Türkiye gerçekten çok kritik bir dönemden geçiyor. Çünkü Türk Milleti henüz yeni dönemi algılayabilmiş değil. Türkiye’de sanki hiçbir şey değişmemiş gibi günlük hayatını yaşayanların sayısı bir hayli yüksek. Halbuki 24 Haziran seçimleri ile Türkiye yeni bir rejim arayışına geçti. Doğru mu yaptık yanlış mı yaptık şu an için belli değil. Bunu anlayabilmek için en az iki üç yıl geçmesi lazım.

Bir önceki yazımda da yazmıştım. Bu rejim değişikliği için acelesi olanlar, ilk günden "istemezük" diyenlerin sayısı da bir hayli fazla. Ancak ülkeyi yönetenlere bir süre tanımaktan yanayım. 3 ay, 6 ay veya bir yıl geçsin bazı taşların yerli yerine oturduğunu göreceğiz. Eğer kötü giden bir şeyler varsa o zaman tenkit edersiniz diye yazmıştım. Yeni yönetim henüz kurumsal yapıyı tamamlayabilmiş değil. Bakanlar atandı. Bakan yardımcılarının bir kısmı atandı. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde oluşturulan kurullara peyderpey başkan ve personel atamaları devam ediyor. Ben yeni yönetime kredi verilmesi taraftarıyım. Acele etmenin kimseye faydası olacağını düşünmüyorum.

Tabi yeni yönetimi bekleyen birikmiş o kadar sorun var ki; iktidarın elini uzattığı anda elinin yandığını cıs diye geri çekeceği konular. Örnek mi? Fetullah’ın ABD’den getirilme konusu. Daha önce de yazıldı. Fetullah’ı Türkiye’ye geri isteyecek belgelerin tam anlamıyla ABD’ye verilmediği yazıldı çizildi. Son dönemde ABD ile Türkiye arasında yaşanan FETÖ, BRUNSON olayı. Ayrıca o geçmişte yazımızda ABD’nin S400’lerin hesabını Türkiye’den mutlaka soracaktır diye yazmıştım.

Heyyt ABD demekle bu işlerin olmayacağını Türk kamuoyu elbette anlayacaktır. Bundan 3 ay önce yazmıştım. ABD bu papaz olayını Türkiye’nin yanına bırakmaz. Mutlaka intikamını askeri yoldan olmaz ama ekonomik yönden bize ağır yaptırımlar yaptırırlar diye yazmıştım. ABD nihayet dişini gösterdi. Türkiye’ye karşı çok ağır yaptırımlar kararı aldı ve ABD senatosundan da geçti. Başkan Donald Trump’in imzası kaldı. Bu işlerin al papazı ver papazı muhabbetiyle olmayacağını herkeste biliyordu. Ancak Türk yetkililer biraz da tribünlere oynadıkları için ABD’ye kafa tutuyormuş gibi çıkışlar yapıyorlar. ABD bu Türk çıkışlara hemen cevap vermiyor. Zamanı ve zemini geldiği zaman taşı gediğine koyuyor. Sayın Cumhurbaşkanı yine ABD’ye göz dağı vermek amacıyla BRİCS toplantısında topluluğa Türkiye’nin de girmek istediğini ifade etmiştir.

Kısaca, Türkiye NATO, RUSYA, ABD, BRİCS, ŞANGAY 5’LİSİ arasında sıkışmış kalmıştır. Ne yapacağını bilmeyen, hangi blokta kalmak istediğine karar veremeyen bir durumdadır. Tam da ‘Kırk Katır mı, Kırk satır mı’ sözü sanki Türkiye için söylenmiştir.

***

Kırk katır mı, Kırk satır mı tabirine uygun bir konu daha.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğunu gerine gerine söyleyen müzmin muhalefet CHP’den bahsetmek istiyorum.

CHP 1946 şaibeli seçimleri hariç, günümüze kadar tek başına iktidar olamamış müzmin bir muhalefet partisi konumundadır. Rahmetli Ecevit 1977 seçimlerinde CHP’ye yüzde 42 gibi , en yüksek oyu kazandırarak tarihe geçmiştir. Buna rağmen tek başına iktidar olamamıştı. Güneş Motel olayı ile 11 satılık milletvekilini saflarına katarak ancak kabineyi kurabilmişti.

CHP 1977 seçimlerinden bugüne kadar hiçbir seçimde yüzde 25’in üzerine çıkamamıştır. Ak Parti iktidarları döneminde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaoğlu 9 seçime girmiş hepsini de kaybetmiştir. Türk Siyasi hayatında istifa diye bilinen bir mefhum unutulmuştur. Halbuki başka ülkelerde bu durumlar da şahsiyet sahibi liderler seçim yenilgileri karşısında anında istifa etmeyi tercih etmişlerdir. Buna örnekleri saymakla bitiremeyiz. Ancak ne hikmetse Türk siyasetinde koltuklar çok sıcak geldiği için kimse yenilgiyi kabul etmiyor, aksine kazandıklarına kendilerini inandırıyorlar ve istifa denilen bir mefhumu hiç akıllarına getirmiyorlar.

