Sanırım AKP yetkililerinin Türklük ve Atatürk’le ilgili sıkıntılarının olduğunu bilmeyen yoktur. Hem Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde iktidar olup devleti yöneteceksiniz hem de yönettiğiniz devleti oluşturan milletin adından rahatsızlık duyacaksınız! Olmaz böyle şey ve iyi bilinmesi gerekir ki bu, Cenab-ı Allah’ın yaratış düzenine de aykırıdır.

Ne yazık ki son on beş yirmi yıldan beri ya açılım süreci saçmalığı ya da birtakım tarikat yapılanmalarının sapık görüşleri yüzünden Türkiye’de Türk olmak ya da “Türküm” demek “Uzaylı” muamelesi görmeye başladı. Konuya sahip çıkması gereken Devlet kurumları da adeta buna yol açıp destek oluyor, hatta bazı uygulamalarla öncülük ediyorlar.

Pek çok spor salonundan, statlardan, kültür merkezlerinden Atatürk adı kaldırıldı. Dünyaca tanınan İstanbul’daki Atatürk Hava Limanı iptal edildi. Atatürk ya da Gazi Mustafa Kemal adını taşıyan okullar bile yıkılıp yenisi yapılınca ya da yeri değiştirilince başka isimlerle açıldı. Ankara’daki Atatürk Hastanesi de artık yok.

Ne Mutlu Türküm Diyene ifadesinin milli birlik ve bütünlüğümüzü çok güzel ifade ediyor olmasına aldırmadan tabelalardan kaldırıldı. Körpe dimağlara millet sevgisini, doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık duygularını nakşeden Andımız kaldırıldı. Bunun üzerine elbette tepkiler de çoğalmış, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Her yere Ne Mutlu Türküm Diyene diye yazdıracağını, Andımız’ı da okutacağını” vaat etmiş, şairler, “Türk’ün Adını mı Sileceksin” diye şiirler yazmışlardı. Siyasi vaatlerin elbet bir gün gerçekleşmesini beklemek hakkımızdır ama Seyit Burhanettin Akbaş’ın şiirinden bir dörtlük almadan geçmek olmaz:

“Yüreklere yazılmış,

Bengütaşa kazılmış,

Nakış nakış çizilmiş

Türk'ün adını mı sileceksin?”

Örnekler çoğaltılabilir ama bu anlayış, bu uygulama, bu zihniyet değişmiyor, dur durak dinlemiyor. En son Kültür Bakanlığı’na bağlı Türk Müziği Korolarının başındaki Türk kelimesi de saçma sapan ve hatta yazımız içinde örnekleyeceğimiz üzere müzik otoritelerinin ifadesi ile cahilane bir şekilde kaldırılmaya çalışılıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün 23.03.2021 tarih ve 1178470 sayılı teklifi Bakanlık onayına bağlanarak koro ve topluluk müdürlüklerinin isimlerinde değişiklik yapma yoluna gidildi. Buna göre:

Elazığ’da 1989’da kurulan Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü’nün ismi Elazığ Kürsübaşı Müzik Topluluğu Müdürlüğü,

Diyarbakır’daki Devlet Klasik Türk Müziği Korosu Müdürlüğü’nün ismi Diyarbakır Medeniyetler Müziği Korosu,

Edirne'deki Devlet Türk Müziği Topluluğu Müdürlüğü’nün ismi Edirne Rumeli Müzikleri Topluluğu Müdürlüğü,

Şanlıurfa'daki Devlet Türk Halk Müziği Korosu Müdürlüğü’nün ismi Şanlıurfa Sıra Gecesi Müzik Topluluğu Müdürlüğü olarak değiştirildi.

İtirazlar yükselince de aslına dönmek yerine ayrı bir saçmalığı tercih ederek mesela demişler ki, "Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği ve Sıra Gecesi Topluluğu!"

Olmaz ve yanlış yanlışla düzeltilemez. Müzik otoritelerine ya da ilgili uzmanlara danışılmadan bir bürokratın, bir Bakan’ın ve hatta Cumhurbaşkanı’nın tek başına alacağı kararla ve “Ben yaptım oldu”, “Biz yaptık oldu” anlayışı ile isim değişikliğine ya da yeni oluşumlara girişilemez. Uzmanlar, danışmanlar, bilirkişiler bu işi için vardırlar. Liyakat sahibi olmayan uzman, danışman ve bilirkişiler ise sorumluluk mevkiindekileri her zaman yanıltırlar.

İsim değişiklikleri konusu duyulur duyulmaz, Türkiye’de bu konunun en büyük otoritelerinden biri olan Türk Halk Müziği Şef Sanatçısı Mehmet Özbek hemen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a bir mektup yazarak yapılan yanlışlığı bütün açıklığı ile ortaya koydu. Kamuoyuna da akseden mektupta şu ifadelere yer veriliyordu:

“İlgili yazıda sözü edilen korolar ve halk dansları topluluğu, yurt içinde ve yurt dışında, sıfatlarındaki sanatları icra etmek amacıyla kurulmuş ve bu güne kadar da bunu büyük bir başarılarla icra etmiş ciddi ve teknik kuruluşlardır.

