Toplum bireylerden oluşur. Birey ise sadece organizma değildir. Eğer öyle olsaydı bir hayvan ile insan arasında fark kalmazdı. Bazı hayvanların bile sosyal hayatları olduğunu göz önüne aldığımızda tek tek insanları bir canlı organizması olarak düşünemeyeceğimizi anlıyoruz.

Birey, içinde yaşadığı toplumdan pay alır ve o topluma pay verir. Esas canlı organizma toplumdur. Aynen bir hücre gibi…

Toplum olumlu yaşantılardan geçmişse; bu yaşantılar bireylerde olumlu izler bırakır. Bu izlerde toplumu olumlu anlamda etkiler. Eğer tersi olmuşsa toplum acı tecrübelerden geçmişse; o zaman bu tecrübeler bireylere ve gelecek nesillere olumsuz izleri miras olarak bırakacaktır.

Ortaçağ Avrupası’nda papazlar parayla cennetten tapu satarken Allah’ın akıl verdiği insanlar bu işin akıl işi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Ancak, bildiklerini seslendirecekleri sosyal ortam oluşmamıştı.

Bir süre sonra ihtiyaç duyulan ortam oluştu, Avrupa aydınlanmayı yaşadı. Toplumun geleceğine ise din adamlarının sahtekarlıkları kalmıştı. …ve ateizm modası dünyaya Avrupa’dan yayıldı…

Sanayi oluşturmaya sermayesi yetmeyen Avrupa denizaşırı ülkelerden gelen sermaye sayesinde yeni bir sınıf ile tanıştı; burjuvazi

Bu sınıfın önderliğinde kurulan fabrika ve çeşitli işletmelerde acımasız, merhametsiz ve sadece kâr amacına yönelik “vahşi kapitalizm” doğdu.

Toplumsal organizma bu kötü ve olumsuz izleri silemezdi. Çaresiz kalan insanlar bir kurtuluş reçetesi arıyorlardı. Vahşi kapitalizmin izleri komünizmin doğuşunu hazırladı.

Gelelim ülkemize; son 15 yıl boyunca din adına her türlü sahtekârlığın yapıldığı, din adına sömürü düzenini kurulduğu ülkemizde bu yaşantılar kim bilir nelere gebedir?

Bize göre; bu dönem geçtiğinde toplum serbest kaldığında Türk toplumu ateizm, komünizm ve ahlaksızlık salgını ile karşılaşabilir.

Bu tehlikenin ipuçlarını görmeye başladık bile…

İnsanlar “din buysa olmaz olsun böyle din” demeye başlamışlarsa, haksızlık karşısında “adalet” arayışına girmişlerse, taşeron işçilik “yarı-kölelik” halini almışsa, açıkça ateist ve deist olanların hatta din değiştirenlerin örneklerini görüyorsak, insanların dine karşı soğuklaştıklarına ve camiden kaçtıklarına şahit oluyorsak, dini anlam giydirilmiş kostümlerle yalan ve talana batanların karanlığına şahit oluyorsak; tehlike kapıda demektir.

Bu sebeple Türkiye’nin artık zaman kaybetmeden topluma kuvvetli umut veren bir harekete ihtiyacı var. Bu hareket ne kadar gecikirse, geleceğimiz üzerinde ki tehditte o kadar büyüyecektir.

Eğer toplum alternatif bir umut ile karşılaşırsa bu umuda sarılacak ve bu umut yaraları saracaktır. Organizma da ki hastalığı tedavi edersek, kötü izlerin etkisi de azalacaktır. Tedavi geciktikçe bahsettiğimiz tehlikelerin gerçekleşme ihtimali de artmaktadır.

Toplumun kurtuluş reçetesi, umudu ve imkânını araması sebebiyle “yeni oluşum” bu kadar konuşuluyor. Çok konuşulan, aynı zamanda çok beklenen ve çok talep edilendir.

Toplum yeni oluşumu hastanın doktoru beklemesi gibi bekliyor.

Yeni oluşuma bir de bu açıdan bakalım.

***

Habererk okuyucularına içten ve derinlikli bir merhaba ile başlıyoruz. Allah’tan hepimize onurlu ve mutlu bir gelecek dileyelim.