm’in ayak sesleri duyulmaya başladığına göre insanlar başkalarının ıstırabına aldırmaz olmaya başlamış demektir.

Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın acı kaderi hakkında söylenecek, yazılacak çok şey varsa da ilgileneni bulmak bir o kadar zor olacağa benziyor.

www.kilavuzkirpi.com

Editör: TE Bilişim