Klasik korolar yüz yıl ötesinden bugüne kadar oluşmuş soylu repertuarı icra ederek, yurt sathında ciddi bir müzik kültürünün oluşmasına, halk müziği koroları da yöresel değil, muhitlerinin dışına taşarak tüm Anadolu türkülerinin yurt genelinde yaygınlık kazanmasına, ortak bir vatan ve millet sevgisi oluşmasına hizmet etmişlerdir.

Türküler halkın yaşayışının, inanç ve değer hükümlerinin bir hazinesidir. Duygu ve düşünceyi insandan insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir millet haline getirir.

Koroları yeni isimleriyle muhitlerinin sınırları içine hapsetmek ve onlara küçültücü isimler yakıştırmak doğru olmadığı gibi büyük bir hatadır. Ne ‘kürsü başı’ ne de ‘sıra gecesi’ kavramları, zannedildiği gibi türküler çalınıp söylenen toplantılar değildir. Bu, maalesef yaşadığımız kültür buhranı neticesinde kültürden, gelenekten bihaber cahil çevrelerin yakıştırmalarıdır. Özellikle ‘sıra gecesi’ ve ‘kürsü başı’nın müzik icra etmeyle doğrudan ilgisi yoktur.

‘Sıra gecesi’ Şanlıurfa’da yüzyıllardır süregelen tabii bir edep müessesesi, doğal bir terbiye okuludur. Bir gelenek olarak süregelen sıra gecesi, kaynağı insani erdem ve prensipleri benimseme ve savunma esasına dayalı, insanların kişilik ve ahlak bakımından yetişmelerini amaçlayan bir kurumdur. Kökü ahiliğe dayanan sıra geceleri toplantılarının, yöre gençlerinin yetişmesinde çok önemli bir yeri vardır. Sıra gezenler arasında müzikle iştigal edenler varsa, ancak o zaman sıra gecesinde müzikten söz edilebilir.

Bugün yozlaşarak bozulmuş, eski asaletini kaybetmiş, sıradan arkadaş toplantılarına dönmüş olan, hele hele medyada aynı kıyafeti giyerek ellerinde bağlama, yanlarında davul zurna ile sahne alarak değersiz türküler söyleyen kişilerin yaptığı şovla, sıra gecesinin hiç ilgisi yoktur. Esasını sosyal ve kültürel sohbetlerin oluşturduğu bir disiplindir ‘sıra gecesi’, ‘kürsü başı’. Bu ortamlar insanı ve insani değerleri keşfeden birer okuldur. Hiç bir yönleriyle bu topluluklar öngörülen isimlerle özdeşleştirilemez.

Milli birlik ve beraberliğe önem verenler, Türk halk ve klasik musikisi ile halk oyunlarına dört elle sarılmalı, bunları koruma, yayma ve geliştirmeyi milli kültür politikasının başlıca vazifesi saymalıdırlar.

Kuruldukları günden bu yana büyük bir heyecan ve fedakârlıklarla hizmet veren bu kurumların, ihya edilecek yerde yeni bir değerlendirmeyle yok edilmelerine sebep olmanın, kefareti olmayacak bir günah ve büyük bir vebal olacağını arz etmek isterim.”

Bu yazıyı hazırlarken, 1975’in yaz aylarında dört ay kadar asker arkadaşlığımız da olan Sayın Mehmet Özbek’i arayarak bir gelişme olup olmadığını sorunca, “İbrahim Kalın Bey’in kendisini arayarak o yanlıştan dönüldüğünü ifade ettiğini” söyledi. İnşaallah taşra koroları orijinal isimleri ile kalacaktır. Zaten Sayın Mehmet Özbek’in en cahillere bile anlatırcasına açıkladığı konulardan sonra isim değişikliğinde ısrarcı olmak akıl işi olmasa gerektir.

Kaldı ki, yine müzik otoriteleri olan Neyzen Doç. Dr. Süleyman Erguner ve Keman sanatçısı Prof. Dr. Cihat Aşkın da tepkilerini dile getirerek yapılan yanlıştan dönülmesi gerektiğini ifade etmişlerdir.

Müzik otoriteleri durumu bütün açıklığı ile ortaya koyduklarına göre yapılmak istenenin yanlışlığı ortadadır. Maksat üzüm yemek değil de bağcıyı döverek Türk adını kaldırmak ise bunu başaramayacaklarını da öğretmemiz gerekiyor. Dileriz İbrahim Kalın Bey’in Sayın Özbek’e yaptığı açıklama yerini bulur da Elazığ, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Edirne Türk Müziği topluluklarının isimleri değiştirilmeden kalır.