24 Haziran seçimleri ile Türkiye yeni bir siyasi koridora girmiştir. Ancak CHP yönetimi bunun farkında bile değillerdir. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, bana göre en doğru olanı yapıyor ve CHP’de bir değişimin olmasını istiyor. CHP’de değişimi sadece Muharrem İnce değil CHP delege ve seçmenlerinin büyük bir bölümü de istemektedir. Ancak MHP’de yaşanan kurultay sürecinin bir benzeri de CHP’de yaşanacağını tahmin ediyorum. Çünkü; kurultay yapılsın, CHP’de değişim olsun diye imza verenlerin bir bölümünün CHP Genel Merkezi tarafından tehdit edilerek imzalarının geri aldırıldığı iddia edilmektedir. Eğer durum böyle olursa Muharrem İnce hareketi de MHP’de Meral Akşener ve arkadaşlarının yaşadığı sürecin bir benzerini yaşayacaklarını tahmin etmek kehanet olmayacaktır.

CHP Genel Merkezi olağanüstü kurultay istemiyor. Muharrem İnce ve arkadaşları yeterli sayıda delegenin ıslak imzalarını aldıklarını iddia ediyorlar. İnce ve arkadaşları ıslak imzaları CHP Genel Merkezine yasa gereği teslim edecekler. Ancak esas zurnanın zırt dediği nokta da burasıdır. Bakalım CHP Genel Merkezi kurultaya müsaade edecek mi? Kırk Katır mı, Kırk Saktır mı hep birlikte göreceğiz.

***

Başka Kırk Satırlık Hikaye daha!

24 Haziran seçimlerinde beklenilen sonucu alamayan İYİ PARTİ ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener, seçim sonrası sükutu hayale uğradılar. Ancak buradaki başarı veya başarısızlık baktığınız açıya veya baktığınız pencereye göre değişiklik arz ediyor. Şöyle ki; Başarılı olduk diyenler haklılar. 7 ay önce kurulan bir parti, daha Türkiye çapında teşkilatlanmasını bile tamamlayamamış. Üstelik erken değil bir baskın seçimle karşı karşıya kalmıştır. Dahası seçim süreci boyunca İYİ PARTİ, boyalı ve yandaş basın tarafından adeta böyle bir parti yok hükmünde sayılmış ve adından tek kelime dahi bahsedilmemiştir. Bu pencereden veya açıdan bakınca İYİ PARTİ büyük bir başarı örneği sergilemiştir. 50 yıllık MHP ile neredeyse aynı oranda oy alarak TBMM’de temsil hakkı kazanmıştır. 7 Aylık bir parti için bu büyük bir başarıdır.

İYİ PARTİ’nin başarısız olduğunu iddia edenler ise daha çok milletvekili sıralamasında istedikleri sırayı alamadıkları için veya seçilemedikleri için İYİ PARTİ’yi başarısız bulmaktadırlar. Başka bir grup ise partinin kuruluşunda, veya teşkilatlanmasında yer alamayan veya yer alanların yanlış insanlardan oluştuğuna inanan kişilerdir. Bu gruptan samimi olanlar da olabilir. Çünkü gerçekten tarafsız bir gözle baktığımız zaman teşkilatlanmada İYİ PARTİ’de yer almaması gerekenleri gördükçe bu arkadaşlara hak vermiyorum. Her nasılsa bir yerlerden kendilerine destek bularak birçok ilimizde İYİ PARTİ’de yer almaması gereken birçok kişiyi tanıyor veya duyuyoruz.

Tüm bunların yanında, İYİ PARTİ’nin Genel Başkanı Meral Akşener’in "ben artık yokum" demesi Türk Siyasi hayatına bomba etkisi yapmıştır.

Meral Akşener Türk Siyasi hayatında unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği Türk Milletine ve diğer siyasilere hatırlatmıştır. Oturdukları koltuklara Japon yapıştırıcıları ile yapışan liderlere bir ders vermiş ve örnek teşkil etmiştir. Birileri kutluktan kalkmamak için çok övündükleri Ülkücü İradeyi (MHP delegelerini) yok sayarak koltuğundan ayrılmamak adına her türlü çirkinliği sergilemiştir. Ama İYİ PARTİ Genel Başkanı Meral Akşener, koltuk sevdalısı olmadığını bu tavrı ile tüm dünyaya ilan etmiştir. Belki birilerine örnek teşkil eder, belki de Türkiye’de bir geleneğin başlamasına vesile olacağını düşünüyorum.

Meral Akşener bu kadar delege ve seçmen baskısına daha fazla dayanamaz ve geri döneceğini düşünüyorum. CHP’de olduğu gibi İYİ PARTİ’nin de akıbeti yarın yapılacak MYK toplantısı sonucunda belli olacaktır. Meral Akşener olmadan İYİ PARTİ’nin yoluna devam etmesi mümkün değildir. Türk siyasetinde partiler Liderleri ile kaimdir. Bugün Ak Parti’nin başından Sayın Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ayırdığınız zaman Ak Parti çil yavrusu gibi dağılacağını tahmin etmek kehanet olmaz. Aynı düşünceyi İYİ PARTİ için de söyleyebiliriz. Meral Akşener’in olmadığı bir İYİ PARTi’nin ayakta kalmasını düşünmek mümkün değildir. İYİ PARTİ’de de ‘Kırk Katır mı, Kırk Satır mı’ olacağını yarın hep birlikte göreceğiz.

NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE, VE DİYEBİLENE…